Ne diyordu şair? “Meğer bir faciaymış böyle bir alemde uyanmak!”
Ki ömrümüz Kıbrıs Türk toplumunu yönetip yönlendirmek iddiasında ortaya atılan “liderlerimizin” kavgalarıyla geçtiydi!
Oluşturulan siyasi partilerin çekişmeleriyle geçtiydi!
“Sağ Sol fraksiyonların düşman kamplara ayrılmasını izlemekle geçtiydi!
“Ben-Sen” davasıyla geçtiydi!
“Milliyetçiler Komünistler” suçlamalarıyla geçtiydi!
“Atatürkçülerle” “Marksist Leninistlerin,” sonraları Maocuların” topluma dayatmaya çalıştıkları “izm’leriyle” geçtiydi!
Ki nüfusumuz seksen bin kişi bile değildi!
…UZUN zamandır aramızdaki Türkiye kökenli yurttaşlarla uğraşmaktan, kendimizle uğraşmaya fırsat bulmadıktı!
Sonunda patlayıp çatlamış olacağız, bu kez odağına “Türkiye”yi koymuşluğumuzla yine başladık kendi kendimizi yemeye!
Üstelik Ankara’ya sığınarak hem Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı üzerinden hem “Cumhurbaşkanlığı Makamının” üzerinden!
…OYSA gerçek nedir? Kıbrıs Türk halkının bir kez daha “bölünmüşlük ve husumet” üzerine gelişirken, halkı kamplara ayırmak pahasına yaratılan toplumsal huzursuzluk!
“Yaratıcılarıyla dağıtıcıları” da “yüce” dediğimiz Meclisteki siyasi partiler! Şöyle ki:
Türkiye’nin “Barış Pınarı” harekâtına destek belirtmek amacında UBP, DP, HDP, YDP’nin hazırladığı “ortak deklarasyonu” Meclis Başkan vekili Zorlu Töre “Meclis’in ortak deklarasyonuymuş” gibi Meclis kürsüsünden okumaya başlayınca…
Tabi ki “hazırlanışında” yer almadıklarından, içeriği hakkında bilgileri olmayan CTP, TDP haklı olarak tepki gösterdiler..
Fakat Töre Deklarasyonu Meclis’te okumaya devam edince, CTP, TDP ve DP salonu terk ettiler..
İŞTE olay! Türkiye’ye bir “destek beyanını” bile Meclisinden geçirmeye muktedir olamayan bir KKTC!
Ki dört siyasi partinin ortak deklarasyonu olmasına karşın zorla tüm Meclis’e mal edilmeye çalışılan bu “beyanat” karşısında ne dedi Serdar Denktaş? “Bizi rezil rüsva ettiniz!”
İşte tüm “gelişmeleri” bu iki kelimede özetleyen vurgulama!
**********
DEVAM EDEN SORUN
KKTC’de sayıları 9 bine çıkan kayıtsız işçi yani “kaçak işçiler” olayı niçin ciddi bir sorundur?
Hayır! “Ucuz işçilik” dolayısıyle “işgücünü istismar” dolayısıyla “vergi kaçırmayı” da kapsamına alan yarattığı sorunlarından dolayı değil!
Asıl sorun “kaçak” oldukları için bu insanların “kimliklerinin” dolayısıyla “karakteristik nitelikleriyle niceliklerinin” bilinmemesidir!
Toplumun içine koyuverilmiş, bir yerlerde kaçak olarak çalıştıkları için “işçi” dediğimiz bu insanların gerçekten işçi olduklarını nerden bileceğiz!
Örneğin hırsızlık yaptıkları için tutuklanmalarından mı?
Yada uyuşturucu kullanırken veya satarken yakalanmalarından mı?
Yada “öğrenci” diye geldikleri KKTC’de kaçak olarak türlü çeşitli işlerde çalışırlarken yakalandıklarında mı?
Kaldı ki eğer “kayıt dışı” yani “kaçak işçi” sayısı 9 bin kişiyse bu rakam çok korkunç!
Fakat daha düşündürücü olanı “işgücümüze” katmak ihtiyacımızdan dolayı dışımızdaki ülkelerden 9 bin kişiyi (biz görüp bilmesek de) “Kaçak” olarak istihdam edecek kadar ekonomik bir potansiyele ulaştığımızdır!
Bu da gösteriyor ki KKTC’nin büyük oranda işçiye ihtiyacı vardır..
Peki bizde işçi mi yoktur?
İşte sorun ve işte aşağıda “takıldığım” ispatıyla birlikte ne menem bir Eğitim sistemi içinde “kısır bir döngüde dönbaba olduğumuzun ispatı.” Anlatayım:
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (NE OLACAK BU HALLERİMİZ?)
Geçen gün merak ettiğim bir “mahkeme haberini” okuyordum.
Tanıklardan biri aynen şunları söylüyordu, aktarıyorum:
“29 yaşındayım. Cengiz Topel Endüstri Meslek Lisesinin motor bölümünü bitirdikten sonra Lefke Avrupa Üniversitesinde Tarih öğretmenliği bölümünden mezun oldum. Yaklaşık 3 yıldır (bir ticari holding de) araba kiralama şirketinde, araç sorumlusu olarak çalışıyorum…”
BAŞA dönelim: Genç insanımız Meslek lisesi motor bölümünden mezun oldu ama gitti şu kadar yıllık mesleki eğitimiyle ilgisi olmayan bir üniversitenin Tarih bölümüne kaydoldu!
Oradan da mezun oldu ama örneğin her hangi bir okulda tarih öğretmeni olmadı yada olamadı!
O da ne yaptı? Gitti bir şirkette kiralık arabalardan sorumlu bir işe girdi!”
Yani ne? Büyük bütçelerleri gerektiren, mezun edeceği tek öğrenci için bile dünya kadar parasal harcama yapan Meslek Okullarından mezun olan bir “genç yurttaşımız” gider üniversitenin Tarih bölümüne kaydolur sonra bir şirkete atlar!
Kendisi için yıllardır “harcanan bütçe” de heba olur gider!
ÖTE yandan “İlkokuldan orta öğretime, oradan üniversiteye, üniversiteden sonra da KKTC’de “yapmadığı işi yapmak pahasına” da olsa dış ülkelere göçmek gerçeklerinde ne ekilip biçilen topraklarımız kaldı kırsalarımızda ne de “mesleğini icra edebilecek olanaklara sahip gençlerimiz!”
BUNA karşılık dış ülkelerden KKTC’ye sadece 9 bini kaçak olan “işçi akını” var!
“…Ne olacak bu hallerimiz” konulu bir Deklarasyonu da Ankara’ya göndermeyi düşündünüz mü?