Politika yaparken amacını kaybetmek... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Politika yaparken amacını kaybetmek…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Aslında yüzyılların sorunudur…

Kimi idealler için siyaset yapar, kimi baştan iyi niyetli olsa da zamanla bozulur, kimi de zaten siyaseti kendi için yapar…


Benim derdim, belli bir süre iktidar gücünü elinde tutanın, siyaseti ülkesi için değil, kendi çıkarı için yapmaya dönmesi.

Bilim, siyasetle, politikayı birbirinden ayırıyor.

Siyaset doğruyu bulup onu uygulama alanına taşıma sanatıdır.
Politikayla karıştırmamak gerekir. İkisini aynı anlamda söylüyor olsak da, “politika”nın Türkçe sözlük anlamı, “iki yüzlülük, ya da çok yüzlülük”… Bunu eğer ülke yönetimi için  yol, yöntem, plan olarak anlarsak mesele yok. Ama korkarım, sözlük anlamı daha gerçekçi bugünlerde.

Siyasetin kendisi bir amaç. “Ülkeyi nasıl yönetmek” meselesi. Farklı yöntemler, idealler, ideolojiler, davalar. Sonuç, ülke için, toplum için en iyisini yapmak.

Ancak bunu araç olarak kullanıp, politikacının “amaç”a kendini yerleştirmesi, kendini “seçkin” diğerlerini “seçmen” olarak görmesi, devlet yönetimi ve ülkenin siyaset anlayışı için en tehlikeli durum.

Siyaset, araç haline geldikten sonra, o gücü elinde tutmak için politikacının yapmayacağı şey yok.  Güç seviciliği de denen bu durum, çeşitli çıkar ittifaklarını doğurur ve destek bulduğu sürece, diktatörlüğe kadar gidiyor.

Çürüme, ideallerin kaybedildiği anda başlıyor. Koltuğa oturduğu gün, gelecek seçim sonuçlarını düşünerek hareket edenler, giderek toplumsal çıkarlardan uzaklaşıyor.

Çünkü hedef farklı.

Siyaset kendi doğrularını iktidara taşımak amacıyla değil, sadece iktidar olmak için yapılıyor.

Gündelik işler bir şekilde yapılsa da, yol ayrımına gelindiğinde, kişisel çıkar tercih ediliyor, bu da ülkenin aleyhine oluyor. Ne ekonomi olması gerektiği gibi gelişiyor, ne kalkınma oluyor, ne de refah…

Bahaneler bulunuyor. Her ülke için farklı bahaneler. Kimi devam eden savaşı, kimi ülkenin “ali” çıkarlarını, kimi okyanus ötesinden ülkenin güvenliğini, kimi de ambargoları falan bahane buluyor…

Bu topraklarda, yıllar önce bir dönem siyasete giren rahmetli Hasan Kozoğlu’nun literatürümüze soktuğu “Bu dava milli dava değil, lilli (para) davasıdır” sözü bu durumun en kısa ve net anlatımı…

Dava ne olursa olsun. İster milli dava deyin, ister kalkınma deyin, ister çözüm deyin, dava ile politikanın ilkeleri çatıştığında, pratikte her zaman siyasetin kuralı geçerli oluyor.

Dünyada sermayenin akıl almaz şekilde büyüdüğü, kapitalizmin hayal edilenin çok ötesinde geldiği noktaya bakarak, demokrasilerin sonunun geldiğini düşünenler var.

Acaba öyle midir..?

Yoksa, ideali hala ülkenin çıkarları olan genç nesiller bu gidişatı değiştirecek mi..? Temiz ve ahlaklı siyaset, geri gelecek mi..?

Bence bir dibe vuruş, ortak mücadele ortamı, doğru- düzgün, olması gerektiği gibi bir siyaset anlayışını da geri getirecektir…

Şimdi durup da, kim nasıl siyaset yapmıştır ya da yapmaktadır diye saymaya gerek var mı..?

Okurken, hepinizin yaşadıklarımızı gözlerinizin önüne getirdiğinizi biliyorum.

Demokrasi, zorbalık ve zulüm karşısında tek başına belli bir koruma sağlamıyor, sadece ümit veriyor. Bununla birlikte demokrasi çoğunluğun sesi ve çok önemli bir değer. Önemli olan çoğunluğun ne istediğidir. Demokrasiye sarılmak, düşünen, aydın insanlarla ülkenin daha iyi bir geleceğe kavuşması mı, yoksa kısa vadeli kişisel çıkarlar mı..?

Eğer birincisiyse, bu büyük bir mücadele ve sabır gerektiriyor…

Çünkü diğeri ülkeyi ahtapot gibi sarmış…

 


 

YERİN KULAĞI VAR

NASIL TANITIM AMA:

Yurtdışından gelen öğrencileri sadece para olarak gören üniveresitelerimiz var. Kimler olduklarını hepimiz biliyoruz. Bunlar bir zahmet arkadaşımız Devrim Demir’in Havadis’teki röportajını okusunlar. Her fırsatta, “mezun ettiğimiz her öğrencimiz bizim ülklerindeki elçilerimizdir” derken ağızları doluyor ama, kazın ayağı hiç de öyle değil. Nijerya hükümeti, “KKTC’yi artık güvenli görmüyor, siyahi öğrencilerin haklarının gasp edildiğini” düşünüyor. E boşuna dememişler ne ekersen onu biçersin diye. Keşke kelle başı hesap yapıp para sayacaklarına, biraz da bu çocuklarla ilgilenebilseler…

 

ÖKÜZ ÖLDÜ…:

Erken genel seçimlerde adeta Hüseyin Özgürgün’ün gölgesi gibi her toplantıya birlikte giden Eroğlu, bu kez kurultayda Özgürgün’ün gitmesi için düğmeye basmış. Siz bakmayın o günlerde Özgürgün’e methiyeler düzmesine, o günlerdeki amaç, kızı Resmiye’nin geçen defaki gibi bir kazaya kurban gitmemesi içindi. Şimdi öküz öldü, ortaklık da bozuldu…

 

FALA İNANMA, FALSIZ DA KALMA:

Astroloji Profesörü Abdullah Abdülaziz’i bilmeyen yok gibi. Genelde yaptığı tahminlerde gerçeklik payı yüksektir. Son yaptığı tahminlerde mevcut hükümetin ekonomiyi iyi yöneteceği ve ülkeye bolluk geleceğini söylerken yerel seçimlerde büyük sürprizler yaşanacağını ve 3 büyük belediyede değişim olacağını iddia etti. UBP kurultayıyla ilgili olarak yaptığı yorumda ise, Genel Başkanlığa Ersin Tatar’ın seçileceğini söyledi. Bu tahminler tutar mı bilemeyiz ama, bir kenara yazmakta fayda var sanırım…

 

BU KEZ OLACAK GALİBA:

Genelde her hükümet değişkliği sonrasında sıkça, “gelen gideni arttı” yorumunda bulunuruz toplum olarak. Bunda da haksız değidik hani. Ancak bu kez durum biraz farklı galiba. Gelen, gideni aratmayacak gibi bir hava var toplumda. Henüz daha iki ayı doldurmayan dörtlü hükümet, kısa sürede aldığı kararlar, yaptıkları icraatlarla, giden hükümeti aratmayacak gibi görünüyor…

 

ENGELİZ, ÇÜNKÜ…:

Lefkoşa Belediyesi baktı gördü, park yerlerinde engeli tabelaları bazı zihinsel engellileri engellemiyor, o da koskoca resimli panolarla, ihlalcilerin gözüne sokmayı denedi. Yine olmadı. Bu kez de panoları parçalamaya başladılar. MOBESE’lerimiz hala takılamadı bir türlü ama, bölgede başka kameralar olduğu söyleniyor. Haydi bakalım yakalasınlar tek bir tanesini, görelim…

 

KIRDAĞ SADELİ’YE KARŞI:

Bir tarafta Arif Salih Kırdağ, diğer yanda Çetin Sadeli… İki fenomen isim Haziran ayındaki yerel seçimlerde Lefkoşa’dan belediye başkan adayı olacaklarını açıklamışlar. Bu saaten sonra diğer adayların bu ikiliden çok çekecekleri var. Bu iki ismin aday olacak olması bile, bu seçimlerin çok zevkli ve renkli geçeceğinin en somut örneği…

 

 


ZİRVEDEKİLER

Başaran Düzgün: “UBP’nin düşmana ihtiyacı yoktur. UBP kendi içinden düşman yaratmakta ve öldüresiye kavgaya tutuşmakta pek mahirdir. Şimdi de öyle olacak galiba. Belli ki seçim zaferi birilerine yeterli gelmemiş, muhalefette düşmenin ve mammadan mahrum kalmanın hırsıyla UBP’nin içini karıştırmaya niyetli olanlar var. Birileri de çıkar çevrelerinin maşası olmaya pek hevesli…”.


DİPTEKİLER

Kaşgar’da Denize Dökülen Çirkef: Dün vatandaş sosyal medyada feryad ediyordu, “Biriniz Nidai Başkan’a aktarsın bunu lütfen. Merak ettim bu normal bir deşarj mı, yoksa birileri ağzımıza mı deşarj eder”… Kaşgar bölgesinde devasa bir borudan denize sapsarı bir çirkef boşalıyor. Ama ne boşalma. Tonlarca. Ne kadar sürdü? Kim yaptı? Niye orada öyle bir tahliye borusu var? Belediye ne yaptı? Hepsi yanıtlanmaya muhtaç. Sonuç, deniz göstere göstere çirkefe döndü…

kaşgar

Kaşgar’da bir siteye ait kanalizasyon doğrudan denize akıyor. Deşarj borusu da mükemmel döşenmiş, nasıl olsa kimse görmüyor.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar