Geçen hafta bazı köşeci arkadaşlar gibi ben de Sn. Akıncı ile Anastasiadis’in yemeğine takıldımdı. Yanı sıra Rum gazeteci Cambazis’in “iki toplumda uzlaşma komiteleri kurulması” önerisine de değindimdi.
TABİ bazı fikirleri geliştirirken geçmişteki müzakereleri de hatırlarsınız. Mesela 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluş evresi! Belki de dünyanın en karmaşık anayasasına sahipti!
İki halkı “iç içe” sokan KC’i Anayasası doğrusu şu ki büyük bir emekle hazırlandıydı. “Lefkara işi” gibi ilmik ilmik işlendiydi. Türk ve Rum iki halkı tek bayrak, tek devlet, tek anayasa, tek dış temsiliyet şemsiyesi altında topladıydı..
İDEAL mıydı? Eğer Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk ve Rum etnik halklardan oluşmasaydı evet idealdi!
Fakat nasıl ki “ateşle barutu” yan yana koyamaz, “şekerle tuzu” ayni kapta eritemez, “acı ile tatlıyı” birlikte yiyemezseniz falan… Böyle bir üniter devlete hiç mi hiç hazır olmayan iki halkı da iç içe sokarak tek devlet yaratmak mümkün değildi! Olmadığını onca çalışma ve emeğe karşın bir buçuk yılda yıkılıp gitmesiyle gördüktü!
BU nedenle şu anda arayışı süren çözümün “şekli ve şemaili” çok önemlidir! Sistemin kendisinden bahsediyoruz. Öyle “iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı federal bir Devlet” demekle “barışçı çözümü” ikame edemezsiniz!
Nasıl ki 1960 da büyük umutlarla kurulan KC bir buçuk yılda yıkılıp yerini iki halk arasındaki çarpışmalara bıraktıydı; gelecekte dayatılacak çözüm sistemlerinin de akibeti farklı olmayacaktır..
ÇÜNKÜ Kıbrıs’taki çözümden söz ediyorsak Türk ve Rum halkları yanı sıra Türkiye ve Yunanistan’dan da söz ediyoruz! Barışçı çözümü bu iki etnik toplulukla iki ulus sağlayacaktır.
Oysa bu “halklar” ayni zamanda kendi milliyetlerini, dillerini, dinlerini, tarihlerini ve birbirlerine yönelik husumetleriyle düşmanlıklarını da yaşıyorlar!
PEKİ nedir çözüm için gerekli olan? Sevgi, insanlık, barışı koruyacak ruh… Rum-Yunan gibi değil, Türk gibi de değil! Kısaca “İnsan gibi” düşüncelerde oluşacak bir çözüm… Ne var ki iki halk olarak çok uzağız bu mefkûreye… Ha, “yemek” mi? yensin canım ne mahzuru var…
BAŞARISIZ OLMAYA HAKLARI YOKTUR!
Başında söyledikti çünkü akıl yolu birdir.. Nitekim şimdilerde de görüyoruz, bu “akıl yolunu” bir anketin sonucu da doğruluyor. Ki ne diyorduk?
Bir: Halk dörtlü koalisyon hükümetinden çok şey bekliyor. İki: Bu hükümet de başarısız olursa tutun ki siyasi partilere yönelik kırıntısı kalmış güven ve inanç da yıkılacak!
Üç: Bir erken seçim daha söz konusu olursa sandığa gidecek seçmen bulunamayacak!
Dört: Ve bir kez daha halkın tutunacağı tek dal, sığınacağı tek sığınak Türkiye olacak!..
Bunlara ilaveten “artı” diyelim: Türk-Rum çarpışmalarında bile bu halk daha mutluydu. Şimdi anketlere bile ihtiyaç yok çümkü mutluluğun adı kaldı! Fakat:
TÜM bunların bilincinde olmamıza karşın, “dörtlü koalisyon hükümetinden” belki de abartılı beklentilerde çok şeyler beklemiyor muyuz?
Bekliyorsak eğer, “acıyı” tatmaya, elimizi ateşe sokmaya yada hayatlarımızı olumsuz etkileyecek kararların altına imzamızı atmaya hazır mıyız? Hadi hatırlatalım:
DAHA dün harçlara yapılan zamlar karşısında “battık” diye feryat figan eden biz değil miydik? Oysa çok iyi biliyorduk ki hiç bir hükümet ilk icraatının bastırılacak zamlar olmasını istemez! Ama var mı mıydı başka çare?
YARIN bu beklenilip istenilmeyenlere hem çalışanlar hem de işverenlerin “asgari ücret tespitinden mutlaka duyacakları memnuniyetsizlikleri eklenirken; “bu hükümet de cifoz çıktı” denmeyecek mi?
DÖVİZ yükselmeye devam ederken “para ile oyun olmaz” bilincinde eli kolu bağlı hükümetin rölantiye yatması anlayışla mı karşılanacak yoksa “yaktın bizi Erhürman” mı denecek?..
VE çok merak ediyorum: Pislikten, trafik kazalarından yakınmanın tavan yaptığı ülkede hükümet ne yapabilecek ki? Faturasını kimselerin ödeyemeyeceği kadar ceza mı yığacak? Yoksa ne haliniz varsa görün mü diyecek!
TUTUN ki ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamayacak bir koalisyon hükümetini daha idrak ediyoruz! Ve yine merak ediyoruz: Dört siyasi parti kendi aralarında anlaşamayıp kavga ettikleri için mi yoksa seçimlerden önce pompaladığı vaatlerini gerçekleştiremediği için mi erken seçime gidecek?
VESSELAM Erhürman hükümetinin işi zor. Ne var ki bu “zoru” bilerek ve “yeneceğiz” diye vaat ederek yüklendiler. Başarısız olmaya hakları yoktur!
KISACA TAKILDIĞIM: (ISLAHEVİMİZ DE YOK!)
İngiliz sömürge döneminde bile Lapta’da “Çocuk İslah Evi” vardı. Hatta Türk müdürü Mağusa’da ikamet eder, biz çocuklar yaramazlık yaptık mı analarımız bizi, “seni Lapta müdürüne söyleyeceğiz” der korkuturlardı! O çocuklar ıslahevinden meslek sahibi olarak ayrılırlardı ama.
Ya şimdi? Toplum olarak utanmalıyız da hangi bir sorundan?
Meğer artık iğne atılsa yere düşmeyecek hapishanede 21 yaş altında 70 çocuk bulunuyor! 17 üniversite, en lüksünden oteller yaptık ama “çocuklarımıza, gençlerimize” onları rehabilite edip topluma kazandıracak bir “ıslahevi yapamadık, hapsediyoruz!” Başka lafım yoktur efendim!