Pazar sohbetimizdir (Var mı su gibi aziz) II - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Pazar sohbetimizdir (Var mı su gibi aziz) II

Geçtiğimiz “pazar sohbetimizde” 1940’lar Mağusa’sına kadar uzanıp o yıllarda tanıştığımız “su”yu anlatmaya çalıştıydık… “Çeşmelerden şarıl şarıl sular akıyor, şerbet gibi kana kana içiyorduk” diyorduk… Büyüklerimize bir bardak su ikram etsek, “su gibi aziz ol” dediklerini hatırlatıyorduk… Ve artan nüfus ve yanlış sulama nedeniyle git gide kuyu sularının tuzlandığını, portakal bahçelerinin kurumaya yüz tutuğunu yazıyorduk…
…Bu pazar da sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyor ve su ile ilgili “görüp yaşadıklarımı” aktarıyorum…
1963’ler sonrası: Bugünün gençliğine bir türlü anlatamıyoruz: Kanlı Noel olarak başlayan Rum saldırıları nedeniyle Türk halkı yedi yıl kendi bölgelerinde mahpushane hayatına mahkûm edilirlerken; ilk defa “suyun ve elektriğin” ne kadar önemli olduğunu anlıyordu. Çünkü hem su hem de elektrik Rum’un elindeydi ve ancak Rum’un himmeti oranında yararlanma şansına sahiptik. Kısaca isterse verir isterse keserdi?
Nitekim 1974 Barış Harekatı’nda kesti de kapattı da! Dolayısıyla hisarlardan indiğimiz ilk gün Bozkurt Gazetesi’ne gönderdiğim yazımda “kesinlikle su ve elektriğe sahip olmamız gerekiyor” diyordum… Sonraları bu ısrarımı “Köşemde” dava haline getiriyor ve ilk kez Türkiye’den borularla gelecek billur sudan söz ediyordum… Fakat o yıllarda da bugün olduğu gibi sorunun farkında olmayanlar büyük olayı “karikatürleştiriyor” ve özellikle rahmetlik İsmet Kotak’ı tiye alıyorlardı…
“Neydi o billur sular olayı?” Yanılmıyorsam 1966’lardı… Bir gün ben ve şimdilerde hepsi de rahmetlik olmuş İsmet Kotak, Ayhan Çiftçioğlu, kaymakam görevinde İsmet Besim, bizi yemeğe davet eden İngiliz Elçiliği ataşelerinden çok da güzel Türkçe konuşan Mr. Peck’in Mehmet İsbano’nun lokantasında verdiği yemekte buluşuyorduk…
Siyasi sorunları konuşurken konu “adanın taksim edilmesine” geliyor ve genç İngiliz ataşesi bana dönüp, Türkçe kelimelerin üzerine basa basa şöyle diyordu: “Pekala Eşref Nidai. Adayı taksim ettiniz, su sorununu ne yapacaksınız?
Gayriihtiyari ağzımdan, “Türkiye’den pipeline’larla su getireceğiz” lafı çıkıyordu… Çünkü Rum sarması altında canımız çıkıyor, can mal güvenliğimiz yokken, su ve elektriğimizi hâlâ Rum’dan temin etmek zorunda kalıyorduk. Kısaca Rum’a muhtaç durumda yaşıyorduk…
Ertesi gün İsmet Kotak Bozkurt’taki köşesinde bu su sorununu yorumlarken “TC’den pekala da Kıbrıs’a billur sular akıtılabileceğini” yazıyordu…
Bir gün sonra da ben kendi “köşemde” Kotak’a atıfta bulunarak olayı işlerken, TC’den borularla suyun akıtılmasının ne büyük nimet olacağını anlatıyordum…
Ertesi gün Nikos Samson Mahi Gazetesi’nde cevap veriyor ve şöyle diyordu: “Eşref Nidai çok açıkgözdür. Türkiye’den borularla su gelsin, Demirel istediğinde rubinetleri kapatsın, istediğinde açsın, bizi suya mahkum etsin…”
Yani Samson “su gelemez” demiyordu. TC’den gelecek suyun kendilerini Türkiye’ye muhtaç duruma getireceğini söylüyordu… Oysa yaşanan asıl gerçek bizim Rum’a muhtaç durumda olmamızdı!
Bu “billur sular” olayı sonraları çok alay konusu olduydu. Yıllarca İsmet Kotak’ı billur sular akıtacak diye alay ettilerdi… Sonraları Demirel KKTC’yi ziyareti sırasında su projesinden söz edince o da alay konusu olmaktan kurtulamadıydı…
“Bülent Ulusu ilk defa Mağusa’da “Su İsteriz” pankartı ile karşılandı.” 12 Eylül’ün Oramirali Bülent Ulusu başbakanlığa getirildiğinde (1980-83) Kuzey Kıbrıs’ı da ziyaret eder… Mustafa Adaoğlu Mağusa Belediye Başkanı’dır… Su konusunda hassasiyeti büyüktür dolayısıyla benim su diye bağırıp çağırmamı anlamaktadır…
Nitekim Türkiye Devlet Su İşleri üst kademe yöneticileri Kuzey’e geldikte bir akşam yemeği sırasında, rahatlıkla konuşup derdimi anlatmam için beni müdür yardımcısı zatın yanına oturtur… Yemekte siyasi sorunlar yanı sıra tabi ki sudan daha doğrusu susuzluktan da söz ederiz… Laf lafı açtıkta DSİ’nin bu en yetkili zatı bana şöyle der: “Bak size bir şey söyleyeceğim ama kızma darılma yok…” “Rica ederim, buyurun falan” derim, şunları söyler…
“Bu adada bir damla suyu boşuna harcamaya hakkınız yoktur. Kolokas falan ekip onca suyu hiç harcayamazsınız… Hatta patates değil mi patates, onu da ekmeyeceksiniz…” Der demez ben patlarım: “İyi ama bu memlekette başka ne üretelim ki, ayaklarımızın üzerinde durmamız gerekir” yollarında bağıra çağıra cevap verirken adam güler ve “ben sana sakın kızma demedim mi” der! (Sonradan DSİ bir sondaj makinesi gönderir. Yedikonuk’ta tepenin yamacına kurarlar, daha ilk delme işleminde kayalara takılıp kırılır, yıllarca da orada öylesine kalır!)
Dönelim Ulusu’ya: KKTC’yi ziyaretinde Mağusa’ya da gelir. Adaoğlu Bülent Ulusu’yu o günlerde çok da kolay olmayan bir tepkisel tutumla, Namık Kemal Meydanında üzerinde iri harflerle “Su İsteriz” yazılı bir pankartla karşılar… “Su” ilk kez Kıbrıs Türk halkı için önemince sesli soluklu gündem olur…
Nitekim 1980’lerde Fikir Sanat Kulübünü kurduğumuzda da yine Adaoğlu ile su konusunu hep konuşuruz…
Aradan yıllar geçer: Haftalarca susuz kaldığımız olur. Çeşmeler kurur… Zaten Değirmenlik, Kırnı, Lapta gibi tarih boyunca akan sular da kurur! Ve artık susuzluğa dayanılamayacak duruma gelindikte, yine TC’nin himmeti ile Güzelyurt’ bölgesinde açılan kuyundan Lefkoşa ve Mağusa’ya kadar döşenen borularla sular akıtılmaya başlanır…
Ne var ki yetmez! Kesintiler devam eder… Onca gölet de bu konuda işe yaramaz. Denizden arıtma yöntemi ile tesis kurulur ama anca bir küçük bölgenin suyunu temin eder…
Şu anda da çeşmelerden akan su sabunu bile köpürtmeyen, ağaçları çiçekleri kurutan tuzlu sudur çünkü onca derivasyon tedbirine karşın Güzelyurt’taki su da tuzlanmıştır… Mağusa’da ise deniz en az iki kilometre içerilere kadar girmiştir, bilaistisna tüm bahçelerin kuyularındaki sular acıdır!
Ve Türkiye bir kez daha imdada yetişir: Biline ki 2014’te veya daha ileri bir tarihte TC’den KKTC’ye borularla gelecek su aktıkta “2. Barış Harekatı” gerçekleşecektir…
Çeşmelerden billur sular aktıkta Kıbrıs Türk halkı bu adada yeniden doğacaktır… Ve bu su tutun ki bir gün Rum’un Türk düşmanlığını bile yok edebilecek kudrete muktedir olduğunu gösterirken, “barış havarileri” durumuna gelecektir…
…Var mıdır dünyada “su gibi aziz?” Buna karşın bazı insanlarımız hala gaflet ve delâlet içinde TC’den akıtılacak bu suya bile “gitti elden bağımsızlığımız” diyerek karşı çıkmaktadırlar! Tek kelimeyle “yazıklar olsun” diyorum…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar