Eide dört başlık altında topladığı müzakerelerdeki konularla ilgili görüşlerini açıklarken, “ilerleme olduğunu, ancak müzakereler ilerledikçe sorunların da bir o kadar karmaşıklaştığını” söylüyor ve ekliyor: “Birbiriyle bağlantılı yeni konular açılıyor.”
Belli ki Eide de gitgide “karmaşıklaşıyor” dediği “siyasi sorunun” bu kadar çetrefil hal almasından dolayı şaşkınlığa düşmektedir. Bu konuda haklıdır! Çünkü bugüne kadar kendisine sadece 1974’de Türkiye’nin adanın Kuzey’ini işgal ettiği söylenmiş olmalıdır!
Oysa Kıbrıs siyasi sorununun kökü tutun ki 1821 de Osmanlı’ya karşı başlatılan Yunan isyanına kadar uzar. Beslendiği kaynak ise “Enosistir!” Bu tarihi gerçeği “siyasi soruna katmadan”çözüme ulaşmak mümkün değildir.
KALDI Kİ: Eide’nin sözünü ettiği her “başlık” yine kendi saptaması ile aşılması kolay olmayan zorlukları da taşımaktadır. “Mesela” demeden önce söz konusu bu başlıkları bir daha hatırlatalım:
BAŞLIKLAR: “Federal Devletin şekli ile Yönetim.” “Yurttaşlık, ikamet hakları ile siyasi hakların kullanılması.” “Mülkiyet rejimi ve toprak ayarlamaları.” “Güvenlik konusu.”
Bu “konu” tanımından çok “sorun” olması gereken başlıkların her biri kendi içlerinde, yukarıda vurguladığımca “geçmişten gelen tarihi sürecin içindeki olayları da barındıran” konulardır.
Mesela: Tüm iyi niyetli ve “oldu bitti” tevekkülüne karşılık İngiliz döneminden kalma Güney’deki “Evkaf malları” sorununu siyasi çözümün dışında tutmak mümkün müdür?
Mesela: 42 yıldır Kuzey’e akıtılan terin, harcanan emeğin, suyu da içine alan onca yatırımın “çözüm dışına” itilerek salt Rum’un bıraktığı Kuzey’i tartışmak mümkün müdür? Mesela: 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinden beridir süren Türkiye’nin adadaki garantörlüğünü bir çırpıda lağvetmek mümkün müdür?
Mesela: Annan planında kabul edilmesine karşın şimdilerde kabul edilmeyen dönüşümlü Başkanlığa çözümü engellememesi için “olmazsa da olur” demek mümkün müdür?
Mesela: Kuzey’deki Rum mülkünün çözüme ulaştırılması aşamasında mevcut Türk kullanıcıdan önce 1974 öncesi ilk tapu sahibi olan Rum yurttaşın “kararına” bırakılmasını kabul etmek mümkün müdür?
Mesela: Rum tarafı AB’nin en küçük ülkesi ile nüfusuna rağmen veto hakkında “siyasi eşitliğe” sahipken, ayni siyasi eşitliği Kıbrıs’ta Türk tarafından esirgemeye çalışmasını kabul etmek mümkün mü?
Mesela: Tüm yukarıda vurguladıklarımızın toplamı olması gereken Kuzey’deki Türk halkının özerk yönetiminin egemenliğini delecek, sulandıracak olan AB müktesebatına bağlı “dört özgürlüğü” kabul etmek mümkün mü?
Mesela: Kıbrıslıların tümden paylaşması gereken “enerjinin” Güney’in inisiyatifinde olmasını kabul etmek mümkün mü? Ve ilahi…
GERİDE PEK ÇOK SORUN DAHA VARDIR: Temsilciler Meclisi oluşumu, Senato, Federal Hükümet oluşumu, Vergi, Yargı, Kurucu devlet arasında siyasi ve ekonomik ilişkiler gibi…
Yani “asırlarca iki halk bir arada yaşadı da 1974’de zorla ayırdılar, hadi yeniden birleştirelim” yargısına sarılı değerlendirmeler, sorunun çözümüne ilaç olmaz!
Kaldı ki: Yeri geldi hatırlatayım. 1974 sonrası müzakereler 1977-79 Birleşmiş Milletler Doruk anlaşmaları ile start aldıydı. O günden beridir dünyada hiçbir siyasi sorunu çözmeyi başaramayan BM’lerin türlü çeşitli çözüm planları ile müzakereler devam ediyor. Dolayısıyle Ban Ki Moon’a, Kıbrıs’taki adamı Eide’ye soralım:
42 yıldır Kıbrıs’ta çözümü sağlamak için Türk halkına hangi olanakları sundunuz, hangi açılımlarda bulundunuz?
42 yıldır Kuzey’deki Türk halkını çözüme hazırlamak için hangi ekonomik açılımda, hangi teknik ve parasal yardımda bulundunuz?
YA NE YAPTINIZ? Otuz yılı aşkın süredir Türk halkının yaşam hakkını ambargolarla gasp etmekten başka! Ambargolar altında mahvolup Güney’deki Rum’a esir olacağı günleri hazırlamaktan başka! Perişan olmasını seyretmekten başka!
Bakın bugün de Türk halkı en kötü mali ve ekonomik dönemlerini yaşamaktadır! Kulağınız bile terlemiyor, görmezden geliyorsunuz! Hatta “Kuzey batsın ki çözüme zorlansın” bile diyebilirsiniz?
Ya AB, Ya Schulz! Güney’i üye yapıp Türk halkını beterince Rum’a ezdirtmekten başka ne yaptılar? Dolayısıyle diyoruz ki çözüm olsa da yürümez! Çünkü Rum “çözümü” değil, olduğunca adayı istiyor! İşin kısası ve gerçeği budur!