Patrimonyalizm ve Kıbrıs çözüm süreci - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Patrimonyalizm ve Kıbrıs çözüm süreci

Geçen hafta İstanbul’dan bir sınıf arkadaşım bana e.mail’le yeni çıkan kitaplardan bir tavsiye gönderdi. Tanınmış ve saygın tarihçi hocalardan Prof. Dr. Halil İnancık’ın yeni çıkardığı “Osmanlı ve Modern Türkiye” adlı kitabından çok yararlı bulduğu devlet sistemlerini de değerlendiren bölümlerini, özet olarak yansıtırken, çok tanıdık gelen bir paragrafı, sizinle paylaşmak istedim.
Prof Halil İnalcık, bakın ne diyor “Bu günkü siyasi rejimimiz geleneksel Osmanlı rejiminin uzantılarından kurtulamamıştır. Bu sebepten batının çok partili liberal demokrasi rejimini uygulamakta bocalıyor ve sürekli siyasi istikrarsızlıklar içinde oluyor. Etkisini sürdüren gelenekler Patrimonyalizm, factionalizm ve popülizmdir. Patrimonyalizmin ana ilkeleri tabiyet ( tabi olmak anlamında) sadakat ve itaattir. Devlet gücünü eline geçiren kimse bu emaneti ülkenin kaderi için kullanma sorumluluğunu duyacak yerde her şeyden önce kendi kişisel maddi ve manevi nüfuz ve çıkarlarını öne almak eğilimini ve faaliyetlerini göstermektedir.” Devletin kaynaklarını da “sadaka gibi dağıtır. Bunun insan onurunu küçülten ortaçağ niteliği bir yana, geçim imkânları dışında hiçbir hizmet yararı olmuyor.” Devamla “Patrimonyalizmin rasyonel modern devlete aykırı düşen kötü bir görüntüsü de factionalizmdir. Patron-kul ilişkisi içinde nüfuzlu kişinin etrafında müntesipler (kendi mensubu olanlar) (faction) taraftar grubu meydana getirir. Her türlü devlet imtiyazları ve ona bağlı maddi, manevi çıkarlar (o nüfuzlu kişinin)ve grubun üyeleri arasında paylaşılırdı” diyor. Mülkiye’deki hocalarımız devlet sistemlerini tartışırken patrimonyalizm üzerinde çok dururlardı onu hatırladım.
Arkadaşımın gönderisi beni ister istemez KKTC’de kurulan ve halâ bu çağda ısrarla devam ettirilmeye çalışılan çağdışı zihniyeti hatırlattı.

Bu Orta Çağ sistemine karşı direnç gösterenlerin de, zaman içinde, sistemin devamlılığı için maalesef nasıl elimine edildiğini, bunun yerine çoğunlukla uygun figürlerin seçilerek kişilere “tabi olma” sisteminin nasıl sürdürülmeye çalışıldığını, hepimiz yıllardan beri yaşayarak da izlemekteyiz. Bu düzenin değişimine izin vermek istemeyen bu zihniyet, çemberi kırmak isteyen yönetici ve kişileri çeşitli yöntemlerle hedef almakta ve etkisizleştirmekte veya cesaretsizleştirmeye çalışmaktadır. Gerektiğinde amaçlarına, yani tabi olma konusunda uygun hareket tarzı içinde olmadığına kanaat getirdikleri kişiler ve siyasi partiler de hedef alınmakta, hatta birbirlerine düşürülmekte ve kırdırılmaktadır.
Tabii ki bu sistemin gayrı çağdaşlığı, ülkeye ve halka getirdiği sosyal, ekonomik, kültürel ve moral açıdan zararları gelişime demokratikleşmeye koyduğu engeller ve yarattığı tahribatlar, sayılamayacak kadar çoktur. Bir ülkeyi sonuçta çökerten, halkın değer yargılarını alt üst eden bu yapı ile ilerlemek de mümkün değildir. Hayaldir.
Dolayısıyla demokratik ve eşitlikçi bir düzen, düşünce ve söz hürriyetine saygılı ve yaratıcılığı, ehliyeti, verimliliği, çalışkanlığı, üretkenliği teşvik edici çağdaş bir devlet yapılanması için, aydın, genç, kabiliyetli yöneticilerin, yılmadan öncülük etmesi, cesaretle inisiyatifi ve her yönden alanlarını da genişleterek, dünyada köhnemiş ve toplumumuza yakışmayan dar zihniyetli idari yapılanmayı bertaraf etmeleri genelde, geniş bir halk kitlesinin dileği ve beklentisidir.
2- Gelelim bu hafta ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi J. Koenig’in söyleşisine. Büyükelçi Koenig ilginç açıklamalarda bulundu. ABD Başkanı Obama’nın, Dışişleri Bakanı Kerry’nin, Bakan Yardımcısı Biden’in Kıbrıs’a daha çok zaman ayırmanın gerektiği hususunda düşünceleri olduğunu söyledi. Devamla Kıbrıs’ın, daha önce hiç bu kadar öncelik almadığını, bakan Kerry’nin “sarı not defterinde” çözülecek sorunlar listesi içinde en üst sıralarda olduğunu ve Türkiye’nin çözümden sonra Kıbrıs’ın partneri olacağına vurgu yaparak, Rum’lara , her alanda Türkiye’deki kesimlerle temas kurmaları çağrısında bulundu. Türkiye’nin diyaloğa açık olduğunu, Türkiye’yi düşmanları olarak değil de “ortağınız olarak görün” ifadesi, Kıbrıs çözüm süreci için bazı çerçevelerin oluştuğunu çağrıştırmaktadır. Ayrıca “Türkiye’nin adaya hep yakın, güçlü iddialı bir ülke olacağı” ifadesi, Kıbrıslı Türkler açısından ferahlatıcı olmakla beraber, garantiler konusunun masada ele alınacağı yönündeki açıklaması, her iki tarafın endişelerini göz önüne alarak gerekirse NATO ve ABD güçlerinin de olduğunu değinmesi, bu alanda sisli bir görüntünün olduğunu hissettirmektedir.
Bunun dışında Türkiye’nin olumlu ve yapıcı tavrının takdir edildiği belirtilmektedir.
ABD bu defa diğer süreçlerden farklı olarak Kıbrıs çözüm süreci ile ilgilendiğini açıkça göstermekte ve deklere etmektedir. Geçen hafta Washington ve Newyork temaslarını en üst düzeyde sürdüren Dışişleri Bakanı Ö. Nami, ABD yetkilileri ile çok geniş çaplı görüşmelerde bulunarak oldukça ilgi görmüştür. Bu toplantılara Lefkoşa Büyükelçisinin de katılımı bu ziyarete özel bir anlam vermiştir. Akabinde New York’ta BM. GSnin Siyasi işlerden Sorumlu Yardımcısı süreçte gösterilen gayret için Bakana, memnuniyetini ifade etmiştir. Bilahare Görüşmeci K. Özersay da ABD’ye ziyaret gerçekleştirerek üst düzey yetkililerle yaptığı temaslar Rum tarafında da KKTC’ye statü yükselttiği gerekçesiyle rahatsızlık yaratmıştır. Bunlar önemli çalışmalar ve gelişmelerdir.
İki liderin mutabık kaldığı ve uluslararası camiada memnuniyetle karşılanan bir ay kadar önceki ortak açıklamadan sonra, liderler seviyesinde yeni adımların atılması beklenirken bu arada bir temasın olmaması, bu hızlı gelişmeler yanında halkta bu seviyede aynı isteğin olup olmadığı konusunda kuşkular doğurmaktadır. Dolayısıyla liderlerin de gelişmeler hakkında halka genel anlamda temel konularda ve gidişatla ilgili bilgi vermeleri halkın aydınlatılması ve Meclis’in de bu dönemde devrede olması yararlı ve gereklidir.


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar