Nur içinde yatsın - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Nur içinde yatsın

Bekir AzgınBekir Azgın
  • Işıklar içinde uyusun.
  • Işıklar içinde yatsın.

 

Hayırduadan çok bana bu beddua imiş gibi geliyor. İnsan ışıklı bir yerde  uyuyabilir mi? Uyusa bile rahat eder mi? Yattığı yer ışıklarla dolsun ve uyuyamasın, kıvranıp dursun; mahşere kadar rahat yüzü görmesin mi demek istiyoruz?


Elbette değil. Bu ifade şekli yanlış bir anlayış sonucu ortaya çıkmış gibime geliyor. Bu konuyla ilgili olarak kullanılan deyim “Nur içinde yatsın” idi. Nur kelimesi arapça asıllı olduğuna göre onun eş anlamlısı nedir? Işık. O halde ölülerimizi ışık içinde uyutalım. Uyuyamazlar güzel kardeşim.

Bize dendi ki “Eşanlamlı kelimeler aynı kavramı karşılar, biri diğerinin yerine kullanılabilir; aralarında hiçbir anlam farkı yoktur”. Gerçekten öyle mi? Yoksa bazı durumlarda mı biri diğerinin yerine kullanılabilir?

Ünlü yazarlardan biri – dilimin ucuna Gustave Flaubert geliyor ama emin değilim – şöyle demişti: “Bir dilde eş anlamlı iki kelime yoktur. Eşanlamlı görünseler bile aralarında ince farklar bulunur. Marifet, kelimeleri yerli yerinde kullanmaktır”. Yakın anlamlı dense, galiba, daha doğru olurdu.

Bu görüşe katılmamak elde değil. Her bir kelimenin içeriği, kapsamı ve kullanım alanı farklıdır. Basit bir örnek vereyim. Siyah ile kara kelimelerinin eş anlamlı olduğunu öğretti bize hocalarımız.

İkisi de aynı rengi ifade etmelerine rağmen özellikle deyimlerde farklı kullanılıyorlar. Kadersiz olduğumuzu anlatmak için “baht-ı siyahım” diyoruz ama siyah bahtım demiyoruz, “kara bahtım” diyoruz.

Dede Efendi’nin bestelediği ve sözleri Keçecizade İzzet Molla’ya ait olan şarkıdaki sözler şöyle:

“Zülfünedir (saçınadır) benim baht-ı siyahım

Sende kaldı gece gündüz nigâhım (bakışım)

İncitmiş seni meğer ki ahım

Seni sevdim, odur benim günahım”

 

Halbuki uzun hava türküsü ne diyor?

“Kara bahtım, kem (kötü) talihim

Taşa bassam iz olur

Ağustos’ta suya girsem

Balta kesmez buz olur.”

 

Ferhat’ın dağı delmesinin, Mecnun’un çöllere düşmesinin nedeni neydi? “Kara sevda”  mıydı yoksa “siyah sevda”? Bizim, “kara sevda” yanısıra, kara borsamız, kara cahillerimiz, kara kaplı kitaplarımız vardır. Birine iftira etmek istediğimiz zaman ona “kara çalarız”. Ama “kara gün dostlarımız” da var. Bu karaların yerine siyah koymayı deneyin. Bakalım olur mu.

 

Nûr kelimesinin, evet, bir karşılığı ışıktır. Ayverdi sözlüğüne göre ikinci anlamı şudur: “Kalb gözüyle his ve idrak edilen gönül açıcı aydınlık, maddi olmayan hususlarda basiret gözüyle görülen ve gerçeği görmeyi sağlayan manevi ışık.” Işıktır ama manevi ışıktır.

 

Nûr kelimesinin çoğul hali “envar”dır. Tasavvuf anlayışına göre, “Nûr’ul Envar” (nurların nuru) Allah’ın sıfatlarından biridir.

 

Nûr kelimesi ile “nâr” (ateş) kelimesi aynı kökten türemişler. Mehmet Akif Ersoy, bu iki kelimeyi ustaca aynı dizede kullanmıştır:

“Lâkin bu alev selleri artık dinecektir

Artık bize nār inmeyecek nûr inecektir.”

 

Nûr ile aynı kökten gelen ve günümüzde de kullandığımız başka kelimeler de var. Örneğin, tenvîr etmek (aydınlatmak, ışıklandırmak, bilgilendirmek), münevver (aydın, entelektüel, kültürlü kişi). Özel isim olarak kullanılan Nuri, Nuriye ve Nürettin (Nureddin – dinin nuru) de aynı kökten türetilmiş kelimelerdir.

 

Tabii, “minare” kelimesini de unutmamak gerekir. O da nurla aynı kökten türetilmiştir. Deniz feneri veya ezan okunan yüksek yer demektir. “Ne ilgisi var?” diyenler olabilir. Şöyle var: Deniz feneri saçtığı ışıkla denizcilere doğru yolu gösterir. Minarede okunan ezan da insanları doğru yola davet eder. Bizim ilk gençlik yıllarımızda ezanın Türkçe okunduğu günlerde, müezzin “Haydin namaza, haydin kurtuluşa” diyerek müslümanları doğru yola davet ederdi.

 

Osmanlı aydınları sevdikleri kişilere mektup yazarken onlara “nur-ı aynım” (Gözümün nuru) diye hitap ederlerdi. İçinin temizliği yüzlerine vuran özellikle yaşlı kişilere “nur yüzlü”  denir. Anneler “nur topu gibi” çocuklar doğurur. Işık topu, falan değil.

 

Uzun lâfın kısası, gelenek bize doğru deyimin “Nur içinde yatsın” olduğuna işaret etmektedir. “Nurlara” da gerek yoktur, nur yeter.

 

Geleneğimiz, bir de, ölmüş kişilerden söz ederken Müslümanlarla gayrımüslimleri ayırt etmemizi şart koşmaktadır. Şöyle ki Müslümanlardan söz ederken “merhum” veya “rahmetli” (Kıbrıslıca “rahmetlik”), gayrımüslimlerden “müteveffa” (vefat etmiş olan) olarak anmalıyız kişileri.

 

Müslümanlar için “Allah rahmet eylesin”, “Mekânı cennet olsun” gibi deyimler kullanılır. Gayrımüslimler için “Toprağı bol olsun” denir. Onlar için ilk defa Fikret Demirağ’ın annesinden duyduğum ve pek hoşuma giden “Dinince dinlensin” deyimi var.

 

Bir süre önce Facebook’ta, Ara Güler için, epeyce “Allah rahmet eylesin” ifadesi kullanılmıştı. Adam Allah’a inanmıyordu ki Allah ona merhamet etsin. Buna rağmen eder mi? Allah bilir.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
2
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar