Nuffel masada ne arıyor..? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Nuffel masada ne arıyor..?

Geçen gün Güney’de yayımlanan Fileleftheros Gazetesi yazdı. AB Komisyonu Kıbrıs Özel Temsilcisi Pieter Van Nuffel, iki gündür müzakere masasında oturuyor.
Diyeceksiniz ki, burada sorun ne?
Burada sorunun ne olduğunu ya da ne olabileceğini anlamak için biraz gerilere gitmek gerek.
1990 yılında Vassiliou başkanlığında Kıbrıs Rum Yönetimi AB’ye tam üyelik için başvurduğunda, aslında ekonomik nedenlerden fazla, kafasının arkasında siyasi nedenler vardı.
Bu nedenlerden birisi, AB gibi giderek güçlenen ve çok önemli bir bölgesel güç haline gelmiş organizayonu, Yunanistan ile birlikte Kıbrıs konusunda daha açıktan taraf olmaya ikna etmek ve bu birliğe girme niyetinde olan Türkiye’yi AB baskısı ile Kıbrıs konusunda tavizler vermeye zorlamaktı.
İkincisi ve daha da önemlisi, BM kararları ile çerçevesi çizilen ve iki-toplumlu, iki-kesimli bir anlaşmaya varma amacıyla kurulan müzakerelerin parametlerini kökten değiştirmekti. Yani, AB mevzuatına uyum görüntüsü altında, varılacak anlaşmada kurulacak devletin iki-toplumlu ve iki-kesimli niteliği sulandırılacak, Kıbrıslı Türklere de siyasi eşitliği olmayan, sade vatandaşlık hakları verilecekti.
O dönemden beridir, müzakere masasına oturan Kıbrıs Türk tarafı, resmi görüş olarak AB’yi müzakere masasının mümkün olduğunca uzağında tutma pozisyonunu benimsemişti.
Kıbrıs’ın bir bütün olarak AB’ye alınmasından sonra da Kıbrıs Türk tarafının resmi pozisyonu değişmedi. Hatta, varılacak bir anlaşmada, iki-toplulumluluk ve iki-kesimliliğin korunması konusunda benimsenen ilkelerinin “kalıcı derogasyonlar” olarak AB’nin birincil hukuku olması gerektiğinde de ısrarlı olundu.
İşte tam da bu nedenle sayın Akıncı’ya şu soruyu sormak gerek: Nuffel müzakere masasında ne arıyor?
Kıbrıs Türk tarafı müzakerelerde pozisyon mu değiştirdi? Artık AB’nin müzakere masasında olması ve müzakere başlıklarının tümünün hiçbir kalıcı derogasyona gerek olmadan AB mevzuatına uydurulması mı öngörülüyor?
Eğer böyleyse, iki-toplumlu ve iki-kesimli olması gereken devletten geri adım mı atıyoruz?
Daha 10 Nisan 2014 tarihinde, müzakereci Özdil Nami, Dışişleri Bakanı sıfatıyla yapmış olduğu açıklamada, Rum tarafının AB temsilcisinin müzakare masasında oturması gerektiği konusunda ısrarcı olduğunu ancak, Türk tarafının resmi görüşüne göre AB temsilcisinin müzakere masasına oturmasına gerek olmadığı ve ayrı bir odada danışma görevi yapması gerektiğini söylüyordu. Aynı açıklamada Nami, AB’nin varılacak bir anlaşmada, iki-toplululuk ve iki-kesimlilik konusundaki düzenlemeleri AB mevzuatına uyarlamayı taahhüt ettiğini de söylüyordu.
Bir ay kadar önce eski müzakereci Sn. Kudret Özersay da, Nuffel’in müzakere masasında yer almaması gerektiğine yönelik görüşünü ortaya koymuş ve Sn. Akıncı da bu görüşü destekler mahiyette, Nuffel’in sadece gerektiğinde liderlere dışarıdan danışmanlık yapacağını, masada yer almayacağını söylemişti.
Oysa, bir süreden beridir Rum basınında yer alan haberlere göre AB özel temsilcisi müzakere masasında yer almakla kalmamış, AB ile hiçbir ilgili olmayan müzakere başlıklarının dahi “AB mevzuatına uydurulması” konusunda çalışmalar yapmaktadır.
Peki, müzakereci Nami, bu konudaki görüşünü mü değiştirdi?
Şunu bir kez daha vurgulamakta yarar var: Kıbrıs Türk halkının istediği ve müzakere sürecinden beklediği vatandaşlık hakları falan değildir.
Kıbrıs Türk halkı, eşit ve kurucu bir ortak olarak iki-toplumlu ve iki-kesimli bir devlet oluşturmak niyetindedir.
Eğer Türk tarafının  pozisyonunda bir değişiklik varsa, Sn. Akıncı bu yeni pozisyonu çıkıp izah etmek zorundadır…

 


YERİN KULAĞI VAR
İNANALIM MI:
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, anlaşma olması halinde ayırımsız tüm KKTC vatandaşlarının Birleşik Kıbrıs’ın ve AB’nin vatandaşı olacaklarının açıkladı. Bu hesaba göre, Birleşik Kıbrıs ve AB vatandaşı olacak olanların sayısı Annan planına göre iki kat artmış oldu… Umarım Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları kesin bir uzlaşıya dayanıyordur.
VERECEK TABİ:
CTP eski Genel Sekreteri Kutlay Erk,  Akim’e destek vererek, eleştiren kesimlerin siyasetin üzerinde baskı kurarak dilediğini yaptırmaya çalıştığını savundu. Kusura bakmayın ama, Kıb-Tek’e münhalsiz ve sınavsız istihdam edilen yüz kusur kişi, Erk’in Genel Sekreterliği döneminde işe alınmışlardı. Hal böyle iken, İsmet Akim’e Kutlay Erk destek vermeyecek de ben mi vereceğim…  
DEVLET KENDİSİ DE UYGULASIN:
Hükümetin kira stopaj oranlarında yaptığı düzenleme güzel. Tabii eğer kiracıya yansırsa…. Ev sahibi stopajda elde edeceği % 6 kazançla, dövizden elde edeceğinin mukayesesini yapacak. Bu arada kamuya ve Evkaf’a ait malların kiraları hala dövizle…. Devlet vergilerde yaptığı TL uygulamasını, kendine ait mülklerde de uygulamayı düşünüyor mu?  Zira kendisi de binlerce konut, işyeri ve araziden kira alan mal sahibi durumunda…  
İZİN YASASI ACİL:
Bakan Dürüst geçtiğimiz haftalarda, 13 yeni üniversite başvurusu olduğunu söylemişti. CTP Genel Başkanı Talat bunu 27 olarak açıkladı. Korkunç bir rakam. İşler mahalle bakkalı düzeyine inmeden, kalite düşmeden, izinlerin yasayla verilmesi süreci başlatılmalı. Bakan Dürüst yasa önerisini kısa sürede Bakanlar Kurulu’na göndereceğini söyledi. Eğer izinler yasayla verilmeye başlanmazsa ve mevcut uygulamayla yeni bir izin daha verilirse, işin içine bir kez daha siyaset girdiğini anlayacağız. Bu da, bu hükümetin verdiği imajla ters düşecek…
DEVLETİN YAPAMADIĞINI:
Yıllardır özel okullara kaçışı engellemeyi başaramayan devletin imdadına döviz yetişti. Son 10 yıldır devlet yerine özel okullara kayan öğrenciler, dövizdeki artış nedeniyle yeniden devlet okullarına yöneldi. Ne diyelim, devletin yapamadığını döviz yaptı…
YAPMASAYDI BARİ:
Kıbrıs Üniversiteler Birliği normal kuru 3.33 olan euro’yu Ekim sonuna kadar 3.31 olarak dondurmuş. Hani insanın keşke yapmasa deyesi gelir. Düşünün yıllık 4000 euro ödeyen bir öğrenci bu kararla birlikte 13320 TL yerine, 13240 TL ödeyecek. Bütün kavga 80 TL için yapıldı demek ki. Üstelik bu da Ekim sonuna kadar…

ZİRVEDEKİLER
Kudret Özersay: “… ‘Türkiye ile aramızdaki ilişkide bazı konularda kararı veren biz değiliz dolayısıyla sadece bizim elimizde değil’ diyerek bir anlamda sorumluluğu Türkiye’ye yükleyen bir yaklaşım bence bahane… ‘Dünyanın parçası değiliz. Tanınmıyoruz. Dolayısıyla yapamayız’ yaklaşımı da geçerli bir mazaret değil. İhtiyaç duyulan şey, ‘yapabiliriz’ mesajı vermek ve yapmaktır”…

DİPTEKİLER
Bir Devlet Kurumu ve Dedikodu: Kıb-Tek’in, işletmelerin ödediği elektrik tarifesinin düşük olmasından şikayet etmesi tartışılıyor. Turizme, sanayiye, üretime teşvik olsun diye yapılmış bu indirimler. Yapan kim, devlet. Peki devlet birini diğerine şikayet ederek, kendi vatandaşını birbirine kırdırarak ne elde etmek istiyor? Eğer ortada kaldırılamaz bir yük varsa, gereğini yapacak, mahkemeyse mahkeme, yasal değişiklikse, yasal değişiklik. Öyle parmağının arkasına saklanıp, ona buna laf sokmakla olmuyor. Et de ellerinde, bıçak da…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar