Niçin seçimde sandığa gitmeyecekler! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Niçin seçimde sandığa gitmeyecekler!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Geçen Haftayı da feryat figanla kapattıktıydık ki eğer Allah tealâ feryatlarımızı işittiyse ciğerleri parça parça oldu!

Derken tam da bu acıklı durumlarımızın gözyaşlarına karışan sümüklerimizi temizleyeceğiz, baktık artık rutine binmişliğinde, koordinatörünün Mine Yücel olduğu,  baş harfleri CMIRS denilen “Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi” Aralık 2018 anketini yayımlamış!


NE beklerdiniz? Küçük toplumda ayni makastan çıkmış modeller gibi birlikte soluk alıp verirken zaten bilmez miyiz anketlerden neler çıkacağını?  Tam da beklediklerimiz çıktı.

KISACA: Halk katlarında “parlamento dışı muhalefet” gitgide çoğalıyor, olası seçimde sandığa gitmeyeceğim diyenler yüzde 40’ları aşıyor!

Madalyonu çeviriyorum ve diğer yüzüne bakıyorum:

Sizce de bu “memnuniyetsizlik” hükümete yönelik güvensizlikle sağlayamadıkları ekonomik istikrardan dolayı mıdır?

Yada dayanılmaz pahalılıktan mı? (Ki bu memlekette ne zaman ucuzluk görüldü ki? Bak: Güney’deki alışverişlere!)

Veya illegal vaklarıyla yaşanamaz bir memleket durumuna gelmemizden midir?

Yoksa memleketin bir yarısının borç batağında debelenmesinden mi?

Siyasi sorundan ve çözümsüzlükten dolayı mı yoksa?..

BAKIN, derler ki şeytan ayrıntıda gizlidir.       Nitekim “seçim olsa sandığa gitmeyeceğiz” diyen bu yüzde kırklık kesim, (öyle ahım şahım başarıları olmasa da) 4’lü koalisyon hükümetinin “yönetiminden”  şikâyetçidirler! Çünkü:

Yıllar sonra bu memlekette ilk  kez “bırakın yapsınlar bırakın gitsinler” alışkanlığına bu hükümet androş koydu, “öyle istediğiniz gibi gidemez istediğinizi yapamazsınız” dedi!

Yıllar sonra bu hükümet ilk kez  “devletin yapısal kusurlarını” örtbas etmek yerine, üzerine gitti, bu sayede devletin ensesinden ve avantadan nemalananların mamasını kursaklarına tıkadı!

Yıllar sonra bu hükümet  memleketin aldı başını giden çarpık yapılaşmasına dur dedi karşısına çıkan toprak rantçılarının önünü mtıkadı!

Yıllar sonra bu hükümet sermaye ile karşı karşıya geldi, kapışmaya ramak kaldı ancak, “böyle “sermaye” olmaz, hesap vermek durumundadırlar” dedi!”

Yıllar sonra bu hükümet KKTC’nin yeniden yapılanması, yasalara saygılı düzen kurulması için  kararlı bir tavır koydu…

AMAAA!.. Dörtlü koalisyon hükümeti için ne şu yukarıda vurguladıklarımı “başardı” demek mümkün ne de gerçekleştirdiği yasalarla devletin kanını  “solucanlar gibi sömürürken şişinen  mütegallibenin “gagasını kırdı” demek mümkün!

BUNA  karşın (altını çiziyorum) sadece “sorunların üzerine ciddiyetle gitmek istemesi” bile toplumun yarısını ayağa kaldırmaya yetti! Çünkü bugüne kadar “bu ülkede seçimler”  “siyasi partilerle seçmenler arasındaki  gizli çıkar ilişkileri” üzerinde gerçekleştirildi! “Sen beni memnun et ben de seçilirsem seni memnun edeyim!”

“YA ne olmalıydı” sorusuna da cevap vereyim: “Seçmenlerle siyasi partiler arasındaki ilişkiler, insanları yada belirli çıkar odaklarını değil;    devleti yüceltecek plan ve programlar üzerinde gelişmeliydi…”

**********

VİCDANİ RET     OLAYI NEREYE?

Geçen hafta “vicdani retçi” gencimiz “inadının” direnişiyle, “vicdani ret” konusunun toplum katlarında tartışılmasına zemin hazırlamakla kalmadı.. “Üç günlük hapislik cezası” olayından sonra, “oluşacak” denilen “yeni yasaya” da değişiklik getirilmesi düşüncesinin fitilini ateşledi!

ÖNCE geçmişe döneyim ve dobra yazayım. Bu memlekette kimseler “askerliği” de Sivil Savunma  Tatbikatlarını”  da sevmedi! Sevmediği için de göreve zorla gitti! Zaten 1974’den önce  bu ülkede savaşan eğitimli “mücahitler” vardı ama “askerler” yoktu.   “Askerlik” yasası Barış harekâtından sonra gelişip rutinleşti. İki nedenden kaynaklandı: Birisi TC’e paralel uygulama.. Diğeri Güney’de elan devam eden “zorunlu askerlik”  nedeniyle, tutun ki mütekabiliyet esasından dolayı.                                                       

KKTC’de güvenliği sağlama görevini  Türkiye ve adada konuşlandırdığı askerleri yüklendiydi.. Sonraları biz..  Ki bu “askerlik kurumu” bu güne kadar “gevezelik yapmadan, hatır gönül dinlemeden, “sen şunun sen de bunun evladısın” ayırımcılığına prim vermeden, geldi bugünlere.. (Tabi çocuklarını askere göndermemek için türlü çeşitli numaralara tevessül eden bazı ana babaların hikâyelerini ayrı yere koyuyorum!)

FAKAT yıllardır bu ülkede yozlaşmamış tek  ulusal kurumumuz olan “askerlik” ve “sivil savunma” kuumları, kanun ve nizamlarıyla sürdürülüp götürülüyordu ki son zamanlarda, “ben savaşa ve silaha karşıyım” biçimindeki çok “spesifik” bir karşı çıkışla tepki gösterilmeye başlandı..

OYSA olay önce “kişisel hak ve özgürlüklerle” değil, (ki Anayasada askerlik görevi vardır) “devletin bekası, güvenliğiyle” ilgilidir.  Nitekim Türkiye’de de (kimse askere gitmeyi sevmediğinden) mecburi askerlik hizmetini “bedelli” yaparak süreyi günlere indiren bir yasa değişikliğine gidildi..

KKTC’de durum farklıdır ama. Mesela dünya alem bilir Rum tarafında askerlik yaşındaki kişilerin silahları, giysileri falan evlerindeki dolaplarındadır. Buna karşın bizim  “ben vicdanımın sesini dinledim “lâ askerlik” demek hakkımız olabililir mi?

Öylesi “kanlı  olaylar olmasın” diyoruz ama malına canına gasp edecek  saldırılarla karşılaşılırsa ne diyeceğiz? “Be gumbare dur,  ben vicdani reddimi kullanıyorum, sana istesen de kurşun atmam” mı?

Demeyin olmaz olmaz! 1963’lerde başımıza geldi, hatta “be yidonissa be balligari be  gumbare naptık ya biz size de bizi kurşunluyorsunuz” dedik ama vallahi anlamadılardı!

Kısaca bu sorunun makul bir çözüm yanını bulmalıyız..

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar