Çünkü Türkiye ne zaman “mali ve sosyo-ekonomik yönden bünyesel zafiyete” düşse otomatik olarak KKTC de etkileniyor. Özellikle siyasi istikrarsızlıklar söz konusu oldukta…
Söylemeye hiç gerek yok, yine böylesi dönemler yaşıyoruz. Ancak hatırlatalım: Ne ilktir ne de son olacaktır. Mesela yakın zamanda AB kapılarını zorlayan, bu nedenle Kıbrıs’ta Annan planını destekleyen, komşuları ile iyi ilişkiler kurmanın siyasi yollarını açan ve dünya ekonomik krizlerle boğuşurken Türkiye’nin etkilenmemesini başaran istikrarlı bir AKP iktidarı izliyorduk…
Erdoğan’ın “Kazan kazan” sloganlarına sardığı barışçı söylemleri de Kıbrıs sorununda siyasi ve ekonomik kazanımlara dönüşüyordu…
MESELA: Öteden beri Güney’e sıcak bakmayan İsrail gönüllü olarak Kuzey’e balonlarla su taşıyor, Mağusa Limanı’nda yıkıldı yıkılacak eski gümrük binasını restore ederek İsrail’den feribotla gelecek turistler için bir “giriş çıkış koridoru” oluşturuyordu. Karpaz’da devasa Marina inşa ediyor, imar iskâna katılıyor, Mağusa’da bir turistik otel yapımı için devlete milyonlarca dolar kaparo yatırıyordu…
Sadece İsrail değil. Üçüncü ülkeden insanlar da Kuzey’e özel ilgi gösteriyor, KKTC’den evler satın alıyorlardı…
“Biz buz üzerine yazmayız” diyen TC sermayesi KKTC’ye devasa otelleriyle taşınıyordu…
AB Türkiye’ye övgüler yağdırırken, Kuzey’de sivil toplum kuruluşlarına Euro’lar yağdırıyordu…
NEREYE KADAR? Ta ki Erdoğan İsrail’e “van munit” restini çekene kadar!Ta ki Erdoğan Batı’dan koparken Ortadoğu’daki Arapların lideri olma sevdasında Mavi Marmara gemisiyle olaylar yaratana kadar!
Ta ki gömeç girsin ısırgan çıksın politikalarında Türkiye’yi Müslümanlık Hristiyanlık ikileminin tartışmalarına atana kadar! Ta ki Atatürk’ü dışlayarak Fatih Sultan Mehmet’leri Yavuz Sultan Selim’leri TC’nin logosu yapacak politika yörüngelerine sapana kadar! Ta ki Sünni Şii sorununu yeniden alevlendirene kadar! Kürt sorununu kendi kafasına göre çözmek istemesine, Esat’lı Suriye ile kanlı bıçaklı olmasına, Amerika ile dalaşmasına kadar!..
Fakat son olaylar beterin beteri olmakta: Bu kez AKP’yi iktidara taşıyan, karşılığında da devlet içinde önemli “mevkilerde” yapılandırılan Fethullah Gülen Cemaatı ile kavga ediyor, ortalara rüşvet, dolandırıcılık, kara para aklama pislikleri saçılıyor…
Erdoğan’lı Türkiye’nin imajı 17 Aralık operasyonları ile yerle yeksan oluyor…
KUZEY KIBRIS ETKİLENİR Mİ? Tabi ki! Önce böylesi siyasi ve sosyo ekonomik zafiyete düşmüş Türkiye’ye Anastasiadis “çözüm” uğruna neden ödün versin?
AB zaten muktesebatı yönünden ödevlerini yapamamış Türkiye’ye bu son rüşvet ve yolsuzluk olaylarını dikkate almadan neden kapı aralasın? Kıbrıs siyasi sorununda neden “Türk tarafından” yana tavır koysun?
VE ASIL SORUN: Türkiye son olayların yarattığı sorunları aşamıyor, borsalar tepetaklak gidiyor, TL eriyor! Ve işte sorun diyoruz! Hem yukarıda sıraladığımız siyasi yönlerden hem de kullandığımız TL yönünden… Buna Rum liderliğinin de kıskacını eklediniz mi biline ki önümüzdeki dönemler kolay olmayacaktır!
Ve tekrar ediyoruz: “Niçin Türkiye’ye bağımlı olmak istemediğimizle, çözüm istememizin nedenleridir yaşadığımız bu son olaylar…”
**********
ANSIZIN BİZDE DE DOLANDIRICILIKLAR OLDUĞUNU HATIRLADIK! ÖYLE Mİ?
Tabi bir efkâr da Kıbrıs Türk entellerine bastı! Değil mi ki Türkiye rüşvet ve yolsuzluk olaylarının batağına düştü… Ansızın hatırlara geldi ki KKTC’de vardı, bugün de vardır! Gel de Talat’a hak verme: “Bıktım usandım dediydi bu Türkiye taklitçiliğinden…” Haklı.. Eğer TC’de bu olay yaşanmasaydı bizde yaşananlar hiç hatırlanmayacaktı…
Ancak bir dakika: Bizde olagelenler “popülizm kokuluydu… Rum’dan kalan mülkün talanıydı… Devlet deniz yemeyen domuzdu… Ter akıtılmadan patron oluşun sindirimsizliğiydi… Kanımıza işlemiş avantacılıktı… Oy uğruna siyasiler tarafından peşkeş çekmelerdi… Devlet ensesinden bonkorlük, hovardalıktı… Rum’un evinde ikamet edip Rum’un toprağını sürerken, komşusunun hangi para ile yeni araba aldığının merakından çatlamaktı… Rum mülkünü devletten kaparozlayıp astronomik fiyatlarla satmaktı…
Ve itiraf edelim: Bu memlekette “batırdık” dediklerimizi yiyip bitirdiğimiz için değil; kendimizi çok açıkgöz ve bilgili sanmamıza karşın, “bilgisizlik ve beceriksizliğimizden” batırdığımız içindir!
Sanayi Holdingleri bu nedenle batırdıydık! KTHY’yi bu nedenle batırdıydık! Narenciyeyi bu nedenle seksen bin dönümden kırk binlere indirdiydik! Elektrik Kurumu’nu bu nedenle açmazlara sürüklediydik! Kısaca olanca devlet sektörlerini hep o müzmin beceriksizliklerimizle, “nasılsa bizim değil, sat gitsin, harca bitsin, ye tükensin” tutumları yüzünden batırdık!
Tabi kimseler “cehaletten” batırdık demeyi şanına yediremediğinden bir türlü itiraf edemedik! Ki halâ 280 bin kişilik devleti nasıl sistemleştirip, nasıl adam edeceğimizi tartışıyoruz. Çünkü bilmiyoruz!
Ankara “bunu bunu yapacaksınız” dedikçe de canımız sıkılıyor!
**********
GÜNEY’İN SAHİPLİK ANLAYIŞINA BAKIN, BİR DE KUZEY’E BAKIN!
Güney Kıbrıs 2014 bütçesinde Türk mallarının bakım ve onarımı için 6 milyona varan Euro ayırdı. İçlerinde Türklerin oturduğu evler de var…
Güney’in bu tip “harcamaları” ile Türk mallarını hâlâ devlet güvencesinde tutmasına yabancı değiliz. Kırk yıldır gelip giden Cumhurbaşkanlarına, yönetimlerine, değişen politik ortamlarla müzakerelere karşın Rum’un Güney’deki Türk mallarına yönelik politikası çok değişmedi…
Hatta istimlak ettiği Türk mallarının parasını bankalara yatırdığını açıkladı. Bu politikası ile de şu mesajı verdi: “Malınız yine malınızdır!”
Fakat biz KKTC sınırları içinde söyleyemiyoruz! Rum’a “Ne malınız yine malınızdır” diyebiliyoruz ne de malınız malımızdır” diyebiliyoruz!
Bu “açmaz” müthiş bir siyaset gafıdır ve kökü 1974’dedir! Nasılsa “fethettik” kelimesine sardığımız Kuzey’i “Osmanlıdan kalan fütuhat sonrası ganimet geleneğinden” kurtaramadık…
O kadar ki 1974’ün hemen sonrasında dünyaya ve Rum’lara dönüp, “Kuzey’deki mülkünüzü kuruşuna kadar ödeyeceğimizi deklere ederiz” bile diyemedik! Ta ki yıllar sonra akıllar başlara düşüp “Mal Tazmin Komisyonları kurana kadar!” Onun da ne kadar etkili olduğunu bilemiyoruz!
Tutun ki canımıza Rum değil, bu yanlış politikalar okudu. Üstelik hepsinin altında Ankara’nın imzası ile onayı da vardır…
Buna karşılık Rum tek bir gün ne Kuzey’e dönme umudunu yitirdi ne de Kuzey’deki malını unuttu. Bu nedenle tepetaklak giden ekonomisine karşılık hâlâ Güney’deki Türk mallarını “devlet güvencesinde” tutmaktadır…
Rum’sa Rum! Bravo adamlara diyorum. Bizim çözüm ve barış uğruna yırtınmamıza nazire, onlar sistematik biçimde “siyasi hedeflerine” varmak için uluslararası hukuk normlarını bircik biricik uygulamaya çalışmaktadırlar…
Nitekim bilmemizde yarar vardır: “Bir gün tüm anayasal ve yönetsel sorunları çözüp “toprak ve mülk konusuna gelindiğinde” anlaşmazlık nedeniyle müzakereleri berhava etmek işten bile sayılmayacaktır…
BUNLARI NEDEN YAZDIM. Aslında şunu söyleyecektim: Rum kendi bölgesindeki Türk mallarını devlet güvencesinde tutar, bakım ve onarımları için bütçeye milyonlarca Euro koyarken; biz kırk senedir elimizdeki Rum mallarını “harca, sat, al, devret, kap” politikalarında pirana balıkları gibi dişleyip yiyip şişinirken bile, kentlerimizi, köylerimizi mamur ve ada konumuna yakışır bir kılığa sokamadık!
Zaten belediyelerimizi bile batırdık ki tam deve misali: Hani “neren eğri diye sormuşlar da deve, nerem doğru ki demiş…”
AĞZIMIZDAKİ BAKLAYI ÇIKARALIM. Geçtiğimiz günlerde de yazdık, Mağusa’da yeniden asfaltlama çalışmaları başlıyor… Tam fırsattır. Tüm yetkili ve STÖ’leri olarak bir araya gelin. Mağusa’yı bu vesile ile Üniversitesine, Limanına, denizine, tarihine yakışır bir kent haline getirecek plan ve projeleri çıkartın. Şehircilik birimlerini bu kez Mağusa’ya yönelmeleri için görevlendirin… İlle de Bafra diyerek zaman öldürmekten vazgeçin…
Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber > Köşe Yazarları > NEDEN TÜRKİYE’YE ÇOK BAĞIMLI OLMAK İSTEMEDİĞİMİZLE, KESİNLİKLE ÇÖZÜM İSTEDİĞİMİZİ DAHA İYİ ANLADIK MI?
NEDEN TÜRKİYE’YE ÇOK BAĞIMLI OLMAK İSTEMEDİĞİMİZLE, KESİNLİKLE ÇÖZÜM İSTEDİĞİMİZİ DAHA İYİ ANLADIK MI?
Tepki göster
0
Bayıldım
0
Huzurlu
0
Hahaha
0
Üzüldüm
0
Hayran Kaldım
0
Facia