MÜZAKERELERİN DEVAM ETMESİ GEREKİR Kİ AB SORUNA MÜDAHİL OLABİLSİN - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 16, 2024
Köşe Yazarları

MÜZAKERELERİN DEVAM ETMESİ GEREKİR Kİ AB SORUNA MÜDAHİL OLABİLSİN

Bazan olaylar hızlı gelişirlerken “köşeciler” geride kalırlar! Ne var ki kronikleşmiş çözümsüzlüğü ile sorun haline gelmiş Kıbrıs gibi bir ülkede geride kalsanız ne yazar? Tipik dönme dolap! Benzer olaylar dönüp dolanıp önünüze geliyorlar…
Nitekim dün “Rum Yönetimi ile Yunanistan’ın Kıbrıs sorununu AB’nin asli sorunu haline getirmek için anlaştıklarını yazmış ve şöyle demiştik: “…Yunanistan Başbakanı Samaras, AB Komisyonu Başkanı Junker ile görüştü bile. Haberlere göre bundan sonra AB Kıbrıs sorununa resmen müdahil olacaktır. Tabii prosedür izlenecek daha sonra girişimler başlayacaktır…”
İşte geride kaldığımız ve kaçırdığımız nokta Samaras’ın çoktan Rum-Yunan ikilisinin teklifini olumlu karşılamasıydı!
AB’Lİ GELİŞMEYE BİR DAHA BAKALIM. Gerçekte BM’nin siyasi sorunları çözmedeki başarısızlığını bildiğimiz için daha yıllar öncesinde “Kıbrıs sorununu çözecekse AB çözer” diyorduk. Hem konumu hem Rum Yunan ikilisinin üyesi olması hem de Türkiye’nin üyeliğe adaylığı dolayısıyla…
Yanılmıyorsam 2. Cumhurbaşkanı Talat da ayni görüştedir… Artı, şu anda da adada AB’nin hem siyasi hem de yatırımları ile BM’den çok daha fazla ağırlığı vardır zaten bunu yoldaki yurttaş bile görmektedir.
PEKALA: Dün de yazdığımızca, “bu sorunu çözecekse AB çözecektir” derken, şimdi neden “kuşku” duyacak kadar çelişkiye düşüyoruz?
Bir: AB üyesi olan Rum liderliği ile Yunanistan ortak hareket ettikleri için!
İki: Üyelikleri nedeniyle AB desteği kozunu da kullanarak çok daha faz ödün isteyecekleri için!
Üç: Dün de yazdığımızca AİHM’sini daha çok devreye sokacak çalışmalar yapabilecekleri için!
Dört: Bu kez Amerika ile birlikte mesela Maraş’ın iadesini sağlamaya çok yakın oldukları için!
Beş: (Uzatmadan en önemlisini yazalım.) Türkiye’nin dış politikasının hiç bugünkü kadar inişli çıkışlı ve kavgalı tartışmalı olduğunu görmediğimiz için!
Kısaca anlayabildiğimiz kadarı ile Rum-Yunan ikilisi şu sıralarda “güçlü Türkiye”nin değil, içte ve dışta çok sıkışık durumdaki Türkiye’nin peşine düşmüştür! Bilirsiniz, kurt dumanlı havayı sever!
FAKAT BİZİM DE KOZLARIMIZ VARDIR: Olayın bir de olumlu yanı vardır. Rum Yunan ikilisi AB’yi Kıbrıs’a müdahil edecekse müzakerelerin devam etmesi gerekir! Ortada müzakere masası olmazsa AB nereye oturacak? Nitekim haberlere göre Samaras “müdahil olmayı kabul ediyor ama bir yandan da Türkiye’yi tedirgin etmekten çekiniyor. Bu konudaki yorumunda Filelefteros Gazetesi şöyle diyor: “Mesele Türk tarafının tepkisidir. Çünkü AB’nin etkinliğince müdahil olması için tarafların tamamının bu yeni rolü kabul etmeleri şarttır.”
İşte bu da bizim kozumuzdur. Demek ki hâlâ “Türkiye’siz Kıbrıs sorununu çözmenin mümkün olmadığının idrakindedirler ve öyle Rum gibi nara atıp yalın kılıç ortalara atılmak niyetinde değillerdir…
ANCAK: Her hal’u kârda AB’yi müzakerelere müdahil etme girişimleri başlamıştır ve şimdi Türkiye ile KKTC tarafı, karşılarında mücadele etmek zorunda kalacakları bir de AB bulacaklardır!         
**********

VERGİ VE VERGİLER ÜZERİNE SOHBETİMİZDİR


Geçtiğimiz günlerde hükümet “Vergi Affı” çıkartarak bir kez daha memleketi “vergisini verenlerle vergisini vermeyenler” olarak ikiye ayırırken, ayni zamanda bu ana başlıklarının altını da şöyle doldurduydu: 
Vergisini verenler enayi, vermeyenler açıkgözdür! 
Bu memlekette vergi vermeye hiç gerek yoktur çünkü gelip giden hükümetler “vermeyenleri” “veremedi” hükmüne bağlayarak affetmektedir!
Şimdi konuya girelim. Vergi bütün ülkelerin hem varoluş hem de dünyada en iyi şekilde yer almalarının temel araçlarından birisidir. Vergisiz devlet olmaz!
Bu cümleden olmak üzere KKTC’de de Maliye Bakanlığı’na bağlı “Gelirler ve Giderler başlığı altında vergileri de içeren yığınla daire vardır. Mesela Bütçe Dairesi, Gelir Vergisi Dairesi, Gümrük Rüsumat Dairesi, Hazine Muhasebe Dairesi, Para, Kambiyo, İhtiyat Sandığı Dairesi… Falan…
Vergiler ya mükellefin beyanı üzerinden alınmaktadır ki bunu mükellef kendisi kendi hesap uzmanlarına hazırlattırmaktadır…      Yahut “Vergi Dairesi” beyan edilen matrah üzerinden gelir vergisi, kurumlar vergisi, KDV, Re’sen gibi vergileri kendi saptayıp almaktadır…
Fakat dikkat: Kimse vergi vermeyi sevmez! Hatta çoğu zaman “ne yani der, ben çalışıp çatlayacağım, devlet de cebime saldırıp kazancıma ortak olacak!”
Vergilendirmede sorun budur! Devlet “kazanca” değil, kâra ortak olur! KKTC de yıllardır bu soruna çare bulunmadı. Bir kesime göre vergiler ağır dolayısı ile insafsızdır. Bu nedenle kimse vergiyi seve seve vermez zaten devlet de almaz!
Bir kesim ise “özel sektörü suçlayarak vergi kaçakçısı ilân” eder.
Vesselamı kelam bu “vergidir” ki mesela Mungan’a göre dünyada en çok vergi affı uygulayan devletlerden birisi KKTC’dir. (Hem almasını becermez hem affeder. Ne alicenap devlet!)
Nitekim son kararla Vergi borçlarının yüzde 45’ini affetti!
Öte yandan Devlet alacaklarının kesinleşmiş cezaları ile faizlerine de sünger çekti!
Ana paranın yüzde 65’ini de sildi!
Eee! Geriye ne kaldı? El elde baş başta!
BİR DEVRELERDE: Merak etmiş Mağusa’daki Vergi Dairesi’ne gitmiştim. Yetkili Müdür tanıdığım, üstelik çok iyi niyetli bir arkadaştı. “Hadi söyle bakalım dedim. Nasıl vergi alırsınız?”
Anlattı: “Mesela bir vergi mükellefi yeni bir araba mı aldı. Bir ev inşaatı mı başlattı. Yahut bir toprak parçası mı kapattı…”         Kısaca bizim ülkede yurttaşların zaten göze batacak “alacakları” bunlar… Bunlara karşılık da meslekleri oranında “verecekleri vergi olmalı.” Nitekim Vergi dairesi Müdürü arkadaş dediydi ki yakasına yapışır sorarız: “Nereden buldun da aldın…” Yahut bunca yatırımın hesaplarını incelemeye alırız… Malum hepsi de “yeminli murakıplar” tarafından onaylı…
Tabii çok sonraları öğrendim ki bu “vergi” işleri bizim “arkadaşın” anlattığı gibi değildir! Ve çok sonraları anladım ki “meğer devlete vergi vermek bile hem kültür işidir hem de vatanı milleti sevmeyi gerektirir!”
Zaten bunu işittiğimden beridir bu ülkede asla vergi alınamayacağına olan inancı o kadar pekişti ki “kaskatı taş oldu!”
Nitekim: Biz bu ülkede vergi verilmediğini, devlet istese de vergi alamayacağını biliyoruz ya! Dolayısıyla ortada verilip alınacak vergi olmadığından, insanların vergi borcundan dolayı töhmet altında kalmaları çok tuhaf ve insafsızlık olmaz mı? Hah işte! Devlet de ne yapıyor? En doğrusunu! İkide birde “olanca vergileri affederek en azından gönülleri fethediyor!                   
**********      
TEMİZLEMEYE DEVAM: (HER DAİM DOSTLAR ÖRGÜTÜ)

Ne diyorduk “birileri kirletirken birileri de temizlemeye devam ediyor. Bakalım mücadeleyi kim kazanacak? Pisler mi temizler mi.”
Memleketi kirletenlere kaç kişinin daha katıldığını bilmiyoruz. Ancak temizleyenlere bir grup insanımız daha katıldı bunu biliyoruz!
Adları da enteresan çünkü başlarında zaten enteresan bir arkadaşım var: Aykan Sahir. Ne zaman bir araya gelsek “memleket meselelerini konuşur hatta çözeriz bile!”
Sahir’in ve arkadaşlarının kurduğu örgütün adı “Her Daim Dostlar Örgütü.” Ayni zamanda Yakın Doğu Üniversitesinde Öğretim görevlisi olan Sahir amaçlarını şöyle açıklıyor: “Amaç temizlik seferberliğine hasbelkader katılmak. Bu memleket bizimse bunu kendimize borç olarak biliriz. Yere atılmış tek bir kâğıt parçasını bile almak, çevreye atılan çer çöpü elden geldiğince toplayıp temizlik tertibe katkıda bulunmak bize hem huzur veriyor hem de bu coğrafyaya sahip çıkmanın heyecanını yaşatıyor.
Her cumartesi sabah arkadaşlarla toplanıyoruz diyor Aykan Sahir. Önce güle oynaya kahvaltımızı yapıyoruz sonra temizlemeye koyuluyoruz.” Ve ekliyor: Seni de bekliyoruz! Cevabım çok net ve açık: “Hayır! Bu memleketin insanları yarattıkları pisliklerin içinde boğulmalıdırlar! Özellikle piknik yerlerinde ve sahillerde! Dolayısıyla ve pisliklerinde boğulmaları için temizlemeyeceksin kardeşim!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar