Müzakere masalarında yıllar yılı süren görüşmelerden ortaya çıkan yakınlaşma kağıtlarının Rumlar tarafından reddedilmesi, sonuçta manasız bir durum ortaya çıkarttı.
Dün de yazmıştık, öylesine bir saçmalık ki, dönüşümlü başkanlığı bile tartışmaya açmışlar.
Eğer durum öyleyse, -ki hem Cumhurbaşkanı, hem Dışişleri Bakanı söylüyor- o masada sırf oturmak için oturmanın anlamı var mı?
Dışişleri Bakanı Özdil Nami, Rumların bu yaptıklarının kabul edilmez olduğunu vurgulamış. Ancak yine de müzakere heyetini ve doğrudan Cumhurbaşkanı’nı suçluyor.
Neden?
“Çünkü” diyor Nami, “Bugüne kadar var olan yakınlaşmalar zaten bakidir varsayımı, sürecin başında daha ısrarcı bir tavırla ortaya konulmalıydı”.
Ardından da ekliyor, “BM’nin bunlara (daha önceki yakınlaşmalara) sahip çıkması gerekirdi… Türk tarafının da BM üzerinde daha yoğun bir baskı kurması gerekirdi”…
Bu konuda Cumhurbaşkanı’na ve dolayısıyla müzakere heyetine telkinde bulunulduğunu, ancak bunun yapılmadığını da söylüyor.
Şimdi olaya düz bir mantıkla bakarsak, Türk tarafı da, Rum’un “sil baştan” yaklaşımına ses çıkartmamış mı oluyor?
2014 Şubat’ında başlayan süreçte tek bir adım ileri gidilemediği gibi, her gün eski teranelerin yeniden masaya getirildiğini görmek insanı rahatsız ediyor. Ortaya Rum tarafının yönlendirdiği bir süreç olduğu izlenimi çıkıyor.
Eğer durum buysa, bu maskaralık.
Yani sırf uzlaşmaz taraf olmama adına süreç devam ettiriliyorsa, zamana, emeğe, çabaya yazık.
Üstelik tam da Rum tarafının istediği “zamana oynama” stratejisine su taşınıyor demek oluyor.
Her görüşme sonrasında hem Cumhurbaşkanı, hem müzakerecisi Kudret Özersay aynı şikayetleri yapmaktalar. Onu da yıllardır yeteri kadar duyduk zaten.
Nami’nin dediği gibi, iş, basına açıklama yapmakla kalmamalı. Rum uzlaşmazlığı, çok daha ciddi bir şekilde deşifre edilmeli. Rumların süreci keyfi bir şekilde sürüklemesine izin verilmemeli. Zira belki dünya siyasetinde değil ama o masada tarafların pozisyonları eşit. Daha aktif, daha inisiyatif sahibi, daha yaratıcı olunması gerekiyor galiba…
İlerleme bekleniyorsa, ancak böyle sağlanabilir.
Yazdıklarımıza itirazı olan varsa, açıklama yapsın, kamuoyunu rahatlatsın.
Çünkü hepimiz bu şikayetleri dinlemekten gerçekten sıkıldık…
YERİN KULAĞI VAR
GÜN BUGÜNDÜR:
Anayasa değişiklikleri konusunda yaşanan onca kavga, onca gürültü meğerse hep yalanmış. “Aceleye geldi”, “Tam okuyamadık” sözleri de bahaneden öte bir şey değilmiş. Eğer öyle olmasaydı, aylardır direndikleri değişikliklere 3 günde niye “evet” dediler ki..? Ve sonunda “kuşa çevrilen” Anayasa, halkın önüne gelecek. Herkes de görevini yaptığını söyleyip, duracak…
UBP’NİN HALLERİ:
Önceki akşam UBP Mağusa İlçesi aday tanıtımı yapılmış. Genel Başkan, İlçe Başkanı ve vekiller tam kadro orda. Ama sahnede konuşan “bağımsız” belediye başkan adayı İsmail Arter. Yanında bir başka “bağımsız” Beyhan Gürgöze. Aday tanıtım gecesinde UBP adayları yerine, bağımsız adaylar boy gösteriyor. Sanıyorlar ki, millet de bunu yiyecek. Koca UBP’nin düştüğü hale bakar mısınız…
PARTİ DEĞİL, HİZMET:
YSK 29 Haziran’da yapılacak seçimlerde aday olacakları açıkladı. Bundan sonrası, adayların seçimlere kadar gösterecekleri performans ve projelere kaldı. Birçoğu batma noktasında olan ve zor günler geçiren belediyelerde başkan seçerken bu kez çok dikkat edelim. Boş ve hayali vaatlere kanmayalım, sırf “partili” diye inanmadığınız kişilere oy verip kentimizi zora sokmayalım. Bunun bize hiç bir faydası yok. Hem belediyeyi, hem de yaşadığımız kenti her şeyi ile ileriye taşıyabileceğine inandığımız aday kimse, partisine bakmadan oyunuzu verelim…
DUYAN DA İNANACAK:
Cumhurbaşkanı Eroğlu, kapıların açılmasıyla adadaki iki halkın yan yana barış içinde yaşayabileceğini gösterdiğini belirterek, “Geriye ne kalıyor, iki halkın barış içinde yaşayabileceği bir anlaşmaya varmak…” Duyan da her şey tamam da, iş bir imzaya kaldı sanır. Ne yazık ki, 50 yıldır işte o anlaşmayı imzalamayı başaramadık. Gidişat da öyle gösteriyor ki, bir 50 yıl daha imza aşamasına gelemeyeceğiz…
SES ÇIKARTMAK ŞART:
Rum tarafı Erenköy’e karadan geçişlerine yine engel çıkartmış. Ortada 3 gün için bir protokol varmış. Bir tanesi de Salı günüymüş, şimdi hafta arası izin vermiyormuş. Açıklamayı yapan Erenköy Mücahitler Cemiyeti Başkanı Kutlay Keço. Oysa ben açıklamayı yetkililerden beklerdim. Hem de buna karşı ne yaptıklarını ortaya koyarak… Onlar her Allah’ın günü ellerini kollarını sallayarak taa Apostolos Andreas’a giderken, diledikleri yerde ayin yaparken, anlaşmaya rağmen yapılan bu engelleme, en yüksek sesle deşifre edilmeli, sonuç alınmalıydı…
ZOR SINAVIMIZ:
5 Haziran’da 5 saatte tüm KKTC’yi temizlemek adına “ Let’s Do İt” sloganı ile yola çıkan on binlerin bugün sınav günü. Hedef, 5 saatte çevreyi pırıl pırıl yapmak. İnşallah başaracağız. Ama temizlemek ne kadar önemliyse, temizlenen KKTC’yi ayni şeklide tutmak da bir o kadar önemli. Bunun için de görev hepimize düşmektedir. Etrafı kirletme alışkanlığından vazgeçmediğimiz sürece, on binlerin emeği boşa gitmiş olacak…
ZİRVEDEKİLER
Başbakan Yorgancıoğlu: “BRT çalışanlarının haklarını vermek durumundayız. Ama risk ödeneğini antende çalışan da, masa başında çalışan da alıyorsa, burada bir yanlışlık var demektir. Biz bu güvenceyi verirken, hak edene hak ettiği kadar ücret ödemek durumundayız ama istismar edilmesini doğru bulmuyoruz”… Biz de katılıyoruz. Ancak “Seçim var, geçim var” denir de, bu kararlılıktan geri adım atılırsa, bunu da not ederiz…
DİPTEKİLER
Çevre Dairesi: Çevre Günü’nde, bizim Çevre Dairesi dipte. Daire müdürü, çöp toplamanın kendi işleri olmadığını söylerken, belediyelerin asli görevlerini yapmadıklarından şikayet ediyor. Oysa kendisi şikayet edecek son mercii… Çevre Yasası’nın denetleme, cezalandırma konusunda daireye ve bağlı olduğu bakanlığa verdiği görevler var. Sadece vatandaş şikayetini değerlendirmek değil ki konu. Belediye de suçluysa, onun da cezası yasada belli. “Zaman zaman cezalandırma yapıyoruz” diyor. O denetim ve cezalandırma kararlılıkla ve sürekli olarak uygulansa, sorun zaten ortadan kalkar…
