Karşılıksız verilen her para, geleceğimizden gidiyor… Umurunuzdaysa…
Dün, apar topar, güvenoyu almayan hükümetin önemli bir ziyaretçisi vardı.
Tuğrul Türkeş.
Ne yaptı?
Gelişi ile birlikte, memleketin tek sorunu olan “memur maaşının eksiksiz ödeneceği” açıklandı.
Hangi açıklamayla beraber?
“Merkez Bankası Teşkilat Yasa Tasarısı ivedilikle meclise gönderildi.”
Başbakan aynı anda iki açıklama yaptı.
Hem maaş…
Hem ivedilik.
Merkez bankamız kimin?
Türkiye kontrolünde…
Maaşlar nasıl ödeniyor?
“Merkez Bankası kefaleti ile…”
Yani borçlanarak.
Yüksek bir faizle…
Ödemek kaydı ile…
1986’dan sonra, ilk kez maliye “maaş ödemesi” için borçlanıyor, bono satıyor.
Şimdi memur maaşı için “özel bankalara” borçlanmaya başladık.
Üstelik de Mali Protokol imzalanmadan.
Ortada bir “al gülüm ver gülüm” alış- verişi de var.
Yasa gitti, maaş geldi.
Merkez Bankası üzerinden bankalara hazine bonosu satılıyor.
45 günlüğüne. Protokol bu sürede imzalanacak.
Dört aylık savunma masrafları için Türkiye’den alacak 60 milyon TL.
Türkiye bu parayı henüz ödemedi.
Borçlanma da 60 milyon TL… “Bono” üzerinden.
Hükümet 45 gün kazanmış oldu…
45 gün içerisinde protokolü imzalarsa..
Borçlandığı parayı da ödeyebilecek.
Borçlanmanın süresi de “Merkez bankası kefaleti ile” 45 gün…
Bir önceki hükümete “önce protokol” diyen Merkez Banksı ve TC Elçiliği varken…
Şimdi, bu işler çözülsün ve sıkıntı yaşanmasın diye Türkiye adaya bakan yolluyor…
İzleyeceğiz ve göreceğiz…
Allah bizi yakacak… Geleceğe enkaz bırakıyoruz…
Havadis Gazetesi ve Fileleftheros- Cyuprus Weekly işbirliğinde, haber çalışmalarımız devam ediyor.
İçerik paylaşımları yanında, ortak röportajlar da yapıyoruz.
Rum…
Türk…
Yunanlı…
İngiliz…
Farklı din ve milletlerden gazetecilerle, bir araya geliyoruz…
Ortak alanlarımızla ilgili yetkililere sorular yöneltiyoruz.
Müthiş bir deneyim hepimiz için.
Lefteris Adilinis ve Esra Aygın bu fikrin oluşmasına ciddi katkı koydular.
Yaşaması için Esra Aygın’ın harcadığı çabayı da takdir etmeden geçmeyelim…
İlk adımımız iki lider olmuştu.
Hem Nikos Anastasiades…
Hem Mustafa Akıncı…
Bir sonraki adımda, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin Türk- Rum ve BM tarafından atanan üç üyesini yan yana getirmeyi başardık.
Bu inanılmaz bir “ilk” olmuştu.
Ve önceki gün de Limasol yollarına düştük.
Bu kez, Limasol Belediye Başkanı Andreas Hristu’ya misafir olduk…
Limasol’daki Türk izlerinin devamı için bir çok çalışması var.
Belediye başkanlığında ikinci dönemi…
Annan Planı’na “evet” diyen AKEL’ciler içerisinde yer aldı.
İç politikada “sürgün” yedi.
O da Limasol’a hizmet ediyor.
Hazır 10 yıl oluyor…
Siyaset yapmak için de yazmadım bu satırları…
Yeni marinadan kısa bir kesit… Mimariye dikkat… Limasol’u da inceleme fırsatı bulduk bu arada…
Mesela Liman bölgesi…
Marina tamamlandı.
Sıkı durun…
“Türk mahallesine yakın olduğu için, marina projesinde Türk mahallesindeki mimari” baz alındı.
Marinada 2 katı geçmeyen yapılar…
Kent bir kere çok temiz.
Kentin denizle birleştiği noktalarda, sadece kumsal var.
Herkes de o kumsaldan yararlanıyor…
Mağusa’yı düşündüm bir…
Hele de Girne’yi…
Ya asker var denizle halk önünde…
Ya özel birilerine peşkeş çekilen sahiller…
Direk kentin kendisinden bahsediyorum…
Öyle kent dışı falan da değil…
Ve karar verdim ki…
Allah bizi yakacak…
Neden mi?
Çünkü geleceğe enkaz bırakıyoruz…
Kentleri de enkaza çevirdik…
Siyaseti çevirdiğimiz gibi…
İşbirliği ile başladık…
Limasol ile devam ettik…
Limasol- Girne- mağusa kıyası ile bitirdik yazıyı.
Karman- çurman” bir yazı gibi gelebilir belki size ama…
Gittim, gördüm, kıyas yaptım…
Hayatın kendisi kıyas değil mi?
Her alanda…
Berbat bir şehir anlayışımız ve, yazık ediyoruz.
Dedelerimizden aldığımız mirası…
Tarihi kent dokularını…
“Para hırsıyla” darmadağın ettik.
Geriye dönük” yıkım” gücü yok kimsenin…
Belki geleceğe dönük “yıkıma” son verilir.
