MASALSIZ KALAN ÜLKE - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

MASALSIZ KALAN ÜLKE

Bir varmış, bir yokmuş… Ezbere bir düzende, dört köşeli bir düzlükte, eksiklerin ve noksanların aritmetiğinin çıkarılamadığı bir ülke varmış. Öyle bir ülkeymiş ki bu, insanlar gülmeyi beceremedikleri için bilgisayarlar aracılığıyla gülme, öpme, sevme, özlem sembollerini yollarlarmış birbirlerine. Öyle çok ağrırmış ki başları, düşlerini ve düşüncelerini kullanmayı unuturlarmış. Baş ağrılarını dindirmeye yetmezmiş ağrıkesiciler ve ne nane limon alabilirmiş mide yanmalarını, ne de  ilaçları varmış yatıştırmak için ruh spazmlarını. O ülkedeki evlerde masalların yerini CD’lerdeki süper kahramanlar, çocuk hayallerinin yerini ise aksiyonlu dövüş sahneleri almış. Bir ülke ki mal varlığı arttıkça masalsız ve yoksul kalmış…

 


“Ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken” diye başlayan masalı kalmayan bu ülkede “yok” var olan en çok “şey” olarak geçermiş kayıtlarda. Ne yana dönseniz eksik bir insan, yarım bir ekmek, terk edilmiş bir cümle karşılarmış sizi olmayan sokaklarında gezinirken. Az da olsa yoku var etmeye çalışan işçiler, yüreklerinden sızan ter damlalarını sürme yapıp çekerlermiş gözlerine. Azmışlar, sevgisiz bir dünyanın yel değirmenleriyle dövüşmekten bir “şey” olunamayacağının yenikliğiyle, sessizmişler. Üstleri başları yırtıkmış, eskiymiş sevdaları ve kapkara is kokusu taşırmış hep bakışları… Bu işçiler hala masallara ve sevdalara inandıkları için dozerin başına geçerek kepçeyi daldırırlarmış anıların düşüncesine. Üst katmanlarda aşina yüzler, gelemeyen günler hırpalansa da eski günlerin gömütünü bulmak için durmadan, tınmadan, gülmeden çalışırlarmış. Sarsılan bir geçmişin iniltilerinin duyulduğu toprak direnince, işçiler dozerden inip kazmayı, çapayı alırlarmış ellerine. Bu, daha ince kesitleri geri getirme yanılgısını taşırmış hep içlerinde. Dozerleri düşleri, kazmaları sözleri, çapaları inançlarıymış. Tek bir damla kan akmadan yaralanırlarmış masalsız kalan ülkede.

Yoklar ülkesinde yoksulluk, çocukların bir parça düş kırıntısını bilgisayarın search tuşunda aramalarıyla başlamış. Aşk denen efsanenin inancı kalmadığı için yoksullar ülkesinin kahramanları bin bir çeşit sevgi ve özlem kartlarını iletirlermiş süslü ama kokusuz mektuplar eşliğinde.  Tanrısal bir güç ve tuşlu bir hükmedişle isimler kroslanır, bloklanır, silinir, yutulurmuş kurmaca bir mengenede. Bu masalsız sanal çöplüğe nice isim, an, duygu atılır, satılır, yakılırmış hayasızca… Bu dünyayı sokaklarda pirilli oynayan çocuklar bilmezmiş, bilse de kullanmaz, kullansa da sevmez, sevse de öpmez, öpse de barınamazmış. Dizlerinde yaraları kanayan çocuklara klavyeler bir bardak su veremez, bir parça ekmek ve hellimin iştahlı tadından  yoksun bırakırmış.

Gün gelmiş korkunç yokluklarla sanallaşan ülkede yaşayan çocuklar, hayatı her şeyin sembollerinin yapıldığı bir dünyadan ibaret sanmış. Gün gelmiş şiirler isyan bayraklarını açarak, çıkarıp başını antolojilerden hesap sormuş “üşüyorsun ceketimi al” diye yüreğinin sıcaklığını veremeyenlerden…

Yoklar ülkesinde var olmak nice varlık arasında yok olmanın kaderini taşırmış içinde. Köşe başlarında bekleyen ölü sorgucuları ellerinde küf kokan bir parça ekmekle işçilerin başında nöbet tutarken, ağzından salyaları dökülen tarih yazgıcıları stokta kalmayanlar listesinin en başına “insan”ı yazmış. Zaman, tüm etçil umutlarını sürerken yoksullar ülkesinde, isimlerin üzerine çekilen  çizgiler çoğalırken ve şiirler lav olup patlarken, geri dönüş vakti gelmiş ait olunan yere  Dozerler susmuş, kazmalar bırakılmış toprağın/yaşamın derinliğine. İşçiler uzak, yalnız bir yıldıza asmışlar ceketlerini ve isimlerinin karşısına toplam = zarar diye not atmışlar…

Masalı kalmayan ülkede bir yokmuş, pir yokmuş diye süregelmiş acılar…

BU ÜLKEDE GÜZEL ŞEYLER DE OLUYOR:
TUTKU KAHVECİ
Bu ülkede güzel şeyler de oluyor köşeme epeydir ara vermiştim. Ara verdim vermeme ama etrafımdaki enerjiler negatif halini almışken yine de olumlu olanlar da bana kadar ulaşmaya devam ediyor. Bu sayfaya genellikle merkezde devamlı yer bulan aşina yüzerden çok kendi yağı ile kendi ciğerini kavuranlar, dişiyle tırnağıyla bir yere gelenlere ayrılıyor. Gençlerin yolun başınayken acımasızca eleştirilmesine taraftar değilim. Herkes hangi konuda olursa olsun iyi olmadan önce mutlaka hata yapmış, acemi olmuş ve bu şekilde yolunu yürümüştür. Genellikle özellikle de sanat alanındaki hayran olduğum kişilerin acımasız eleştirilerinin gençler üzerindeki olumsuz etkilerini biliyorum. Bu burun bükülmesi ile belki daha kaliteli işler yapılması hedeflenmektedir ancak çok kişinin hevesini kırıp yolun başından gençlere zarar verilmektedir. 
Evet uzun zamandır yeteneği, üretkenliği, enerjisi, kendine güveni ile bir genç kız dikkatimi celbetmektedir. Oynadığı tiyatro oyunlarında rolü ile bütünleşerek büyük bir aşkla sahnede yer alan bu kızımız bu haftaki BU ÜLKEDE GÜZEL ŞEYLER DE OLUYOR köşemin de konuğu. Bu genç tiyatrocumuzun adı Tutku Kahveci. Şimdi kendi cümleleri ile onu biraz tanıyalım: “Ben Tutku Kahveci, 15 Kasım 1990 tarihinde Kıbrıs’ın Gazimağusa kazasında dünyaya geldim. Şehit Zeki Salih İlkokulu’ndaki öğrenimimin ardından Gazimağusa Kız Meslek Lisesi’nden diplomamı alarak liseden mezun oldum… Kendimi bildim bileli rol yapmaya, birilerini canlandırmaya ve en önemlisi güldürmeye meraklıydım… Aslında kendi halinde, sessiz ve içine kapanık bir çocuktum; fakat birilerini güldürmeyi başardığım zamanlarda kendimi unutuyordum… Gel zaman git zaman yönetmenim İlke Susuzlu’nun gazetelerdeki sahne için yetenekler aranıyor ilanıyla karşılaştım… Telefona sarıldım hocamı arayıp başvurumu yaptım. Yıl 5 Ocak 2008,  Mağusa Sanat Tiyatrosu’nda eğitimlerle ve uygulamalı çalışmalarla sahne hayatım başladı… Oyunculukta yedi yılı geride bırakıyorum… Amatör ruhlu bir profesyonel olarak aralıksız Kıbrıs sahnelerinde oyunculuk yapıyorum… Hatta bu nedenle MST tarafından kendi içimizde En İstikrarlı Oyuncu Ödülü verildi bana… Ayrıca İlke Susuzlu’nun yazıp yönettiği ve üstat Alper Susuzlu ile ayni sahneyi paylaştığım Çatladira oyunundaki rolümle 12. İstanbul Direklerarası Seyirci Ödülleri tarafından yılın Genç Yetenek Ödülü’nün sahibi oldum… Bugüne kadar yirmiye yakın oyunda oynadım, teknik yönetmenlik yaptım… İlke Susuzlu, Alper Susuzlu, Özden Selenge, Turgut Özakman, Anton Çehov gibi yazarların oyunlarındaki karakterleri canlandırmaya çalıştım… Benim için en önemlisi iyi bir komedi yapabileceğim oyunlarda oynamak… Çünkü güldürmek çok zor ve gülmeye ihtiyacımız var… Tiyatro bir tutkudur ve tutku bir tiyatrodur diyerek yüreklice ülkemiz tiyatrosu için mücadeleye devam diyorum… Pek çok ödülün sahibi olan ve tek kuruş yardım almadan yedi seneyi geride bırakmaya hazırlanan ikinci evim Mağusa Sanat Tiyatrosu’nda sayısız yurtiçi yurt dışı turne gerçekleştirip festivallere katıldık… Ve yine Kıbrıs’ta bir ilk olan Bir Okkaya Bir Önge oyunuyla MST olarak ilk kabare geleneğini Kuzey Kıbrıs’ta biz başlattık… Emek verdiğiniz sürece hocam İlke Susuzlu’nun da dediği gibi “Don Kişot’lar olarak yel değirmenlerine karşı hep biz zafer kazanacağız.”
ZAMANA KAZILI SATIRLAR 

ZAMAN DİZ VURMUŞ BIÇAK OYUNU OYNUYOR BOYNUMDA

I
Yüreğim yorgun bir yılkıdır
Tökezler miyadı dolmuş
Bir menzilin yarı yolunda
Bin şükür saklar akşamdan sabaha
Sakınıp sıkı sıkı avuçlarında

Düşün, belki bir sözcük kalmıştır
Bir yerlerde yollamadığın
Kalmıştır mutlaka asık bir nisan dalımda

Çabuk ol! zaman diz vurmuş
Bıçak oyunu oynuyor boynumda

Bir sözcük kalmıştır mutlaka
Saklı kara sandıkta
II
Eylüle kalmış bir kırlangıç telaşı değil
Cana saplanmış kara bir ağrı bendeki
Bir sözcük olmalı bir yerlerde
Bitirecek şiiri
Bir sözcük olmalı… hatta iki

Yüzünde senin belki çok derinlerde
Olmalı bir yerlerde… daha vakit olmalı
Daha vakit olmalı bitirecek şiiri

-Ölüm en çok yarım kalmış
Bir şiirde ele verir kendini-

Bir sözcük olmalı… Yani iki
Daha vakit olmalı
Daha vakit olmalı…

FERİHA ALTIOK

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar