Mümkün değildir! Nitekim Biden’ın daha ziyareti öncesinden başlayan yorum ve değerlendirmelerle “niçin geliyor” sorusuna cevap aranırken bile bu “büyüklüğe” özel vurgu yapılıyor ve “Kıbrıs sorununu çözerse Amerika çözer” klasiği yıllar sonra bir kez daha dillere pelesenk oluyordu!
NE VAR Kİ: Artık büyük Amerika’nın dolayısıyla “fıtrattan” büyük olması gereken Başkan ve Yardımcıları ile bilumum devlet ricali, bugüne kadar hiçbir ülkenin sorununu çözme başarısı gösteremedikleri hatta bazı ülkeleri kan revan içinde bıraktıklarının idrakine varmış olacaklar ki Kıbrıs sorununun çözümüne ihtiyatla yaklaştılar? Nitekim Başkan Yardımcısı Biden Larnaka Havaalanı’na konan uçağından iner inmez açıklamasını, “çantamda çözüm planı yok” diyerek yaptı! Ve ekledi: ABD adına çözüme ulaşmanıza yardımcı olmak için geldim…” “Çözüm empoze etmek için gelmediğini” de özellikle belirtti!
O ZAMAN NİÇİN GELDİ? Son iki üç gündür bu soruya “Köşemizden” cevap arıyoruz… Teferruata boğulmadan cümle cümle bir daha tekrar edelim: Biden Kıbrıs’a Doğu Akdeniz’deki zengin denilen hidrokarbon yataklarını Anastasiadis ile görüşmek için geldi. Amerika’nın çıkarlarını ilgilendirmemesine karşın Rum’un gazının Türkiye üzerinden AB’ye naklinin ancak siyasi sorunun çözümü ile mümkün olabileceğini söylemek için geldi. Bu nedenle Amerika’nın müzakere sürecine destek verdiğini ispat etmek için geldi. Rusya’ya da “AB senin gazına muhtaç değildir” mesajını vermek için geldi! Nitekim biz bu değerlendirmeleri Rusya’nın çok iyi refiki olan Güney Kıbrıs lideri Anastasiadis’in iki üç gün önce yaptığı şu açıklamaya dayandırdık:
“AB’yi Rus gazına bağımlılıktan, Doğu Akdeniz’deki (benim) gazım kurtarır!”
ŞİMDİ PUTİN’Lİ HABERE GEÇELİM. Tam Biden’ın Kıbrıs’a uğradığı sıralarda “Rusya ile Çin de on yıldır süren pazarlığın ardından bir anlaşma yaptılar. Buna göre tahmini değeri 400 milyar dolar olan anlaşma uyarınca Rusya Çin’e 2018’den itibaren 30 yıl boyunca her yıl 38 milyar metreküp gaz satacak…”
Bu anlaşmaya “tarihi” deniyor. Ve doğru ifade ediliyor çünkü Rusya ile Çin zaten BM’ler GK ile Orta Doğu politikalarında ve de Suriye’de Esat rejimini destekleme konusunda mutabıktırlar ama Çin’le bu boyutta, aslında enerji gibi çok stratejik olması gereken bir anlaşmaya ilk kez imza atıyorlar dolayısıyla “müttefik” de oluyorlar!
BİR ŞEY DAHA OLUYOR: Bir süre önce “Amerika niçin Kıbrıs’a geliyor” sorusuna cevap ararken şu haberler ve yorumlara ulaşmıştım: “ABD açıklamasa da Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarına büyük önem vermektedir. Bunun önemin nedeni de sondajları Noble Amerikan şirketinin yapması, diğeri de bu gazı Rusya’ya silah olarak kullanmak istemesidir! Nitekim Biden’ın “AB’nin senin gazına ihtiyacı yoktur, Doğu Akdeniz’deki gaz yeter de artar bile” mesajını vermek için geldi” derken bunu hatırlatmak istemiştik! Kısaca Tipik Amerika-Rusya sıcak savaşı ki Putin de Çin ile gaz nakli anlaşması yaparak ABD’ye “ben hâlâ önemimce varım” cevabını veriyor!
Ancak bu soğuk savaşın sağlıklı yürümesi için adada çözüm olması gerekir. Eh müsaadenizle Amerika da bu çözümü gerçekleştirmek için uğraşsın tabii!
PEKALA AMERİKA’NIN ÇÖZÜME KATKISI OLUR MU? Biden daha hava alanına iner inmez “gazın” esas ağa babası olan Rum’un gönlüne girmek ve gamı kasveti dağıtmak için ne dedi? “Amerika Kıbrıs’ta bir tek Kıbrıs Cumhuriyetini tanımaktadır…”
Şimdi bu lafa bir mim koyalım: Darılacak gocunacak bir yanımız yoktur! Çünkü adada tek bir devletin olmadığını, Türk ve Rumların katılımları ile yeni bir federasyon oluşturulması için müzakerelerin devam ettiğini söyleyen zaten biziz. Eh Amerika Başkan yardımcısı da bu müzakereleri ve çözümü desteklediğini ve “iki bölgeli federasyonu” telaffuz ediyorsa şu halde protokol gereği açıklaması olağandır…
YAKINDA, OLANLARI DAHA NET GÖRECEĞİZ: (Ben bu yazımı Biden’ın Eroğlu ile görüşmesinden önce yazdım. ) Araya bazı detaylar da girse Biden’ın Kıbrıs’a ziyareti genel olarak “bu çerçevededir!” Açıklamalarla perde gerisinde olanları her halde her zamanki gibi Rum basınından öğrendiğimizde taşları yerli yerine daha düzgün koyabileceğiz… Diyelim ve işimize bakalım:
**********
BU EKONOMİ İLE ÇÖZÜM OLSA NE YAZACAK!
Vakta ki Rum tarafı ekonomik krize girdiydi benim de dilime pelesenk “Rum tarafı bunalırken, Türk tarafının ekonomik yönden gelişmesinin tam da sırası ve zamanıdır” diyordum…
BAŞARAMADIK: Sanki sözleşmiş gibi Güney’in “paraleli” olduk! Hatta ekonomik çöküşümüz onlardan beter olduydu! Bu konuda çok yakındıydık çünkü az biraz ekonomiyi düze çıkarmayı başarsaydık müzakerelere giderken insanımıza, “nasıl olursa olsun yeter ki çözüm olsun” dedirtmez, Ekonomik yönden dar boğazı aşmak için Rum’un ekmeğine yağlar ballar sürecek Maraş’ın iadesini gündeme getirmez, üstelik masada Rum’un sümüğünü de çekmezdik!
Kısaca bu memlekette “ekonomik zafiyet” alın yazımız oldu! Ne yapsak nafile!
TABİİ NAFİLE OLUR: Bir kere kabul edelim. “Ada ekonomileri” diye bir gerçek vardır. Bu gerçeğin anası babası Güney’dir! Nedir Güney! Turizmdir… Kıyı ticaretidir… Akdeniz’deki transit noktalarından birisidir, konteynerlerin toplanıp dağıldıkları yerdir..
Artı belki hâlâ offshore bankacılığı sürdürendir! Rus mafyası ile aşna fişnedir! Aya Napa gibi dünya markası bir “turizm pisliğinin” sahibidir! Vakti zamanında vardı şimdilerde bir tek kumarhaneleri yoktur, yeniden açılmaları için çalışmalar başlattı denmektedir…
FAKAT: Rum tarafında hafif sanayi de vardır ki “hayranım!” Her vesile ile de söylerim. Adamlar imal ettiklerini AB standartlarında imal ederler… İthal ettiklerinin en iyisini ithal ederler… İnşaat sektörlerine, şehircilik anlayışlarına, temizlik tertiplerine bakarsınız, cicim bicim…
Mesela bir tarım politikaları vardır bizde çoktan yitip gitmiş “karma ziraatı” içermekte, yetişebilecek ne varsa yetiştirmektedirler. Hatta kekiği kiviyi bile!
Tabii biliyoruz: Güney’in pek çok yöresi su altındadır… Tanınmış devlet olduğu için olanaklar emrine amadedir… AB üyesidir… Sürekli BM’ler örgütlerinden her konuda bilgi ve katkı almaktadır…
KUZEY’İN İSE TEK ŞANSI TÜRKİYE’DİR: İsterse bizi şah eder isterse şahmaran!. Yazık ki şimdilerde ede ede “şahmaran” etti!
İşte ispatı: Türkiye’den 100 alıyorsak 6 satıyoruz! Sadece bu rakamsal gerçek tüm yarattığı ötesi ilgili sorunlarıyla durum vaziyetlerimizin ne kadar vahim olduğunu gösteriyor! Kapsamında dış ticaret açığından tutun da ihraç edilemeden elde kalmış ürünlerimize kadar… Yahut iğneden ipliğe TC’den her bir şeyler vergisiz, senetsiz sepetsiz KKTC’ye ithal edilirken; KKTC’den TC’ye zaten Mersin’i geçemiyoruz, yeterince hiçbir şeycikleri satamamamıza kadar!
Hatırlatalım: Patatesimiz, sütümüz ellerde kaldı! Narenciye dallarlında! Bir ötesi sosyo ekonomik yara ise bakın nasıl kanamakta: “Memlekette şöyle böyle 75 bin Sosyal Sigortalı var 29 bin de emekli!”
Ne demektir bu! Nüfusun yarısı çalışmadan devletten para çekiyor demektir! Eee vergi toplayamayan bu devlet, maaşları hangi kaynaktan ödüyor?
KISACA: İster Türkiye’nin yanlış politikası sonucu olsun isterse bizim cibilliyetsizliğimizden olsun isterse “talih kısmet” olsun! Ben kendimi bildim bileli Kıbrıs Türk halkı “ah ekonomi vah ekonomi” diye diye göçüp gidiyor, kimseler de çare bulamıyor. Hatta iddia ediyorum çözüm olsa beterin beteri olacağız, onu da bir gün yazarım!
**********
GÜNÜN İNCİSİ Bir elleri yağda bir elleri balda, villalı lüks arabalı, viskili votkalı, iş tuttukları için parmak yalarlarken “Kıbrıs’ta tek halk vardır o da Kıbrıslılardır” derlerken, titreyen ruhları Soma’daki facia ile harap olurken, taziyelerini sundular: “Türkiye halklarına başsağlığı dileriz!”