KKTC’nin İslami Görünümünde Yoğunlaşma Var - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 1, 2024
Poli

KKTC’nin İslami Görünümünde Yoğunlaşma Var

Artan terör olayları ve yaşanan büyük göç dalgası ile birlikte, Avrupa’da İslam kavramı etrafında büyük tartışmalar yaşanıyor.

Bu arada Kopenhagen Üniversitesi tarafından geleneksel olarak her yıl hazırlanan ve Brill yayınevi tarafından yayınlanan  Kıta Avrupası’nda İslam’ın durumunu ele alan yıllık rapor geçtiğimiz günlerde yayınlandı.

“Avrupa’daki Müslümanların 2015 Yıllığı” isimli raporun Kıbrıs boyutunu Kıbrıslı Türk araştırmacılar Ali Dayıoğlu ve Mete Hatay hazırladılar. İslam’ın Kıbrıs’taki varlığını ve gelişimini rapor ettiler. Araştırmacı Ali Dayıoğlu ile 8’ncisi yayınlanan raporda yer alan Kıbrıs boyutunu konuştuk.


Poli: Sizin de katkı koyduğunuz yıllık raporda KKTC’nin genel görünümü ne durumda? Geçtiğimiz yıl itibarı ile KKTC’de İslami gündemin yükseldiğini ve siyasallaşma eğilimi gösterdiğini söylemek mümkün mü?

Ali Dayıoğlu: İslami konulara yönelik tartışmaların arttığı doğru.

Tartışmalar arttıkça, konu daha süratle siyasallaşma görünümüne giriyor. Söylediğimi birkaç konu üzerinden örneklersek, örneğin, Kuran kursları ve Hala Sultan İlahiyat Koleji üzerinden yükselen tartışmalar böyle bir görünüm yaratıyor. Türkiye’de yaşananların burada da etki yarattığı bir gerçek. Ancak birileri Kıbrıs’taki dini hayatı siyasallaştırmak istemiş olsa bile henüz böyle bir sonuca ulaşılmış değil. Bu yönde çabalar var ama henüz böyle bir sonuç yok. Gelecekte olabilir mi? Olabilir.

İki kurumun faaliyetleri dikkat çekici. Birisi ESKAD (Evrensel Sevgi ve Kardeşlik Derneği) diğeri ise Akademi Kıbrıs. Bu iki örgütün eylem ve etkinliklerinin arttığına ve siyasallaşma yönünde olduklarına yönelik belirtiler var. Mesela İsrail’in Kudüs ve Gazze’ye yönelik politikalarına karşı eylemler, yılbaşı kutlamalarına alternatif olarak aynı akşam ve aynı saatlerde Mekke’nin fethinin yıldönümü kutlamalarının gerçekleştirilmeye başlanması. Mısır’da Devlet başkanı Mursi’nin bir darbe ile iktidardan uzaklaştırılması üzerine protesto etkinliklerinin düzenlenmesi. Bu gibi faaliyetlerle bir zemin yaratılmaya çalışıldığını söylemek mümkün ama partileşme ve böylece siyasallaşma çabası henüz yok.ali-dayioglu-dqp

Poli: Sözünü ettiğiniz kuruluşlar Kıbrıs’taki Türkiyeli yüksek öğrenim gençlerinin devam ettiği örgütler mi?

Ali Dayıoğlu: Çoğunlukla öyle. ESKAD’ın kurucuları arasında sanırım eski Din İşleri Dairesi Başkanlarından Ahmet Yönlüer de vardı. ESKAD süreç içinde etkinliklerini çok artırdı. Öyle ki; geçtiğimiz yıl ramazan ayında “Köyümde iftar var” programı adı altında 30 köyde iftar programları düzenlediler. Bunun için TC Elçiliği’nden, Vakıflar İdaresi’nden ve KKTC Kızılay’ından destek aldılar. Geçtiğimiz yıl yine çok yankı uyandıran ve Lefkoşa’daki otobüs terminalinde gerçekleştirilen “Kuran ziyafeti” gibi çalışmalar siyasal İslam yönünde atılan adımlar olarak nitelendirilebilir.

Eğitim üzerinden de faaliyetler var. Örneğin Akademi Kıbrıs, üniversiteli gençler arasında örgütlenmiştir ve farkındalık çalışmaları, sertifika çalışmalar yürütmektedir. Her bir programa 5oo’ün üzerinde öğrenci çekmeyi başarıyorlar. Bu örgütün yurtları var.

Geçen yıl örneğin ramazan ayında “alo sahur” hattı kurdular ve Lefkoşa ve Girne’de oruç tutmak isteyip de sahura kalkacak yemekten yoksun olduğunu ileten kimselere sahur yemeği yetiştirdiler. Bu tür faaliyetlerin hepsini bir araya toparladığınız zaman, siyasallaşma öncesi hazırlıklar yapıldığı izlenimi ortaya çıkar.

Poli: Sözünü ettiğiniz bu iki örgüt Ak Parti yanlısı mı?

Ali Dayıoğlu: Her ne kadar da reddetseler de öyle bir izlenim bırakıyorlar. Çünkü etkinliklerine Türkiye’den davet ettikleri kimseler daha çok Ak Parti bağlantılı kimselerdir. Bir de ilişkide oldukları örgütler dikkate alındığında Türkiye’deki İsmailağa Cemaati’ni de görüyoruz. Bu cemaat bilindiği gibi Ak Parti’nin en önemli zeminini oluşturmaktadır.

Poli: Hazırladığınız rapora tekrar geri dönecek olursak, ne demek istersiniz? Daha kabarık bir rapor mu hazırlamış oldunuz?

Ali Dayıoğlu: Aslında 2009 yılını referans almak lazım. Tartıştığımız konular kalın bir çizgi ile 2009 öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılabilir. 2009 öncesinde rutin bir süreç yaşanırdı ve rapora girebilecek şeyler de oldukça azdı. 2009 yılı bir kırılma noktası oldu çünkü 2009 yılı Ak Parti’nin Kıbrıs’ın kuzeyine dini yatırımlar yapmaya başladığı yıl oldu. Bu karar, UBP’nin aynı yıl iktidara gelmesi ile örtüştü ve örneğin uzun zaman yasak olan Kuran kursları bu yılda serbestlik kazandı. 2004-2005’te kaldırılan zorunlu din dersleri yine bu yılda başlatıldı. Böylece gelişmeler ve tartışmalar başlamış oldu ve böylece raporumuz her sene üstüne koya koya gelişti.

Mesela 2011 yılında Haspolat Meslek Lisesi’nde İlahiyat Bölümü’nün açılması gündeme geldi. Bütün bunlar olurken, seküler kesimlerle bu gelişmeleri savunan muhafazakâr kesimler arasındaki atışmalara yer vermek zorunda kaldık. 2012 yılında Hala Sultan Külliyesi ve ona paralel tartışmalar gündeme geldi. 2011 yılı kasım ayında kurulan bir cemiyet iki ay sonra külliye yapımı amacıyla 200 dönümlük bir alanı 30 yıllığına ve 100 lira bedelle kiralayabilme fırsatı elde etmiş oldu. Bu alan üzerine ilahiyat koleji ve külliye yapımı gündeme geldi, bunun için finansör rol üstlenen TOBB (Türkiye Odalar Borsalar Birliği) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile Türkiye Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Kıbrıs’a geldiler. Bu gelişmeler karşısında Başsavcılık ve Hukuk Dairesi’nden görüş istenmesi ve mevcut yasalar çerçevesinde böyle bir okulun açılamayacağı görüşünün verilmesi var. Verilen bu görüşe rağmen konunun ilerletilmesi var. Buna yönelik tepkiler var.

Sonuç olarak bu ve benzeri gelişmeler raporun hacminin her yıl biraz daha genişlemesine neden oldu.

Bütün bunların dışında olumlu yönde birleştirici gelişmeler de var.

Örneğin, İsveç Büyükelçiliği’nin girişimi ile Kıbrıs’ta dini temsilciler arasında diyalogun başlatılması ve ilişkilerin kalıcılaştırılması yönünde atılan adımlar var. Bunlara da yer vermeye çalıştık.

Bunların dışında TC Büyükelçiliği’nin kültür ve din hizmetleri başlığı altında verdiği meblağların her yıl sistemli bir şekilde artması, yapılan camilerin sayısının artması raporda ilgilendiğimiz konular oldu. Kuran kurslarının başlatılması ile bu etkinliklere katılan çocuk sayısındaki artış da dikkat çekiciydi. Kursların başladığı yıl olan 2009’da bu kurslara 2 bin çocuk katılmışken, bu sayı 2014’te 4 bin 500’e, 2015’te ise 5 bine ulaştı.

Raporda yer alan başlıklardan bazıları da özel olarak yaşanan bazı gelişmelerle ilgili oldu. Mesela Lefke’de yaşanan ve sabah ezanı sırasında hoparlörün sesinin kısılması ile ilgili mahkeme kararı gibi.

Bu kararla ilgili tartışmalar Kıbrıs’la sınırlı kalmadı ve özellikle Türkiye’de de tartışmalara neden oldu. Bazı kesimler tarafından karar, sanki ezanın bütünüyle yasaklanması olarak algılandı ve öyle yansıtıldı. “Ezana Dokunamazsın Kıbrıs” etiketiyle kampanya başlatıldı.

Bu çerçevede sosyal medyada karara ve Kıbrıslılara yönelik hakaret ve küfre varan tepkiler gösterildi. Türkiye’den Büyük Birlik Partisi yetkilileri Lefke’ye gelerek protesto gösterisi düzenlediler. KKTC Din İşleri Dairesi Başkanı “ben bu kararı tanımayacağım” yönünde açıklamalar yaptı ve ortam daha da gerilmiş oldu. Bunları yansıtmaya çalıştık.

Din İşleri Dairesi Başkanı Talip Atalay’ın geçtiğimiz yıl görevini bırakmadan Türkiye’deki seçimlere Ak Parti’den aday adayı olarak başvurması da büyük bir tartışma konusu oldu. Bu duruma bu kurumun bağlantılı çalıştığı Vakıflar İdaresi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Özgü ile Genel Müdür İbrahim Benter’in karşı çıkmalarına rağmen sonuç değişmedi ve Müftü Atalay, görevde iken adaylık sürecini devam ettirdi. Bu davranışına yıllık iznini kullanıyor olmasını mazeret olarak gösterdi ancak öte yandan dini temsilciler toplantılarına katılmaya devam etti. Ayrıca, seçim çalışmaları sırasında din adamlarının referanslarına baş vurdu, kampanyasında onların görüşlerini de kullandı.

Daha da ilginci, KKTC Başbakanı ve Cumhurbaşkanı tarafından atanan müftünün görevden alınması gerektiğine dair Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan, TC Lefkoşa Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği’ne bir yazı geldi, konu medyada yansıdı ancak daha sonra bir gelişme yaşanmadı. Raporumuzda bunlara da yer verdik.

Poli: Raporun hazırlanmasında oluşturduğunuz verileri nasıl elde edersiniz.

Ali Dayıoğlu: Çok düzenli olarak hem Kuzey’de hem de Güney’de günlük medya taraması yapıyoruz. ABD’nin yıllık olarak hazırladığı Dinsel Özgürlükler Raporu’nu dikkate alırız. İlgili olan veya olabilecek olan kişilerle mülakatlar yaparız. İlgili örgütlerin Web sitelerinden açıklamaları ve etkinlikleri takip ederiz.

Poli: Kuzey Kıbrıs’ta seküler kesimlerle muhafazakâr dindar kesimler arasında giderek artan dozda bir tahammülsüzlük sorunu olduğu yönünde bir gözleminiz var mı?

Ali Dayıoğlu: Bahsettiğiniz yönde bir sorun örgütlerle kurumlar arasında yaşanıyor. Bunun dışında sorgulayıcı bireysel davranışlara tanık olmaktayız ancak bu yönde ortaya çıkmış bir sivil toplum hareketine henüz tanık olmuş değiliz. Ama ne var? Mesela Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin faaliyetlerine yönelik olarak öğretmen sendikalarının açtıkları davada sendika temsilcileri ile öğretmenlerin karşısına, bu kolejin faaliyetlerini destekleyen bir kısım velilerin dikilmeleri var. Ancak bu konuda muhafazakâr kesimin daha örgütlü olduğunu söyleyebilirim. Çünkü okulun kapatılması isteği sırasında gördüğümüz direnç sendikal türde bir tepki iken, okulun savunulması sırasında ortaya konan karşı koyuşun daha bireysel bir güç olduğuna tanık olduk. Seküler Kıbrıslı Türklerin gidip orada bir tepki geliştirdiklerine tanık olmadık.

Poli: KKTC halkı olağan şartlarda yaşarken, son birkaç yıldan beridir Türkiye’de farklı tarikatlar veya inanç grupları arasında yaşanmaya başlanan öldüresiye çatışmanın veya her gün dozunun biraz daha arttığına tanık olduğumuz cihatçılığın Kıbrıs’taki seküler hayatı etkilemesi söz konusu olabilir mi?

Ali Dayıoğlu: Bu konuda endişeler var. Yüksek sesle olmasa bile endişelerini dile getirenler var. Sendikaların dillendirdikleri gelişmeler ve endişeler var. Buna karşılık İslami kesimde de bir endişe yaşandığını gözlemliyorum. Bu kesim çoğunlukla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı mitleştirme ve yüceltme çabası içinde olmakla beraber, cemaatler arasında yaşananlardan çok da mutlu olmadıkları izlenimine sahibim.

Poli: Son yıllarda Kıbrıslı Türk dindarların Güney’deki faaliyetlerinde bir rahatlama olduğu gözleniyor. Tersi de geçerli.

Rumların Kuzey’deki dini faaliyetlerinde sorunsuz bir artış var. Keza Maronitlerin de özgürce ibadetleri söz konusu. Bunlar iyiye yönelik işaretler olarak mı görülmeli? Ne dersiniz?

Ali Dayıoğlu: Doğru söylüyorsunuz. Kıbrıslı Türk dindarların Güney’deki faaliyetlerine yönelik herhangi bir olumsuz hareket kaydedilmiş değildir. Buna karşılık Kıbrıslı Rum veya Marunî dindarların Kuzey’deki faaliyetlerine yönelik eskiden var olan tepkide ciddi bir azalma olduğu gözlemleniyor. Bu süreç olağanlaşıyor gibi görünüyor. Ancak ters ve ilginç bir durum var ki, Kıbrıslı Türklerin “İslamcı” olarak nitelendirdiklerine karşı bu düzeyde bir hoşgörüleri yok. Sanırım ki bunun nedeni şu: Kıbrıslı Rumlar ve Marunîler, dini ritüellerini yerine getirirlerken görünür ve baskıcı olma yönüne gitmiyorlar. Oysa İslamcı kesimin örneğin geçtiğimiz yıl Lefkoşa Otobüs Terminali’de düzenledikleri ve bir gösteriye dönüşen “Kuran Ziyafeti” etkinliğinde takındıkları gösterişçi tavır, çoğu insanda endişe ve tepkiye neden oldu. “Bunlar bu kadarken meydan okuyorlar yarın çoğaldıklarında Allah bilir neler yaparlar” endişesi doğdu. Ve kuşkular biraz daha beslenmiş oldu. Çünkü Kıbrıslı Türklerde, Rumların veya Marunilerin Kuzey’de gerçekleştirdikleri dini etkinlikler sonucunda hayat tarzlarına yönelik bir tehdit olamayacağı ama radikal İslam’ın böylesi bir tehlike potansiyeline sahip olduğu korkusu var.

Poli: Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların dindarlıklarını karşılaştıran, ele alan bir çalışmanız oldu mu?

Ali Dayıoğlu: Bizim olmadı ama önceki raporlarımızda faydalandığımız ve 2011’de Kıbrıs genelinde yapılan bir araştırma, Güney Kıbrıs’ta kiliseye gitmemiş çocukların oranını % 1, Kuzey Kıbrıs’ta camiye gitmemiş çocuklarının oranını % 38 olarak vermişti. Zaten, Kıbrıslı Türkler için dinsel kutlamalar genelde Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı ve Mevlit Kandili ile sınırlıdır. Bunların dışında geleneksel olarak devam eden daha başka bir ritüel yok. Son yıllarda, Türkiye’den esinlenerek gündeme getirilmeye çalışılan “Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleri var ki, bunun çok da karşılık bulduğunu söylemek mümkün değil.

Poli: Şöyle bir gözlemimiz var; Eskiden yani geçiş kapılarının yeni açıldığı günlerde, Rum dindarlar kitlesel olarak, otobüslerle dini mekânları ziyaret eder, ibadet yaparlardı. Son yıllarda bu tutum değişti ve daha küçük gruplar halinde, daha gösterişsiz, fakat daha yaygın olarak kiliseleri şapelleri ziyaret ederler, mum yakarlar etraf temizliği yaparlar ve giderler. Kıbrıslı Türklerde buna karşılık gelecek bir davranış gözlenmiyor.

Ali Dayıoğlu: Tespitiniz doğru. Kıbrıslı Türklerle ilgili olarak geçen yıl kayda geçen sadece bir olay var, Güney’de Siligu köyünün eski Türk sakinleri, köyün camisini restore ettirdiler. Vakıflar İdaresi ile işbirliği yaptılar ve bunu gerçekleştirdiler. Tanık olduğumuz birkaç değişik örnek bireysel girişimlerle değil, daha çok Vakıflar İdaresi ve Kültürel Miras Teknik Komitesi üzerinden gerçekleşti.

Poli: Son olarak şunu sormak istiyoruz: Raporunuza ulaşmak isteyen okuyucularımız bunu nereden ve nasıl temin edebilirler?

Ali Dayıoğlu: Tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Kıbrıs’ta da bu raporun hazırlanmasında Mete Hatay ile birlikte biz de rol almış olduk.

Ancak bu raporun sahibi Kopenhag Üniversitesi adına Brill Yayınevi’dir ve sadece oradan temin edilebilir. Bu raporu internet üzerinden Brill yayınlarına başvurarak elde etmek mümkündür. Ayrıca internet üzerinden satış yapan kitap siteleri var. Onlar aracılığıyla da kitaba ulaşılabilir.

Poli: Bize zaman ayırdığınız ve görüşlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar