Kıbrıs konusunun çözümüne ivme kazandırılmasında, rol oynayabilecek aktörler… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Kıbrıs konusunun çözümüne ivme kazandırılmasında, rol oynayabilecek aktörler…

Son zamanlarda Kıbrıs sorunundaki görüşmelere başlama sürecini izlerken, Rum Yönetimi’nin bütün isteksizliği beyanatlarına yansımaktadır. Her ne kadar da gerek BM nezdinde ve uluslararası camiada ilgili ülkelere karşı olumsuz tavırlar içinde görünmemek için gerekçeler arkasına saklanılmakta ise de, iki tarafın liderler seviyesindeki görüşmeleri, 2012 yılı ilkbaharından sonra donmuş, toplumlararası müzakere ve gelişmeler bu sürede daha da geriye gitmiştir.
Niye geriye gitmiştir? Önce 2010 öncesi iki lider Talat-Hristofyas görüşmelerinin sonucunda, özet olarak söylersek, 1-Mutabık kalınan konular, 2-Görüşülmeye devam edilmekte olan veya görüşülmeye muhtaç konular ve 3-Henüz mutabık kalınmayan hususlar olarak sınıflandırabileceğimiz uzun müzakere ve çalışmaların sonucunda, ortaya ciddi metinler ve çalışma kâğıtları konmuş ve bir mesafe kat edilmişti.


O tarihten sonra, Türk tarafında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini takiben, Talat-Hristofyas görüşmelerinin o güne kadar geldiği noktadan ve çerçevelediği prensipler dahilinde görüşmelerin devam ettirileceği hususunda yeni Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun BM Genel Sekreteri’ne muhatap mektubundan sonra, bir süre daha devam etmişse de, elle tutulur bir ilerleme sağlanamamıştı.
Bilahare Rum tarafında Cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla, Anastasiadis’in adaylığını açıklaması ve Hristofyas’ın seçime girmeme kararından bu yana Rum Cumhurbaşkanlığı seçimleri çok öncesinden 2012 yılı ilk bahar aylarından itibaren Liderler seviyesindeki toplantılar kesilmiştir. Bu esnada Kıbrıs Türk tarafının BM Genel Sekreteri’ne 5’li konferans önerisi de, ‘konferansı gerektirecek bir ilerleme olmadığı’ gerekçesiyle reddedilmişti. Esasen geçen yıl 1 Temmuz 2012’de Rum Yönetiminin AB dönem Başkanlığı döneminde görüşmelerin faydalı olmayacağı da ilgili tüm taraflarca da kabul edilmişti.
Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in seçilmesinden bu yana ise, son aylarda hazırlık çalışmaları çerçevesinde Downer mektubu ve raporunda da yer alan Talat-Hristofyas seviyesindeki mutabakatların ve çalışmaların kendisini bağlamadığını daha görüşmelere başlamadan en başından beyan etmesi ve bu güne kadar varılan sonuçların yeniden ele alınarak aynı konulara baştan başlanması önerisi ile ayrıca gündeme yeni unsurları getirmesini, ciddi anlamda geri adım atma stratejisi olarak, değerlendirebiliriz.
Nitekim, önceki görüşmelerde bütünlüklü çözüm dışında konu olmayan Maraş’ın, tek başına ve bütünlüklü çözüm müzakerelerine başlanmadan, “Türk tarafının iyi niyet gösterisi yaparak Maraş’ın iadesiyle ilgili açılım yapması” gibi Rum önerileri, fedakarlıkların daha müzakereler başlamadan Türk tarafına yüklenmesi, kapsamlı müzakereler için ayak sürümeye bir örnektir.
Diğer bir örnek ise, geçenlerde Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı ve en yetkili Hükümet üyeleri; Rum tarafının tek taraflı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgedeki (MEB bölgesindeki) sondajlar sonucu elde edilen doğal gaz yataklarındaki büyük potansiyeli saptadıktan sonra, 40 trilyona yakın ayak küp olduğu ortaya çıkan doğal gazın değerlendirilmesi ve bu potansiyelden Kıbrıs Türklerinin de hakkı bulunduğu gibi evvelce genel ve somut olmayan söylemlerini bile, şimdi değiştirmişlerdir. Rum Lideri Anastasiadis’in, geçen hafta bu konuda yaptığı beyanatta, ‘Kıbrıslı Türkler ayrılık eğiliminde iken veya iki devlette ısrar ederken menfaat bekleyemez’, demesi Türk tarafına daha müzakereler başlamadan verilen bir gözdağıdır.
Ayrıca yeni unsurlar olarak görüşmelere taraf olarak AB temsilcilerinin de bulunması gereği üzerinde durmaktadırlar. Belki faydalı olabilir ancak Rum’ların çok uzun zamandan beri Kıbrıs konusunu, BM zemininden AB zeminine taşınma gayretleri çoktan beri vardı. Türk tarafının ise BM zemininden başka zeminlere taşınmasına karşı haklı duruşu vardır. Dolayısıyla bunun Türk tarafınca hassasiyetle takip edilmesi gerekir.
Diğer yeni bir unsur peşinen süre konusunda sıkı ve yapay bir takvimlemeden uzak durulmasını, önermektedir.
Ayrıca, Downer’ın hazırladığı 2008- 2012 uzlaşı ve anlaşmazlık belgesinin, bir referans belgesi olduğu ve bağlayıcılığı olmadığını, gerek BM Genel Sekreteri’nin Özel Temsilcisi’ne ve Türk tarafına verdiği mektupta yazdığı, basında açıklanmıştır.
Bunun haricinde bir de müzakerelerin başlatılması ve görüşmelerin önce özel temsilciler nezdinde başlaması hususunda tayin ettiği özel temsilci ile her iki Liderlerin yaptığı müzakere sürecindeki seviyeyi, liderler seviyesinin altına düşürmesi ise, liderler arasına örülen bir duvar veya perde olarak, mesafe koymaktadır.
Ayrıca bu seviyedeki çalışmayla ilgili geçen haftaki mektubunda, Rum Yönetimi lideri Anastasiadis, müzakerelerin her iki tarafça tayin edilen ‘müzakereciler arasında başlaması ve her iki müzakerecinin müzakere zeminini hazırlamaları ve sürecin başlayabilmesi için tüm unsurları netleştirmeleri gerektiğini’ vurgulamaktadır.
Böyle bir istekler ve prosedür tablosu karşısında, Rum önerilerinin uluslararası camia tarafından kabul görmesi halinde, görüşmeler herhalde 50 sene daha bitmez.
Öte yandan Türkiye ve KKTC yetkililerinin ve kamuoyunun bu önerileri kabul etmenin mümkün olmadığı çeşitli vesilelerle duyurulmuş olup, en yakın sürede görüşmelerin erken ve etkin bir şekilde başlatılması Türk tarafının hedefidir. Geçenlerde Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile KKTC Dışişleri Bakanı Ö. Nami arasındaki resmi görüşme sonucunda yapılan açıklamalarda, Kıbrıs konusunda çok önemli bir kavşağa gelindiği, Kıbrıs Türk halkının artık geleceğinin dünya sathındaki statüsünün açıklığa kavuşmasını talep ettiği, müzakerelere Türk tarafının hazır olduğu ve Türkiye’nin Kıbrıs Türkünün yanında olduğu hususundaki müşterek beyanatları, çözüm için Türk tarafının güçlü isteğini ortaya koymaktadır.
BM’nin ve etkili diğer Kıbrıs’la ve bölge ile ilgili süper güçlerin yetkililerinden de son zamanlarda, Akdeniz’in doğusunda Kıbrıs adasında tarafların eşitlik statüsünde, BM’nin de kabul ettiği kriterler çerçevesinde bir çözümün olmasının arzu edildiği çeşitli şekillerde ifade edilmektedir. Daha önce ABD yetkililerinin, geçen gün de AB Komisyonu Başkanı Barosso’nun toplumlararası müzakerelerin başlaması ve sonuçlandırılması için uygun zaman olduğu açıklaması olumlu bir adımdır.



Aynı camianın, çözüm süreci içinde, bölgedeki doğal gaz kaynaklarının ortak değerlendirilmesi ve her iki toplumun hak ettiklerinden yararlandırılmasının, bölge huzuru ve bölgedeki tüm tarafların menfaatlerine olacağı yönündeki beyanatlarıyla birlikte, çözüm niyetleri konusundaki ifadelerinin de icraatlarına yansıması gerekmektedir.
Dolayısıyla burada Türk Taraf’ına, BM yetkililerinin, ilgili ve konu üzerinde etkili devletler ve uluslararası camianın açık desteği gerekmektedir. Uluslararası camianın, özellikle BM yetkilileri ve etkili devletlerin ve AB yetkililerinin, bu güne kadar Türklerin haklarını göz ardı ederek, büyük tolerans ve tek taraflı haklar tanıdıkları Rum kesimine, olumlu yönde müzakerelerin yürütülmesi ve dengeli sonuçlandırılması konusunda, güçlü telkinleri olmalıdır.
Aksi halde Rum tarafının yeni getirdikleri önerilerle, şimdiki durumdan memnun görünen Rum kesiminin, Türk tarafına eşit haklar temelinde olumlu yaklaşması zor olacaktır.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar