Kıbrıs adasında siyaset, adaletin önündedir - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Kıbrıs adasında siyaset, adaletin önündedir

Köş, MoreketMehmet Moreket

Adanın bölünmüşlüğü, en çok da kriminallere yarıyor.

Bireysel suçlara bulaşanlar yanında, organize suç örgütleri, bu fırsatı dibine kadar değerlendiriyor.


Bir tarafta suç işleyen, mükemmel bir şekilde diğer tarafa geçip, yırtıyor.

Suçu ne olursa olsun, diğer tarafta okunan dava, “sınırı izinsiz geçmek”.

Ama adam cinayet işlemiş… Ne önemi var, bizim siyasetimize uymuyor. Onun için de cinayetten yargılanmıyor.

Bir yılda 4-5 tane sadece cinayet vakasında duyduk bu çaresizliği.

Nijeryalı öğrenci Dede’yi öldürenlerden bazıları güneye kaçıyor, kendi istekleriyle geri gelmeseler, yakalanmayacaklar.

Ekim ayında,  Kıbrıs’ın Güney’inde ‘Rus mafyası’nın Limasol lideri olarak bilinen Ernesto Leonidi’yi katletme olayıyla ilgili aranan 4 Gürcü, Tatlısu’ya kaçıyor.

Yakalandıklarında, yasa dışı tabanca ve mermi bulundurmak, sahte kimlik kullanma ve KKTC’ye yasa dışı yollardan girme suçlarından yargılanıyorlar.

Cinayetin yanında hiç…

Sonra yine Ekim’de  KKTC’de bir öğretmeni hunharca öldüren bir Pakistanlı, elini kolunu sallayarak Güney’e kaçıyor, Limasol’da yakalanıp mahkemeye çıkarılıyor.

Mahkemede cinayeti itiraf da ediyor. Ama “yargılanması zor, ülkesine iade edilecek” deniyor.

Geçenlerde, KKTC’de çeşitli suçlardan aranan Mehmet Mavideniz, yasa dışı yollardan kuzeye geçerken yakalanıyor, güneyde iki kişiyi jiletleyerek öldürdüğünü itiraf ediyor. Ama bu suçla ilgili yargılanmıyor. O da zaten dalga geçer gibi itiraf ediyor. Çünkü sonucu biliyor.

Son haber de önceki günden.

Güney Kıbrıs’ta mafya bağlantılı cinayete teşebbüs suçundan aranan Joseph Joseph isimli Rum vatandaşı, Mağusa’da Özel Soruşturma Birimi tarafından düzenlenen operasyonda, kiraladığı bir evde 2 tabanca ve 100 adet mermi ile yakalanıyor. Adam gelmiş, ev bile kiralamış, rahata bakın.

Bunun da iadesi şüpheli.

İki husus var. Bir tanesi, sınırın kolayca delinebildiği.

İkincisi ise, sınırı geçenin yırtacağı gerçeği.

Bahsettiklerim sadece cinayetlerle ilgili. Daha başka bir suçun faili için de aynı yol geçerli. Onları duymuyoruz bile. Mesela, 2016’da 19 Kıbrıslı Türk’ün KKTC’de suç işledikten sonra güneye kaçtığı açıklanmıştı. Kim bilir aradan geçen yıllar içinde karşılıklı olarak bu sayı ne kadar arttı.

İki Toplumlu Suç ve Suçlara İlişkin bir de Teknik Komite var.

Ama siyasi irade onay vermediği için, Komite suçluların bulunduğunu tespit etse bile, yargılanmalarını sağlayamıyor.

Gerekçe, “iki devlet arasında suçluların iadesi anlaşması olmaması”. İadeyi bir yana bırakın, taraflar birbirlerine delilleri bile göndermiyor.

Bu konuda direniş gösteren Rum Yönetimi. Ama onlar bu tutumlarını sürdürdükleri için, biz de aynısını yapıyoruz.

Ben olsam mesela, KKTC’de cezasını çektikten sonra, 3. uyruklu suçluyu, kara sınır kapılarından sınır dışı ederim. Gitsin orada yargılansın. Bunu her iki taraf da yapabilir. Vicdan, adalet, hak hukuk bunu gerektirir.

Ama siyaset ve adanın statükosu, evrensel adalet ilkelerinin önüne geçiyor, ne yazık.

Teknik Komite’nin Eş Başkanı Hakkı Celal Önen, aylar önce böyle bir vukuattan sonra, “önümüzdeki günlerde” Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesi’nin iki tarafın suçluların iadesi yönünde işbirliği yapmadıkları için görüşülen bir başvurunun kararını açıklayacağını söylemiş, bu kararın ardından neler yapılabileceği konusunda çalışmalar yapacaklarını kaydetmişti.

O karar mı çıkmadı, çıktıysa bile uygulanmıyor mu, ne oldu bilmiyoruz.

Ama adanın iki tarafı da, kendi ülkelerini kriminaller cenneti yapmaya devam ediyor.

Sonra da hukuktan, adaletten bahsediyoruz.

 

 

YERİN KULAĞI VAR

CAN DEĞİL CEP YAKTI:

Elektrik Kurumu’nun bu ayki faturaları birçok kişinin tepkisine neden oldu. Her eve ortalama 500 ile 1000TL arası gelen faturalar vatandaşın cebini yaktı. Havaların soğuk geçmesi elektrik kullanımını doğal olarak artırıyor. Rakamları gören vatandaş, hala “kablo da, özelleştirme de istemeyik” diyen kuruma veryansın ediyor…

BİZ DE İNANDIK:

Fiyatların düşüş eğiliminde olduğunu iddia eden Ticaret Odası, dövizin düşüşü sonrasında ithal ürünlerin fiyatlarında bir takım düşüşler olduğunu, ithalatçıların ürünleri aldıkları kaynaklarda fiyat düşüşü olması halinde fiyatların daha da düşeceğini söylüyor. Keşke fiyatında düşüş olan o ithal malların neler olduğunu da açıklasalardı. Bugüne kadar indirim değil, hep bindirim gördük. Bir de diyorlar ki, ürün aldıkları yer indirim yaparsa onlar da yaparlarmış. Resmen vatandaşla dalga geçiyorlar…

 OLMASI GEREKEN:

Bağımsızlık Yolu’nun asgari ücretle ilgili yorumu mantıklı, “asgari ücret kamuda en düşük maaşa eşitlensin”.  Bu ülkede eşit işe eşit ücret yoktur. Kamuyla özel sektör arasında büyük bir adaletsizlik hakimdir. Bunu gidermenin yolunu söylüyorlar işte. Bir de Çalışma Bakanı Zeki Çeler’in geçmişte bunun savunuculuğunu yaptığını hatırlatıyorlar. Zor tabii. Masada işçinin gerçek anlamda temsilcisi bile yok. Bunu yapabilmek, gerçek anlamda tabuları yıkmak olurdu. Bu arada hatırlatalım, yeni artışlarla kamuda en düşük maaş, brüt 4 bin 403 lira…

 “SEÇİM SİYASİ FAALİYET DEĞİLDİR”:

İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olan Meclis Başkanı Binali Yıldırım, istifasını isteyenlere “Bizim yaptığımız bir siyasi faaliyet yok. Seçim bir siyasi faaliyet değildir. Seçim aday olduğunuz işle ilgili vatandaşlara ne yapacaksınız, niye aday oldunuz, bunu anlatmaktır” diyerek siyasete yeni bir jargon kazandırdı…

HADİ GENE FUAR:

Bu defa Hollanda’da. Bakan Ataoğlu Utrecht’de… Oradan sesleniyor, “Hollanda pazarı, en değerli pazarlarımızdan”… Oysa daha 2 ay önce KKTC’ye ilgi duyan ülkeleri sayarken Hollanda’dan hiç bahsetmiyordu. Resmen açıklandı, gelen turistin yarıdan fazlası Türkiye’den.  Üstelik yabancı turist sayısında da yüzde 3 düşüş var. Kafam karıştı.

KALABALIK:

Hala “Kalabalık” noktasındayız. İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars, KKTC vatandaşlarının sayısını 350 bin olarak hesap ettiklerini açıkladı. Ama bir sayım olmadığından, bu ancak bir varsayım. Üstelik adada yaşayan tüm nüfus nedir, o da belli değil. Demek hala daha o meşhur “kalabalık” noktasındayız.

 ZİRVEDEKİLER

Bülent Kanol: “Ülkenin Başbakanı göğüs ağrısıyla hastaneye yatıyor.. Anjiyo yapılıyor.. Yanılmıyorsam 2 gün olmadan taburcu oluyor.. Bu adam döven zat.. Gülerek mahkemeye girip çıkıyor ve ‘ağrım var’ deyince 72 saat hastanede ‘müşahade’.. 72 saat 3 gün demek.. Yani tutukluluk süresi!!”…

 

DİPTEKLER

Açıklamaya Muhtaç Bir İddia: Kıbrıs Manşet gazetesinde bir iddia. Konu yine Bulut Akacan vakası. Deniyor ki, “Aile ile müzakere eden hükümet yetkilileri Bulut Akacan’ın tutukluluk süresinin özel hastane veya hücre yerine devlet hastanesindeki özel odasında istirahat ederek geçirmesi konusunda anlaştı”. Dedik ya iddia. Ama mide bulandırıyor. Geçiştirilemez. Yetkililerin çok daha net ve kesin açıklama yapmalarında fayda var. Toplumun adalet duygusunun daha fazla incinmesine izin verilmemeli…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar