KENDİ ETNİK DEVLET BÜTÜNSELLİĞİNDE BİLE BİRLEŞEMEYENLER, İKİ ETNİK KÖKENLE NASIL TEK DEVLET OLACAKLAR? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

KENDİ ETNİK DEVLET BÜTÜNSELLİĞİNDE BİLE BİRLEŞEMEYENLER, İKİ ETNİK KÖKENLE NASIL TEK DEVLET OLACAKLAR?

Ayni memleket insanlarının siyasal partilileşmeler içinde farklı ideolojilere sahip olmaları, neden tüm  “demokrasi”  laflamalarına  karşın  sindirilemeden  mücadelelerin bam telinde çalar?
Neden  aynı dilin, dinin, tarihin insanları  ırksallıklarının “ulusla”  ifade edilen bütünselliğine  karşın  birbirleri ile kıyasıya kavga eder?
Daha somuta indirgersek, neden vakti zamanında Dr. Fazıl  Küçük  mücadelesini sürdürür ve desteğini halkından alırken,  bu liderliği sindirmeyen Dr.  İhsan Ali Rum toplumu saflarında Makarios’un  danışmanı olmayı yeğler? 
Hatta neden gün gelir iki dava arkadaşı Küçük ve Denktaş bile  “dava yollarında” ayrı gayrı düşerek birbirlerinin  siyasi  rakipleri olur?  Ve de yollarını ayırırlar? 
Neden  gün gelir Kıbrıs Türk halkının  kurtarıcısı olan ve  “anavatan”  kelimesi ile yüceltilirken şükranla  anılan Türkiye,  Kıbrıs Türk halkı tarafından olumsuz tepkilerde dışlanacak durumlara düşer? 
Neden CTP  yıllardır failleri meçhul  ölümlerine hatta Rum’ların öldürdüğünün  kanıtlarına karşın   ideolojik yandaşlıkları nedeniyle bir kısım  “insanlarımızın”  akan kanlarından beslenen politikalarını sürdürmeye devam eder?  
Yahut neden    “Atatürkçülükle  milliyetçiliği”  yıllarca kendine oy olarak dönecek siyasi rant haline getiren UBP,  bu sloganlarına sığınarak Kıbrıs Türk halkını istismar eder? 
BUNLAR TARİHİ SÜRECİN GERÇEKLERİ:  Ki adına demokratik teamüllerde siyasi partilileşmeler denir…  Buna ve  o demokrasiye karşın  “görüşler arası” çatışma ve kavgalar hiç bitmez ama… Hatta TC’deki örneğince  bakarsınız ki  “demokrasi” giderken  “otokrasi”  gelmiş!  
Millet ayni millet ama!  Vatan ayni vatan!  Din, dil, tarih, ayni!  Yani çoğunluğunca  ayni ırkın insanlarıdır ayni  vatanda birbirlerini yiyen!  İşte Ukrayna!  
FAKAT SURİYE DİYEMİYORUZ!  Çünkü orada faşist Baas Partisi vardı…  Sünniler,  Nusayriler,  Şiiler,  Araplar, Süryaniler,  Aramiler,  Kürtler  var…  Kısaca türlü çeşitli etnik kökenliler,  değişik dinlere dillere mensup topluluklar var ama  Suriye’nin birlik ve bütünlüğünü sağlayacak  “Suriyelilik”  bilinci ile vatan sevgisi yok! Hali ile birbirlerine egemen olmak için savaşıyorlar! 
İSRAİL İLE FİLİSTİN’DE DE YOK!   Onların mücadelesi de vatan kavgası,  o coğrafyada var olma savaşımı,  kendi aidiyetlerine kazıyacakları topraklara egemen olma ilkeleri…
GELELİM KIBRIS’A:  Ve hatırlatalım:  Bazı sorulara sağlıklı ve tarihi gerçekleri içinde doğru cevap verilmeden bugünü anlayıp değerlendirmek mümkün değildir.   Soruyoruz:          İngiliz’in adayı sömürgesi yaptığı  1878’lerden beridir Türkler ve Rumlar bu adada kendi   özgürlük ve egemenlikleri  için   mücadele etmiyorlar mı?     Bu mücadele Rum’ların  “Enosis”  Türklerin  “adada var oluş”  savaşımları uğruna yapılmadı mı?     İki halkı 1960 KC’inde zorla bir araya getirmelerine karşın bu Cumhuriyeti kim ne için yıktıydı?   1974 Barış Harekâtı’na neden gerek duyulduydu? 
Niçin adadaki mutlak barış  “ancak Kuzey Güney”  bölgelerine ayrılmak ve fiilen iki devlet oluşumunda gerçekleştiydi? 
PEKALA 2004’DE VE BUGÜN NEDİR ÇÖZÜM DİYE YAPILMAK İSTENEN:   Ayni ulusun insanlarının kendi içlerinde bile  “vahdete”  varamadıkları gerçeklere karşın sanki asırlarca bu adada Türkler ve Rumlar değil,  adları tarihe  “Kıbrıslılar”  olarak geçmiş insanları  neden birleştirme sevdasına düşüyorlar? 
Neden  Amerika’da iki yüz yıl devam eden iç savaşın sonunda ancak eyalet sistemine geçilebilirken neden Kıbrıs gibi bir adada  Türklerle  Rumlar arası ırk farkındalığını   kaldırıp tek egemenlik ve tek vatanda birlikte yaşayabilirliğin  efkârına düşüyorlar?    Neden   Türkler ve Rumları,  Müslümanlar ve Hristiyanları,  Türklük ve Rumluk kökenlerinde soyutlayacak dillerini bile dikkate almayarak hayali politikalar üretmeye çalışıyorlar?       Neden iki ayrı etnik halkı   ilk kez bu ülkede ayni bayrak altında, tek vatanda, tek Kıbrıslılar olarak birleştirmek için seferberlik ilan ediyorlar?   Kiliselerden  çan  camilerden   ezan seslerinin duyulmayacağı sanal alemler yaratmaya çalışıyorlar?  Sınırları kaldırmayı hedefliyorlar?
DURUM VAZİYETLERİ TEK KELİME İFADE EDEYİM.   Çünkü adadaki Türk halkını ancak bu saçma sapan “birleştirme kaynaştırma, tek egemenlik taktikleri ile Rum’a ram edebileceklerini sanıyorlar da ondan!..   Bizse tek kelime ile    “Yok yavu”  diyoruz!”  Demek kendi içlerinde  birbirlerini yiyen,  düşman olan, ayni ırk ve dilin,  tarihin,  tek devletin insanlarının bile başaramadığı “vahdeti,” bu adada  “Kıbrıs Helendir Helen kalacaktır”  diyen  Rum halkı ile Türk halkı gerçekleştirecek,  üstelik tek millet olacaklar!  Yok yavu!
    **********     

  “KENDİMİ TANINMIŞ BİR DEVLETİN MECLİS BAŞKANI GİBİ HİSSETTİM”
Tahran’da İslam İşbirliği Parlamentolar Arası toplantılara katılan Sibel Siber hiç söylemeye gerek yoktur,  elbette ki  başarılı  geçmiş  çalışmalarından  sonra KKTC’ye döndü…
Bu tip dış temaslara her vesile ile kapı açmak gerekir.  Bu adada adı ile değil,  tüm organları ile bir devletin olduğunu bu devletin en az Güney’deki devlet kadar fonksiyonel olduğunu dünya aleme ancak uluslar arası etkinliklerle ispat etmek mümkün olur…
Yazık ki kırk yıldır   “tanınmamış  devlet”  kaderinde  “tanınmış Rum Yönetiminin”  baskı ve ambargolarıyla dünyadan tecrit edilmişliği yaşarken bu konu mesela KKTC’yi bu tip platformlarda elinden tutup  lanse etse de Ankara’nın yeterince  umurunda olmuyor!   Doğrusu bu konuda hem çok zaman kaybettik hem de itibar!
NE DİYOR SİBER:  KKTC’ye dönüşünde bana bunları bir daha düşündürecek şu açıklamayı yaptıydı:  “Orada (Tahran)  kendimi tanınmış bir devletin Meclis Başkanı gibi hissettim…”
İşte bu duygu!    Sadece duygu değil,  devlet olmanın dolayısıyla  devletlu olarak kabul görmenin  “gururu.”
Barış ve çözüm uğruna yıllardır Kıbrıs Türk halkı bu haklı duygularının gururunu  “bastırmak”  için mücadele ediyor!  Hayret edilecek bir şey!  Sonunda Rum’un “tek egemenlik”  teklifini bile kabul ediyor…
Ne var ki  Türk halkının egemenliği,  Devlet oluş isteği yine de bilinç altının o silinmez hedefi olamaya devam ediyor.  Ve gün geliyor Yüce Meclisin Başkanı Siber diyor ki  “kendimi tanınmış bir devletin Meclis Başkanı gibi hissettim…”  Bunun anlamı “vatansever bir insanın  egemenliğini savunmasıdır…”      


  **********    

   LALA MUSTAFA PAŞA CAMİİ’Nİ YAŞATANLARA DA  MI KARA ÇALINACAK?

“Nereden bilirsiniz” diye sormayacağım. “Elinizde kanıtlar var mı,  varsa neden ilgili hukuk mercilerini harekete geçirmediniz, niçin belgeleri ortalara sermediniz” hatırlatmasını da yapmayacağım…  Buna hakkımın olmadığını haddimi bildiğim için biliyorum…
Sözünü  ettiğim Hizmet Sen’in iddiasıdır…  Öylesi bir iddiadır ki 1978’den beridir  Mağusa’da görev yapan  “Lala Mustafa Paşa Camii Koruma ve Geliştirme Derneği   Yönetim Kurulu”nu  yolsuzlukla suçlamaktadır.    Kısaca  “Lala Mustafa Paşa Camiinde ziyaretçilere  kesilen resmi makbuzların sahte olduğunu iddia ediyor ve  Mağusa Kaymakamlığı’na ihbar yapıldı deniyor!”
DERNEK BAŞKANI MEHMET CANATAN NE DİYOR:  Bu konuda,  on yıldır Derneğin Başkanlığını yapan ve bu süre içinde Lala Mustafa Paşa Camiini hem Mağusalı’ya hem de el aleme karşı kutsallığına uygun bir donanıma kavuşturmak için canla başla çalışan Mehmet Canatan’la konuşuyorum.  Fena halde üzülmüş on yıldır yapıp kazandırdıkları ile teşekkür beklerken,  yolsuzlukla suçlanmasına kahrediyor!      Açık yazayım en az Canatan kadar ben de üzülüyorum çünkü nasıl namus erbabı bir arkadaş olduğunu biliyorum.  Kaldı ki hem Mağusa Belediye Başkanı Kayalp hem de Kaymakam tarafından desteklenip teşyi edilen bir arkadaş…
Diyor ki  “bize çamur atıyor,  kara çalıyorlar!”  Hatta diyorlar ki  “Mağusa kaymakamlığı soruşturma başlatmış.  Külliyen yalan!   Nitekim haber tarafıma ulaşır ulaşmaz Kaymakam hanıma gittim içeride yoktu.  (Şifa Çolakoğlu)… 
Bu arada Canatan soruyor. Neden Müftü Talip Atalay’ı itham ediyorlar?  O daha ayıp bir olay. Demek ki Yönetim Kurulunu ele geçirmek isteyenler vardır ki  çamur atarak  yıpratma kampanyasına girmişler , bazı gazetelerimizi de buna alet etmişler…
…Bizzat ben kendi hassasiyetim nedeniyle bu olayı takip edeceğim de yazayım.  “İnsanları hele tanımadığınız insanları elinizde kanıt yokken böylesi suçlamalarla kamu oyu önünde küçük düşürmek,  haysiyetleri  ile oynamak  “insanlık”  değildir…    Hizmet-Sen ne polistir ne de yargı!  Ve diyeceğim şudur:   Ona buna kara çalarken,  bari Allah’tan korkun!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar