Karanlık İnziva - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 30, 2024
KıbrısKöşe Yazarları

Karanlık İnziva

Ece Uslu

11-14 Nisan tarihlerini sevgili öğretmenim Çetin Çetintaş’ın daveti üzerine Kioo Retreat Center’da gözlemci olarak geçirdim. Henüz gitmeden biliyordum ki benim için de, katılımcılar için de yine derin ve farkındalıklarla dolu bir deneyim olacaktı.

İlk gün katılımcılarla tanışıldı ve gerekli psikolojik testler ve muayeneler yapıldı. Zaten her şey, kimsenin en ufak bir zarar görmeyeceği şekilde, en ince ayrıntısına dek düşünülmüştü. Gerekli bilgilendirmelerin de yapılmasının ardından gözler kapatıldı ve herkesin çoğunlukla kendi içi ile iletişimde olacağı bir süreç başladı.


Bu süreç başlamadan önce şüphesiz ki herkeste bilinmeze karşı duyulan belli oranda bir kaygı mevcuttu. Hep söylediğimiz şey; bu hayatta bir insanı bilinmezlik kadar korkutan başka bir şey yoktur. Ve pek çok insan ne yazık ki bilinmeze karşı atacakları adımın korkusu ile konfor alanlarından çıkmayı reddetmekte ve kendilerini yaşamın içinde tutsak edebilmektedirler, kendi yaşam becerilerinin farkında olmayı reddederek. Ve de konfor alanında kalmanın rahatlığı ile aslında kendilerini daha savunmasız bıraktıklarının farkında olmayarak. Düşünsenize konfor alanınızın hiç değişmeyeceğini düşünüyor ve ona göre bir rutin içinde yaşıyorsunuz, o alanda barınmak sadece sizin isteğinize bağlıymış gibi sanıyorsunuz. En basiti hayatın sizin için başka planları olabileceğini unutuyorsunuz.

Bunu şurdan bir örnekle somutlaştırarak açıklarsam daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. Gözleri kapatılan kişilerden hiçbiri okul içerisinde düşmedi, yemeklerini yerlere dökmedi, sakarlık yapmadılar. Hep o anda kalarak, farkındalıkla, ve bir sonraki olasılığı da hesaplayarak bilgelikle hareket ettiler. Ezbere davranmadılar. Fakat gözleri açıldıktan sonra duvara toslayanlar, yemeklerini dökenler ve çeşitli sakarlıklar yapanlar çok oldu. Çünkü artık konfor alanlarında idiler ve yeniden ezbere yaşamaya başlamışlardı. Yani bilinmez her ne kadar korkutucu olsa da o süreçteki bizle konfor alanındaki biz aynı değiliz. İnsan içinde bulunduğu duruma göre şekillenebilen ve hayatta kalma becerisini her duruma göre kullanabilen bir varlık.

Bu süreçte yaşananlara odaklanacak olursak. Yaşanan önemli bir farkındalık her şeyin geçiciliğini görmeleri idi. Hepimizin travmaları var. Buraya gelenlerin de vardı. Ve pek çoğu o yaşanmışlıklarda kalmış, aslında onların içinden çoktan çıktıklarını görmüyorlardı. Bu zaman zaman hayat içerisinde sıkışmış hissetmelerine sebep oluyordu. Ancak en karanlık yolun sonunda bile gözlerini yeni doğan güneşe açtıklarında, somut bir şekilde en karanlık yolun dahi zamanı gelince aydınlıkla sonlandığını gördüler.

Büyürken gerek bizim gözlemlerimiz gerekse bize öğretilenler zihnimizde binlerce düşünce kalıbı yaratıyor ve o kalıplar çerçevesinde yaşamayı öğreniyoruz. Kalıplar etiketleri doğuruyor. Gözler kapandığında kalıplar da etiketler de kayboldu. Herkes eşit birer insan oldu. Pek çok kişi gerek kendilerine gerekse dışardaki insanlara karşı ne denli önyargı ile yaklaştıklarını fark ettiler. Bence bu farkındalıkla dışarda dönüşümleri çok güzel yerlere evrilecek. Kendileri ile kaldıklarında duymaktan kaçtıkları ya da günlük koşuşturmacada duyamadıkları sesleri (düşünceleri) duydular. Bu süreçte onlara karşı hep bunlara sadece bakmaları söylendi. Çünkü geçtikleri deneyim bunlardan kaçtıklarını görmeleri içindi, bunları çözmeleri için değil. Bazıları ile yaptığım konuşmalarda bu düşünceleri bastırdıklarının farkında olmadıklarını söylediler ve dışarıya çıktıktan sonra başta reddettikleri, ihtiyaçları olmadıklarını söyledikleri ruhsal desteği kabul ettiler ki bunu çözmenin yeri dışarısı idi.

Grupta hakim olan bir diğer şema başarısızlık şeması idi. Tıpkı hayatta olduğu gibi. Gözleri kapalı bir şekilde hareket etmek onlar için yeni bir deneyim olmasına rağmen, yardım almayı reddedenler, bunu başarısızlık olarak görenler oldu. Bu klinik deneyimimde de çok sık karşılaştığım bir şeydir. ‘Ya birinin yardımına ihtiyaç duyacak duruma gelirsem?’ kaygısı! Hepimiz birbirimize muhtaç değil miyiz aslına bakarsanız? Hayatta herkesin belli görevleri var ve onları yerine getiriyor. Yani hep bir yardımlaşma içindeyiz. Hadi küçük resme bakalım, yardım etmek normal bir şey iken yardım almak neden kötü bir şey olsun? Kime neyi kanıtlamaya çalışıyoruz şu nefes sayımızın belli olduğu dünyada? Yardım alırken, yine geçmişten getirdiğimiz düşüncelerle kendimizi utandıran aşağılayan bizleriz. Kendimizi ‘yük’ olarak adlandıran bizleriz. Ancak onun yerine ‘beni seven, beni düşünen, beni yük olarak görmeden yanımda olan insanlar var, ne şanslıyım’ demeyi seçmek de bizim elimizde. Ancak ikinciyi yaparsak Polyannacılık yapıyor kendimizi kandırıyor gibi hissediyoruz nedense. Size sadece şunu söyleyebilirim. Birinin birine üzülüp, acıdığı için yardım ettiği devir çoktan kapandı. Hayat o denli yoğun yaşanıyor ki; Bir insan size yardım ediyorsa bu size değer verdiği içindir. Ve lütfen vermek kadar almanın da doğal olduğunu bilerek yaşamaya çalışın. Hayat, ancak alma verme dengesi kurulduğu zaman keyifle yaşanacak bir yer…

Yazılacak çok şey var tabi ki ama sizleri sıkmak istemiyorum. Ancak son olarak şuna değinmeden geçmek istemiyorum. Yaşadığımız bu süreci yeni konuşmaya ve yeni yürümeye başlamış bir bebekle geçirilen süreye benzettim ben. Yeni konuşan bir bebek sürekli sorular sorar ve yeni yürüdüğü için hep gözümüzün üstünde olması gerekir ya biz gözetmenler için de süreç hep öyle idi. Bir kısmı boş alanlarında içindeki sesten kaçmak için sürekli konuştu, güldü. Yaşadıklarını şakaya vurdu. Ve öyle baş etti. Ve onların bunu özgürce yaşamalarına izin verildi. Çünkü insan hazır oldukça kendi içinde daha derinlere inebilirdi. Bu nedenle inzivada arada boş alanların olması çok güzel düşünülmüş ince bir ayrıntı idi.

Öte yandan yeni yürümeye başlayan bir çocuk dedik. Yeni yürümeye başlayan bir çocuk yargısızdır. Merak içindedir. Sonuç odaklı değildir. Anda kalır ve anda deneyimledikleri ile öğrenerek büyür. İşte bu süreçte kaygıyı meraka çevirenler yaşadıkları hızlı öğrenme ile kısa süre içinde yeni durumlarına adapte oldular ve yıllardır gözleri bantlıymış gibi rahatça hareket ettiler. Hatta okuldan biraz uzak bir noktaya bırakıldıkları zaman bile yolu sezgileri ile rahatlıkla bulabildiler.

Merakla öğrenmek yerine kaygı ile yaşamayı seçenler, sonuç odaklı olup kendilerini eleştirenler, kendilerine acımasızca davrananlar ise  kendileri ile savaştılar. Ancak onlar da bir şey öğrenmedi diyemeyiz. Onlar da aslında büyümenin kendilerine bu şekilde davranmakla değil şefkat ve anlayışla yaklaşmakla olacağını öğrendiler…

Ve bizler de bu harika insanların çabasına şahitlik ederek harika bir deneyimin içinden geçmiş olduk. Bunun için bu harika ekip ve Öğretmenim Çetin Çetintaş’a teşekkür ederim. Bu inzivadan kendi adıma çıkarabileceğim en temel iki cümle ile yazımı sonlandırmak istiyorum:

 

‘Gerçekleri görmeye hazır olana kadar herkes kördür… Ve en büyük hakikat en derin karanlıktan doğar…’

Tepki göster
Bayıldım
1
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
1
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar