Kaputi Vadisi’nde Aslında Ne Oldu? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
ManşetPoli

Kaputi Vadisi’nde Aslında Ne Oldu?

Kaputi Vadisi

 

Öntaç Düzgün

Geçtiğimiz hafta Havadis’ten Gürsel Karagözlü’nün geçtiği bir haber, okuyanlar ve duyanlarda dehşet duygusunun oluşmasına neden oldu.


Habere göre, Güzelyurt-Kalkanlı’da Bakanlar Kurulu tarafından 2006 yılında özel çevre koruma bölgesi ilan edilen zeytinlik bir alanda çıkan yangınla, aralarında 8 yüz yıllık olanların da bulunduğu 70 kadar zeytin ağacının yandığı duyuruluyordu. Karagözlü’nün, haberi duyar duymaz bölgeye gitmesi ve asırlık ağaçları henüz daha yanarlarken görüntülemesi, dehşet duygusunu daha da artırdı. Gazetenin bu haberi daha ayni günde sosyal medya üzerinden ciddi bir tartışma ortamının oluşmasına neden oldu. Tartışmaların yangın ve yanan ağaçlar boyutunu aştığı, toplum duyarlılığına yönelik eleştiri ve özeleştiri hatta yurtseverlik kavramının yeniden tanımlanmasına kadar giden bir düzeye vardığı görüldü. Bazı yurttaşlar tarafından, yanan birkaç asırlık ağacın, sadece birer ağaç olarak görülmedikleri, aslında yananın toplumun kültürü, geçmişi ve geleceği olarak görüldüğü ortaya çıktı. Yanan ağaçlar toplumsal bir kimlik ve gelecek endişelerinin birer sembolü haline dönüştü.

Her olumsuz olayda toplumun varlığının ve geleceğinin ortadan kalkacağına yönelik endişelerin dile getirildiği indirgemeci tutum, aslında çok yaygın ve hiç de yeni oluşmuş bir kültür değil. Asırlık izler taşıyan ve bir tür savunma refleksine dönüşen bu azınlık kültürü, duruma göre Rumlara ve Türkiye’ye karşı sık sık kullanılıyor.

Toplum, inisiyatif geliştiremediği karar ve uygulamalarda hep bu psikoza sarılıyor. Bu söylemin son zamanlardaki en dikkat çekici olanını hafta başında Cumhurbaşkanı Akıncı ifade etmiş. Eğer bu görüşme sürecinden de olumlu bir sonuç alınamazsa, Rumların 320 kilometrelik bir sınırla Türkiye’ye komşu olmayı göze almaları gerektiğini söylemiş. Yani Rumlara, Kıbrıslı Türklerle makul ölçülerde bir anlaşmaya razı olmazlarsa yok olacak olan Kıbrıslı Türkler yerine onların deyimi ile “Büyük Şeytan”la komşuluk yapmak zorunda kalacakları tehditinde bulunmuş.

Bizim bakımımızdan durum gerçekten de bu kadar çaresiz mi? Ya da şöyle sormak lazım; Biz, var olabilmek için gereğini ve elimizden geleni yapıyor muyuz?

Bölgede 2 Bin Zeytin Ağacı Var

Dehşet uyandıran yangının sonuçlarını yerinde görmek için geçtiğimiz Salı günü Kalkanlı Vadisi’ne gidiyoruz. Vadide, yaklaşık 2 bin kadar zeytin ağacının bulunduğu 150-200 dönümlük bir alan 2006 yılında dönemin hükümeti tarafından özel çevre koruma bölgesi ilan edilmiş.

Bölgeyi değerli kılan şey, bölgedeki ağaçlardan yaklaşık 4 yüz tanesinin 5 yüz yaşından yukarı olmaları. Aralarında 8 yüz yaşını aşmış fakat deforme olmamış çok iyi durumda görünen örnekler var.

Çevre tellenerek dış etkilerden korunmaya çalışılmış, ilk bakışta oralarda bir şeyler yapıldığı izlenimini veren bir durum var. Dahası, tellenmiş alanın dışında kalan bölgede arkeolojik kalıntılar ve eski bir taş değirmenin izleri var.

Kalkanlı özel çevre koruma alanının geçmişi doğal olarak ağaçların yaşı kadar eskiye dayanıyor. Arşiv belgeleri, bu alanın ve daha da geniş çevresinin “Kaputi Çiftliği” olarak anıldığını gösteriyor.

Lüzinyan döneminde planlanmış bir çiftlik. Zeytin ağaçlarının ekim düzeni, Venedik usulü olarak anılıyor. Çiftlik ve etrafında oluşan Kaputi köyü, bir Maronit yerleşkesi iken zamanla Rumlaşma oluşmuş.

Çiftlik, Osmanlı döneminde sultan toprağı olarak işlem görmüş ve faaliyetlerine devam edilmiş. İngiliz sömürge döneminde ise özel mülkiyete geçmiş. 1962 yılında Cumhuriyet tarafından bölgeye sulama kanalları inşa edilmiş. Ve son olarak bölgeye 1975 yılında Arodez-Baf’lı Türkler yerleştirilmiş ve çiftlik alanı, parseller halinde gelenlere dağıtılmış. Koruma bölgesinde karşılaştığımız bir köylü, koruma bölgesinin halen 30-35 civarında kişinin özel mülkiyetinde olduğunu söylüyor. Ancak alanın bir bütün olarak planlanıp dağıtılmadığını, 1975 yılında askıya çıkarılan parsellerin, köylü olmayan hatta zeytincilikle ilgisi bulunmayan bazı kimselerin de eline geçtiğini öğreniyoruz.

Köylü Üretici İkna Edilemiyor

Yöre, 2005 yılında özel ilgi gruplarının dikkatini çekmiş. Dönemin aktif kuruluşlarından Zeytin Ağaçlarını Koruma Derneği ZAKAD bölgeye özel bir önem vermeye başlamış. Köyde, özellikle bu bölgedeki mülk sahipleri ile yörenin edinilebilecek yeni fonksiyonları ile ilgili tanıtım ve vizyon çalışmaları yapılmış. Çeşitli kitle toplantıları düzenlenmiş. Zeytinlik alanlara çevresi ile birlikte  turizm üzerinden değer kazandırılabileceği ve bundan yararlı çıkabilecekleri vurgusu yapılmış. Ancak konuştuğumuz eski bir ZAKAD aktivisti, ısrarlı çabalarına rağmen projelerinde başarılı olamadıklarını, köylülerde ortak hareket etme kültürünü yaratamadıklarını söylüyor.

Ancak bu çalışmalardan yine de olumlu bir sonuç üremiş. Aralarında yörede mülk sahibi olan bir grup genç idealist, Kalkanlı Zeytin Ağaçlarını Koruma Birliği isimli bir dernek kurmuşlar. Derneğin ısrarlı çalışmaları sonucu bölge önce özel koruma bölgesi ilan edilmiş, arkasından da Avrupa Birliği fonlarına proje sunularak bu yörenin etrafı tellenmiş ve ağaçların sulanabilmesi için yeni bir sulama sistemi oluşturulmuş.

Kalkanlı Vadisi’ndeki özel koruma bölgesine anayoldan 1 kilometrelik bozuk bir yolla ulaşılıyor. Zeytinlik alanı hızlı bir şekilde aşıp alanın batısındaki yangın bölgesine ulaşıyoruz. Yangın, bölgenin batı sınırında kurumuş dere yatağı içerisinde çıkmış. Burada bir grup efkalipto ve selvi ağacı ile birlikte 40 civarında zeytin ağacı da yanmış. Ateş, dere yatağını aşarak daha yaşlı ve daha nitelikli zeytin ağaçlarının bulunduğu bölgeye sıçramış. Aralarında oldukça yaşlı ağaçların da bulunduğu 30 civarında zeytin ağacı da burada yanmış.

Alan temizliği yaparken karşılaştığımız bir köylü, en çok yanan iki ağaca üzüldüğünü söylüyor. Bu iki ağacın 8 yüz yaşlarında olabileceğini söylüyor.

Ağaçların daha çok bulunduğu düzlük alana geçiyoruz. Çok etkileyici anıt nitelikli zeytin ağaçları ile karşılaşıyoruz. Yangının bu bölgeye kadar gelememesine seviniyoruz. Ancak yeni bir felaketin yaşanmayacağı garantisinin olmadığını da fark ediyoruz. Çünkü küçük küçük parsellere ayrıştırılmış alanda her mal sahibinin farklı bir uygulama yaptığına tanık oluyoruz. Ağaçları bakım görmüş altları kuru otlardan arındırılmış parseller olduğu gibi, hiç bakım görmeyen, kurumuş dallarla çevrelenmiş ağaçlara ve kuru otlarla dolu parsellere de rastlıyoruz. Dere yatağında başlayan yangının bir kuru örtü yangını olduğunu ve dere yatağını kurumuş otlarla aşarak zeytinlik alana sıçradığını dikkate aldığımızda, tehlikenin her an kapıda beklediğini fark ediyoruz.

Görev Çevre Dairesi’nin Ama Ne Yapacağını Bilmiyor

Kalkanlı Özel Çevre Koruma Bölgesi, yasalara göre Çevre Dairesi’nin kontrol ve denetimi altında. Daire’nin bu yetkisi bu özel bölgenin varlığını sürdürmesine yönelik. Ancak bu ağaçların bakımının yapılması ve ekonomik bir değere dönüştürülmesi ile ilgili görev üstlenmiş ne sivil ne de kamuya ait herhangi üstenci yok. Buradaki ağaçlar çok özel ağaçlar ve budama ve bakımlarının alanında uzman profesyonellerce yapılması gerekiyor. Ancak gel gelelim, sıradan bir budama dahi yapmayan mal sahipleri var. Topraktan çıkmış yeni sürgünlerle hayatları tehlike altında olan yaşlı ağaçlar var.

Bu 150-200 dönümlük alan turizm ilgi alanı olarak ilan edilmiş.

Karşılaştığımız köylü bize, zaman zaman bazı yürüyüş gruplarının bölgeye girip çıktığını söylüyor. Seyrek aralıklarla Avrupalı bazı gezginlerin geldiği de oluyormuş. Ancak bölge sahiplerinin bu ziyaretlerden herhangi bir kazancı olmadığını ve aslında olur olmaz saatlerde arazilerine girilmesinden rahatsızlık duyduklarını öğreniyoruz. Bu konuşmalardan karşımıza iyi düşünülmemiş, iyi planlanmamış, verimsiz ve yarım bırakılmış bir Kıbrıslı Türk projesi çıkıyor.

Tarihi Kaputi Yağları Neden Olmasın?

Gözlem ve endişelerimizi aktarmak üzere bölge koruma birliğinden eski bir aktivisti arıyoruz. Bölgedeki ağaç sahiplerinin verimlilik ve karlılık üzerinden bir korperasyona zorlanmaları gerektiğini bunun için öncü bir kuruluşun ortaya çıkması gerektiğini anlatıyoruz. Ve birkaç ay önce İzmir-Seferihisar’da tanık olduğumuz benzer bir deneyimi aktarıyoruz.

Seferihisar’da yaşları 5 yüz ile 8 yüz olan 40-50 civarındaki zeytin ağaçlarının sahiplerinin belediye tarafından bir araya getirildiklerini, bu insanlara eğer birlikte hareket ederlerse sonuçta çok kazançlı çıkacaklarının anlatıldığını, ağaçların bakımını, hasadın toplanması ve değerlendirilmesini belediyenin profesyonel bir ekiple üstlendiğini, hakkında ayrı ayrı hikayeler yazılan her bir ağacın yağının litresinin bu yılki açık artırmada ortalama 2 bin 400 liraya alıcı bulduğunu anlatıyoruz. Düşünün ki Kalkanlı’daki bu ağaçlardan bazıları ekilirken Lüzinyanlar henüz daha Kıbrıs’a gelmemişti. Yaşlı her bir ağacımız için Roma dönemine kadar uzanan hikayeler yazma şansımız var. 8 yüz yıllık ağaçlardan “Tarihi Kaputi yağları” üretme, bu işin uzmanı sayılan İspanyollar, İtalyanlar hatta Yunanlılarla rekabet etme şansımız var.

Yaptığımız uzun konuşmayı sükunetle dinleyen birlik üyesi köylü, “aslında bütün bu anlattıklarını biz de düşünmüştük” diye karşılık veriyor ve ekliyor; Ancak bizde, ne oradaki köylüler kadar birlikte hareket etmenin kazanç sağlayacağına inanan, böylesi bir bilince sahip köylü üretici var, ne de yerel, bölgesel ve işbirliğini artırıcı politikalara sahip belediye yönetimi var. Bizde sadece Avrupalılardan ya da Türkiye’den bu amaçla fon elde etmeyi hesaplayan basit bir anlayış var.

KKTC’deki siyaset, kendi geleceğini güvence altına almaya yönelik olarak korkuları, endişeleri ve beklentileri dile getiren soyut bir faaliyete dönüşmüş. Yaşama dokunan anlamlı politikalara çok ihtiyacımız var. Biz bunu bile başaramıyoruz dediğimiz çok hikayelerimiz var. Her şeye rağmen, Cumhurbaşkanı Akıncı’yı kötümser tutumundan dolayı mahcup edecek fırsatımız henüz var. Yeter ki; Korku ve endişelerimizi dile getirmede gösterdiğimiz kararlılık kadar organizasyon yapma yeteneğine sahip olabilelim.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar