Kafatasının eğik ağaçları - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

Kafatasının eğik ağaçları

Bekir AzgınBekir Azgın

Viking deyince aklımıza ilk gelen imge, boynuzlu iri yarı adamlardır. Daha doğrusu boynuzlu başlıklar taşıyan adamlar.

Vikingler denizci, savaşçı ve yağmacı yani ganimetçiydiler. Ama boynuz taşımıyorlardı. Peki, bu boynuzlar nereden çıktı?


Vikingler bugün İskandinav ülkeleri olarak bildiğimiz bölgede yaşayan kuzey Germen kavimlerinin ortak adıdır. Aslında onlar bu ismi kullanmıyorlardı. Viking adı onlara sonradan verildi.

Avrupalılar Vikingleri hiç sevmediler çünkü onlar Hristiyan değillerdi. Bu nedenle onları kötülemek için ellerinden geleni yaptılar. Tıpkı Türklere yaptıkları gibi.

Avrupalılar, Vikinglerin Gaddar, kan içici, tecavüzcü, üstelik pis insanlar olduklarını yazdılar çizdiler. Öldürdükleri düşmanlarının kafataslarının içinde kan ve bal likörü içtiklerini iddia ettiler.

Fantazileri bir kenara bırakacak olursak tarihi gerçekler nelerdi, ona bir bakalım.

Vikingler iyi ve başarılı gemiciydiler. Kristof Kolomb’dan beş-altı yüz yıl önce Amerika’ya gittikleri ifade ediliyor. Sanıldığı gibi ele geçirdikleri yerleri yağmalayarak geri dönmüyorlardı. Birçok yerde koloniler kurup yerli halklara entegre oluyorlardı. Ayrıca Asya içlerine kadar olan bölgelerdeki insanlarla ticaret yapıyorlardı. Son zamanlarda bulunan bir belgeden öğrendiğimize göre, Viking tüccarları Bağdat ve Kiyef kentleriyle ticaret yapıyorlardı.

Gelelim boynuzlara. Boynuzlu başlık taşıyan bazı insanlar vardı ama sefere çıkan ve savaşa girecek insanlar için böyle bir kıyafet uygun değildi. Danimarka Ulusal Müzesi’nde bulunan başlıkların hiçbirinde boynuz yoktur. Zaten askerlerin çoğu savaşa başlıksız giderdi.

Boynuzları Vikinglerin başına musallat eden kişi, ünlü besteci Richard Wagner idi. Besteci 26 yıl süreyle Kuzey Germen mitologyasından yararlanarak bir birinin devamı olan ve toplam 15 saat süren dört opera besteledi. Her operanın ayrı ayrı ismi olmasına rağmen dördüne birden ortak bir isim verdi: “Der Ring des Nibelungen” (Nibelung Yüzüğü).

1876 yılının Ağustos ayının ortalarında operalar ilk kez peş peşe sahnelendi. Operanın kostüm tasarımcısı Carl Emil Doepler, başlıklara boynuz eklemenin operanın havasına uygun olacağını düşünerek başlıkların bazılarına boynuz yerleştirdi. Opera, o denli etkili olmuştu ki boynuzlar Vikinglere yapıştı kaldı.

Daha sonra Amerikan futbol takımı “Minnesota Vikings”in boğa boynuzlu şapkası da bu stereotipin yaygınlaşmasına katkıda bulundu. Formalarının rengi eflâtun olduğu nedeniyle takım “İnsan Yiyen Eflâtunlar” veya “Vikes” (Vayklar) olarak anılır. Malum, Vikingler vahşidir ya, insan da yerler!

Hollywood ise bu konuda tüy dikti. Orada yapılan filmlerdeki Vikinglerin tümü de boynuzludur. Sonuçta kafalarımıza böyle bir Viking imajı kazınmıştır.

Vikingler, Avrupalıların iddia ettiği gibi pis insanlar değillerdi. Aksine, Avrupalılardan daha temiz ve daha bakımlıydılar. Haftada en az bir kere yıkandıkları söyleniyor. Danimarka’daki müzede bulunan ve Vikinglere ait olan taraklar, kürdanlar, kulak temizleyicileri ve cımbızlar, bu insanların ister kadın olsun ister erkek, temizliğe ne denli önem verdiklerinin kanıtlarıdır. Yağmaladaıkları ülkelerdeki kadınlara tecavüz ederken bile “metroseksüel” olmaya özen gösterirlerdi.

Vikingler hakkındaki bir şehir efsanesi de Vikinglerin düşmanlarının kafataslarının içinde kan veya bal likörü içtikleridir. Bu da bir çeviri hatasından kaynaklanan yanlış bir bilgidir.

Kuzey Germen mitolojisinde geçen “Kafataslarının eğik ağaçları içinde içki içerler” ifadesini Latince’ye çeviren Ole Worm yanılmış ve bu edebi ifadeyi kafatasının kendisi olarak çevirmişti. Oradan da Batı dillerinin tümüne öyle geçmiştir. Halbuki bu eğik ağaçlar, boynuzlardan başka bir şey değil. Vikingler suyu ve içkilerini tahta ve metal bardaklardan içtikleri gibi teke ve boğa boynuzlarından da içerlerdi.

VIII. yüzyıldan başlayarak 300 yıl süreyle komşu ülkeleri yağmalamış, kiliselerdeki değerli eşyaları ganimetlemiş ve köyleri yakmışlardı. Bulabildiklerini yağmalamak için tekrar tekrar geri gelmişlerdir.

“Muhteşem Sigurd” olarak da bilinen Sigurd Eysteinsson, tarihteki en tuhaf ölümlerden biri sonucunda hayata veda etti. Sigurd 875 yılında İskoçya’nın Orkney adalar grubunun kontu oldu ve öldüğü 892 yılına kadar ana karaya sayısız akınlar yaptı. Kuzey İskoç sahillerini defalarca yağmaladı.

892 yılında yerel beylerden biri olan Māel Brigte ile iddialaştı ve 40’a 40 savaşa tutuşmaya karar verdiler. Buluşma günü Sigurd, savaş alanının yakınlarına ekstra 40 asker sakladı. Savaş başlayınca saklanan askerler de çıkageldi ve kısa sürede yerli askerleri öldürdüler.

Sigurd, Māel’in başını kesip beline astı. Amacı, Orkney adasına gidip caka satmaktı. Ne var ki yolda giderken maktülün dişleri Sigurd’un bacağına takılıp onu yaralar. Yara iltihaplanır ve Sigurd bir hafta sonra ölür. Bu sayede tarihe “Bir ölü tarafından ısırılıp ölen savaşçı” olarak geçer.

Elbette şunu da hesaba katmak gerekir: “Yukardaki gonnara yemez”. Sen sahtekârlık yaparsan maktül de döner seni ısırır.

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar