İki açıklama: (Kendimizi self determinasyon hakkımızı kullanmaya hazırlamamız gerekir) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

İki açıklama: (Kendimizi self determinasyon hakkımızı kullanmaya hazırlamamız gerekir)

Seçilmiş iki yetkili ve sorumlu politikacının, “beş yılda tek bir ilerleme yok” diyen Dışişleri Bakanı Özdil Nami ile “eğer iki yıl içinde müzakereler sonuca ulaşmazsa referanduma gideceğiz” diyen Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun açıklamalarını önemsiyorum.

ÖZDİL NAMİ’NİN DEĞERLENDİRMESİ: Havadis Gazetesi’ne konuşan Nami önce Anastasiadis’in müzakere masasından kaçmasına neden olan Barbaros Hayreddin Paşa gemisinin Mağusa Limanı’ndan ayrıldığını hatırlatıyor ve müzakerelere dönmek için yeni bir ortamın oluştuğuna dikkat çekiyor. (Tabii bize göre Barbaros gider Turkuaz gelir ama şu anda mevcut ortam müzakerelerin başlamasına çok müsait.) Öte yandan Nami son beş yılda müzakerelerde hiçbir ilerleme olmadığından yakınıyor ve sonuca varmak için (önümüzdeki dönemde) hükümetle uyumlu, çözüme inanan, masada dinamik bir ekibe ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor…
EROĞLU NE DİYOR: Eroğlu da Kıbrıs TV’deki bir konuşmasında müzakereleri ilânihaye sürdürmenin mümkün olmadığını, bir zaman limiti konması gerektiğini, bunun da iki yıl gibi (bize göre uzun süre) bir zaman olabileceğini, yine sonuç alınmazsa “referanduma” gidilmesini yani halkın kendi siyasi çözümünü kendisinin saptayacağı bir gelecekten söz ediyor…
Birbirlerine uzak ve mesafeli olsalar da ben her iki “seçilmiş yetkili ve sorumlu politikacının” şu ortak paydada buluştuklarına inanıyorum: Müzakereler çok uzamıştır ve artık Türk tarafı olarak nihai sorucu alacağımız kendi irademize dayalı bir karara varmamız gerekmektedir. (Benim ortak paydada buluştular dediğim değerlendirmeler Nami için masa başında Türk tarafının görüşmeciler olarak dirayetli olması ise Eroğlu için de artık bir “süre” konması gerektiğidir…)
REFERANDUM: Açıklamalarının değerlendirmelerinin yeniden seçilmesi olasılığı dikkate alınarak yapılması gereken Eroğlu’nun, Türk halkının kendi siyasi çözümünü tayini konusunda çalışmalarının olup olmadığını bilmiyoruz. Referanduma nasıl bir çözüm için gideceğini de bilmediğimiz gibi. Tutun ki “tasavvur” ediyor!
Ben de bunu söylemek istedim. “Bu tasavvurları artık halk olarak hep birlikte düşünmek zorundayız. Çünkü Rum’la masa başında anlaşabilmenin mümkün olmadığı Nami’nin de işaret ettiği gibi aradan beş yıl geçmesine karşın tek fiskelik ilerlemenin görülmemesinden ispatlıdır. Kısaca kendimizi kendi kaderimizi tayin hakkına hazırlamamız gerekir. Hem siyaseten hem de sosyo ekonomik yönden.


**********      
Devlet en yüce siyasi mertebedir: (Hükümet devletin bekasının sorumlu ve yetkilisidir) (1)

Ben (bir köşecinin sürekli “ben” demesine “sen de kimsin be” demek hakkının olduğunu kabul ederim), ulusal davalarda demokratik teamüller gereği türlü çeşitli görüşlerin olacağına ve bunların sere serpe savunulacağına inanmıyorum! Aksine bir ulusal davayı kaybetmenin nedeni olarak görürüm!
Nitekim Kıbrıs Türk halkının geçmişi, “Kıbrıs davasını” tüm halkın ortak görüşünde “ulusal bütünsellik haline getirme mücadelesi” ile geçti. Doktor Küçük’le Necati Özkan kavgasında da Rauf Denktaş’la İhsan Ali çekişmesinde de… Ve tabii ötesi tüm tartışmalar silsilesinde…
Tabii hatırlatayım: Rum tarafı bütünsellikli ve birlikteliği yekpare olan ulusal davasını, oluşturduğu “Ulusal Konsey”inin kararları ile halkına kabul ettirdi! Biz böyle bir siyasi olguyu yaratamadık! Ulusal Türk davasının mücadele yöntemlerini “liderlerle muhaliflerin” görüş ve kavgalarına göre tayin ettik: Ortaya çıkan sonuç ise “Dr. Küçük ne dedi, Denktaş ne eyledi, İhsan Ali ne halt etti ve ötesi irili ufaklı insanlarımızın STÖ’nin kendilerine göre parça körçe görüşleri oldu!” Dolayısıyla “ulusal konsensüs” değil, “ulusal kaos” oluştu!
ŞİMDİLERDE BETERİN BETERİ YAŞANMAKTA: Önce şunu sorayım: Neden seçme ve seçilme iddiasındayız? Çünkü aynı zamanda “Devlet” iddiasındayız da ondan! Devleti ise seçilmişlikleri ile Meclis kararlarına dayalı anayasal ve hukuki süreçlerle yetkili ve sorumlu olan hükümet yönetir! Çekin hükümeti devletin altından, küt diye kıç üstü düşer, yerle yeksan olur!
OYSA. Artık KKTC’de devleti de hükümeti bizatihi kendilerinin oluşturduğu “kurumları” ile kendilerine oluşum yetki ve sorumluluğu verilmiş sivil toplum örgütleri yönetmek istiyorlar! Son örnek geçen gün bir süredir tartışmalı serüveninin son halkasını kıran KTFF Başkanı Sertoğlu’nun kararı ile yaşandı şimdi ona bakacağız:

*********
Kısaca takıldığım: (Devleti itibarsızlaştırırsanız Güney’e itibar kazandırırsınız!) (2)

Hasan Sertoğlu “Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu”nun yani devlete bağlı bir “kurumun” başkanıdır. Bir süredir KOP’a duhul eyleyip Kıbrıs Türk futbolunu bu sayede tanınmışlıkla dışa açmaya çalışmaktadır. Uzun süredir bu konu araya türlü çeşitli vukuatlarını da alarak “yöntem” olarak tartışılmaktadır. Ne var ki sonunda geçen zamana dayanamayan Sertoğlu kendi üzerindeki “seçilmiş yetkili ve sorumlu devlet makamlarını yani “yürütmeyi” baypas ederek FIFA’ya KOP’a dahil olmak için mektup yazdı? Bunu yaparken de bakın üzerindeki yetkili ve sorumlu kaç devlet organını çiğnedi:
Seçilmiş Cumhurbaşkanı makamını! Seçilmiş Başbakan ile Yardımcısı’nı! Dolayısı ile Hükümetin başını! Aynı zamanda kendi kurumundan da sorumlu spordan sorumlu bakanı! Dahası yasama görevindeki KKTC Meclisi’ni! Dışişleri’ni direkt ilgilendiren bir olay olmasına karşın seçilmiş Dışişleri Bakanı’nı!
VE KENDİ KENDİNE KARAR ALDI: “Ben doğru bildiğimi yaparım!” Açıkça yazalım. Ki yukarıda “bu açıkça yazalım” dediğimizin daha iyi anlaşılması için devletin nasıl oluştuğunu, halkın bu oluşuma nasıl katıldığını, yetkili ve sorumluluklarını anlatmak gereğini duyduk… Nitekim Başbakan Yardımcısı, Ekonomi, Turizm, Kültür ve Spor Bakanı Serdar Denktaş’ın şu açıklamasını bu nedenle yerden göğe haklı buluyoruz: “Bakanlığımız başlatılan süreç devam ettiği sürece KTFF ile ilişkilerimizi askıya alma kararlılığındadır…”
Sorun sadece spordan sorumlu S. Denktaş’la Sertoğlu arasında kalamazdı. Nitekim anında Cumhurbaşkanı da müdahil oldu Başbakan da… (Başbakan’ın bu konudaki tutumunu anlayamadık. Çünkü hükümetin “başı” olarak değil, Sertoğlu’nun dava arkadaşı gibi davrandı!)
ÖTE YANDAN: Diyor ki Sertoğlu biz KOP’un altına girmiyoruz. Ortağı oluyoruz! İşte bu büyük lafa şapkam olmadığı için çıkaramadığımdan sadece saygılar sunuyorum! Çünkü Rum tarafı yıllardır müzakere masalarında Türk tarafının “eşitliğini” kabul etmediğini etmeyeceğini söylüyor bu nedenle ve her defasında görüşmeler akamete uğruyor! Buna karşın Sertoğlu yılardır müzakerelerde sağlanamayan iki halkın eşitliği konusunu (ortaklığı) sihir ve kerameti ile şıp diye sağlıyor ki lütfen çekilin, müzakere masasına Sertoğlu otursun!
KISACA BİR DAHA SORALIM. “Q VADİS?” Nereye gidiyoruz? Yarım asırdır uğruna savaştığımız, uğrunda çekmediğimiz meşakkati ile zulmü kalmayan bu adadaki “egemenlik” hakkımızı şimdi Rum tarafına hediye etmek için sıraya girdiler! Nasılsa tümünü vermek mümkün değil, parça parça! Tabii ki başarmaları mümkün değil ama böylesi huzursuzluk yaratmaya, devleti ve hükümet ile Meclis’i bile hiçe saymaya kimsenin hakkı yoktur! Yürütme ve yönetme hakkındaki bu devleti “kurumların” bile altına itip itibarsızlaştırmak ancak Güney’i itibarlı ve güçlü kılar!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar