HÜKÜMET DEĞİL, İKTİDAR, HİÇ DEĞİL… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

HÜKÜMET DEĞİL, İKTİDAR, HİÇ DEĞİL…

Mehmet MoreketMehmet Moreket

Kudret Özersay kısaca özetledi; “Hükümet ha var ha yok”…

 


Ben buna sadece bu son yamalı bohça hükümeti olarak bakmıyorum maalesef. Kötüye gidiş, bir öncekinden başlar. HP’nin hakkını yemeyelim, onların dürtüklemeleri, vatandaşla birlikte yaptıkları baskılar olmasa, pek çok yanlıştan da dönülmeyecekti o hükümette.

 

En barizi, Yasa’nın emrettiği Bulaşıcı hastalıklar Üst Kurulu kurulmayacaktı mesela. Aylarca direndiler. En sonunda daha fazla dayanamadılar da kurtulduk…

 

Özersay, “İşsizlik krizi yolda, ekonomide az da olsa bir kıpırdanma için yeni açılımlar yapmak gerekiyor ama Hükümet ortada yok! Salgın tedbirlerinde yapılacak akılcı dokunuşlarla farklı sektörlere bir nefes aldırmak mümkün ama dıştan destekli UBP-DP-YDP azınlık hükümetinin böyle bir gailesi yok” diyor…

 

Hepsini sıralamamış ama, bu sadece ekonomiyle ilgili. Oysa KKTC’de devlet, asli görevlerinin hiç birini  yapmıyor…

 

Sağlık, ittirmeyle kaktırmayla, Üst Kurul’un insiyatifleriyle, bir avuç sağlık çalışanın özverisi ve dayatmasıyla ayakta, yönetsel anlamda durumu idare etmenin ötesinde bir şey yok. Buna bağlı denetim sistemi bir türlü kurulamıyor. Vakaların düşmesiyle birlikte bu rakamları koruma adına yapılan tek şey yasak koymak. Denetimi sağlasa, yasaklara da gerek kalmayacak ama yapmıyor, yapamıyor.

 

İşte aşı meselesi. Hiç mi yapılacak bir şey yoktu? Bu işi aracı firmaların yaptığı her gün Türkiye gazetelerinde çıkıyor. İş çevreleri parayı topladığı halde, o aşıya ulaşmayı başaracak bir hükümetimiz yok. Var mı? Var diyen kendini kandırmaya devam etsin, eli böğründe oradan buradan aşı beklesin.

 

Ekonomi de aynı. Körü körüne yasak!!! Denetleyebilse, ekonomi de kendine gelecek. Turizm sektörünün baskıları açılalım yönünde. Tarım, küçük esnaf hepsinin gözü kulağı turizmde. Ama denetleme yok ki, nasıl açsın…

 

Devletin kasası tam takır. Gerçek anlamda bir hükümet olsa, önce buna çare bulacak. Yok, anormal bir durum, ellerini bağlamışlar, yüz milyon mu gelecek, iki yüz milyon mu beklerler. Yapacak hiçbir şeyleri yokmuş gibi. Tam bir kan ayaklı…

 

Geçen gün yazdım, koskoca Amerika giderlerinin artması üzerine, sermayenin ağababalarına kafa tutarak kurumlar vergisini yükseltiyor. Önce kaynaklarıyla piyasaya para pompaladı, çalışan kesimin gelirlerini artırdı, teşvikler, destekler verdi, bir baktı ki, bekleyen alt yapı yatırımlarına para yok, Biden hiç düşünmedi, gelir gelmez zenginden alınan vergiyi yükseltti. Kimseye hesap vermedi, kimsenin önünde eğilip bükülmedi, kimseye ayrıcalık tanımadı. Çünkü desteği halktan aldı. Bunu ancak, ayakları yere basan bir hükümet yapabilirdi. Bizimkiler havada gezdikleri için cesaret edemediler, edemezler de. Zaten fıtratlarında yok. Onlar sadece gökten armut düşmesini beklerler ki kafaya göre dağıtsınlar.

 

Temel görev dedik de bir tanesi de eğitim. Zaten büyük oranda özele devredilmiş olan eğitimin bari planlamasını yapın. Bütün dünya aynı belayı çekiyor ama okulları kapatmıyor. Eğitimde yapılan kesintinin nelere mal olacağının hesaplarını yapıyor insanlar, her türlü önlemi alıp, açık tutuyorlar. Biz de burada, uzaktan eğitim fasariyasını övmekten başka bir şey bilmiyoruz. Veliler şahit, çocuklara bunun hiçbir faydası yok. Üstelik eğitim yaşında okulun disiplininden çıktılar, nasıl toparlanacak bu çocuklar? Bir hükümet kendi geleceğine böyle bir kötülük yapar mı?

 

Hükümetler, hele de böylesi kriz dönemlerinde rasyonel olmak zorundadırlar. Pratik olmak zorundadırlar. Sorun yaratan değil, çözüm yaratan olmak zorundadırlar. En önemlisi GÜÇLÜ olmak zorundadırlar.

 

Ve bu varlığıyla yokluğu bir hükümet, kendi içinde kavgalı, dört bir tarafından çekiştiren var. Çok kollu, çok bacaklı hantal bir ahtapot gibi, koordinasyon geliştiremiyor. Kafasını toplayıp, bir noktaya yoğunlaşamıyor. Kısacası iş yapamıyor. Ama her şeye rağmen “ben bu işi yapamıyorum” noktasına da gelemiyor. Halk isyan etmiş, her gün bir eylem, bir grev. Zengini fakiri, iş çevreleri, çalışanları “seçim” diyor, Anayasayı çiğneme pahasına onu da es geçiyor.

 

Böyle bir yapıya ne denir acaba?

 

Hükümet denmeyeceği kesin…

 

İktidar, hiç değil…

 

 

 

 

 

 

YERİN KULAĞI VAR

NEYİN GURURU:

Ersin Tatar, “tüm dünyaya siyasetimizi duyurmanın gururunu” yaşıyormuş. Evet, Kıbrıs Türkünü dünyadan izole ederek yalnızlığa terk etmekten, bizi yeniden uzlaşmaz taraf yapmaktan gurur duyuyorsan duy da biz duymuyoruz Sayın Tatar…

 

OLMADI CEMAL HOCA:

CTP’nin katılmayıp boykot ettiği, Kıbrıs konusundaki kapalı oturuma katılan TDP, “Yeri geldiğinde protesto edeceğiz, yeri geldiğinde de görüşlerimizi ve uyarılarımızı tutanaklara geçirerek tarihe not düşeceğiz” diyerek kendini savundu. Gerekçesi ne olursa olsun, TDP olarak o kapalı oturuma katılmanız hoş olmadı hocam. Kusura bakmayın ama, kapalı oturuma katılarak bile bile lades oldunuz bilesiniz… Muhalefete biçilen figüran rolünü reddetmenizi beklerdik. Reddetmediğiniz sürece, işlerini kolaylaştırıyorsunuz.

 

KIB-TEK NEREYE GİDİYOR:

Koltuğa oturduğu ilk günden beridir Kıb-Tek’te, “vurgun ve soygun” yapıldığını dillendiren ve bunu durduracağını söyleyen ancak, bugüne kadar olumlu tek bir adım atmayan Arıklı yönetimindeki kurum, grev ve eylemlerle her geçen gün daha da batağa saplanıyor. Kurumu beceriksiz ellere emanet eden, dün eleştirdiği ile bugün kola kola giden, ihalesiz alımlar yapan Arıklı’nın, bu saatten sonra kuruma verecek pek bir şeyi olduğunu sanmıyorum…

 

TARİHE KURGU YAPAMAZSIN:

Pespaye dizinin yöneticilerinden biri, dertlerinin “izletmek” olduğunu itiraf etmiş, yani ratinge kurban gitmişiz. Kolay bir mafyoz dizi çekseydi, daha çok izletirdi. Bir ülkenin tarihine, liderlerine kurgu yapmak ne demek? Belgesel olmadığını herkes biliyor. Ama tarihsel dönem filmlerini de biliyoruz Allaha şükür. Böyle filmlerde hem de hiç tanımadığın bir kültürün tarihini çarpıtamazsın, karakterlere olmayan zafiyetler yükleyemezsin. Hele de Kıbrıs Türkünün 11 yıl varoluş mücadelesini yok sayamazsın. Buna kimsenin hakkı yoktur. Ha illa da yaparsan, ben de bundan mana çıkarırım arkadaş…

 

İLKMİŞ:

Markette kolunda bileklikle görüntülenen kişi, ilk ihlalmiş. Müsteşar öyle dedi. Geçen gün denize girenler neydi acaba? Yüzmüşler de plaja gelmişler. Otelle halk plajının arası 50 metreden fazla, kimse üstünde bile durmadı. Ben geçen Cumartesi  Alsancak’ta nöbetçi eczane kuyruğunda, ayağında pandemi otelinin banyo terlikleriyle sırada bekleyen birini gördüm. Bilekleri görünmediğinden fotoğraf çekmedim. Bunun dışında her gün yeni bir ihlal kulağımıza geliyor. Durum korkutucu, çünkü yapılan izahlar  inandırıcı olmaktan uzak.

 

PCR HİZMETİ AYAKLARINA GÖTÜRÜLEN OTELLER DE VAR: 

Bir de anlamadığım, karantinaya girecek olanı görevliler gelip evden alıp götürüyor da PCR testine giderken sokağa mı salınıyorlar? Ne bu şimdi? Ama “bazı” mühim otellere PCR yapmak için bizzat ekipler geliyor. Özelden alınan hizmet de değil ha… O nasıl oluyor? Kimisine otelde, kimisi sıfır koruma halkın arasına? E hiç karantina yapmayın, daha iyi…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar