Geçen hafta: (Bölgemiz yeniden kurulurken Kıbrıs!) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Geçen hafta: (Bölgemiz yeniden kurulurken Kıbrıs!)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Geçen hafta gelecekte bizi de ilgilendirip bir yerlerden saracak olan Suriye ve Irak’taki gelişmeleri daha yakından izledik çünkü  artık açık seçik anlaşılmıştır ki   Suriye’den sonra Irak da bölünüyor!                                          Nitekim son haberlerden öğreniyoruz “Kerkük İl Meclisi Kerkük’teki kamu binalarına Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin bayrağının asılmasını kabul etti. Bu karara karşı çıkan Türkmenlerle Araplar toplantıya katılmayarak olayı protesto ettiler..

Ortadoğu parça körçe oluyor! Deaş’ın kelesi Rakka da geri alındıktan  sonra  artık bölgede yeni devletlerin kurulmasına gelecektir sıra.


Bu parçalanmaları becerenler  tabi ki Amerika ile Rusya. Olanları yarattığını zannettiği gül bahçesinden seyreeden Avrupa ise şimdilik temkinli, tutun ki “iki büyüğün”  işine karışmıyor! Yeter ki mülteci akınından azade olsun!

GÖRÜNEN ŞU: Eskiden karikatürlerin klasik konusuydu.  Büyükten küçüğe doğru artarda dizilen balıklar sonuna kadar açık ağızlarıyla  önlerindeki balığı  yarısına kadar yutarken anlardınız ki “büyük balık küçük balığı yutar!”

Adil değil ama yazık ki dünya bu gerçekle şekillenir! Ki Kıbrıs’taki Türk ve Rum halkları da kendi coğrafyalarında “azınlık çoğunluk” esasında alırlar  yerlerini! Bu nedenle de fasarya hiç bitmez çünkü “büyük balık esamesindeki Rum tarafı küçük balık Türk tarafını hemen her devrede yutmaya çalışır!”  Bu güne kadar başaramamışsa Türkiye’nin Türk halkının korumacılığını üstlenmesinden dolayıdır.                                                               Buna karşılık şimdilerde Ortadoğu’da izlediğimizce  “büyüklerin” de “büyükleri” olduğundan, bizi korumasına alan Türkiye mesela o bölgede “PKK’lı PYD’li teröristlerin  devlet olmaya hazırlanmalarının önüne geçemiyor!

KIBRIS’A DÖNERSEK.  İki halkı federatif bir sistemde  birleştirme fikri 1960’da İngiliz’e aitti.  İki halkın kavgasız gürültüsüz üniter bir sistemde adayı paylaşmalarına cevaz verirken “üçlü garantörlüğü” de anlaşmalara kattıydı ki kimse diğerine karşı parmağını bile oynatamasın! Veya Türkiye ile Yunanistan’ı adada karşı karşıya getirdi ki başları beladan kurtulmasın! Ki bu ikincisi oldu hep! Büyük balık esamesindeki  Rum tarafı her zaman azınlık gördüğü Türk tarafını saf dışına iterek ada egemenliğini Yunanistan’ın aidiyetine sokmaya çalıştı o günden beridir Kıbrıs’ı da kapsamına alan bir Türk Yunan ve Kıbrıs Türk halkı ile Rum halkı sürtüşmeleri devam ediyor!

Dün akşam Sn. Akıncı ile Anastasiadis  adına “sosyal” dedikleri bir yemekte buluştular. Ne konuştular bilmiyoruz ama bir süre önce Cyprus Mail’in yazdıklarına bakılırsa Anastasiadis müzakerelere devam etmek istemiyor. Daha önce de yazmıştım. Çünkü masaya Annan planından daha ileri kazanımlar elde  edeceği hayali ile oturdu ama aradığını bulamadı, üstelik bu kez Türkiye garantilerin yanı sıra AB’nin dört özgürlüğünü de istedi!

Yine de tekrarında yarar vardır. İki halk bu adada anlşamak zorundadır, bu nedenle müzakere kapıları her zaman açıktır.

 


 

     BEYİN GÖÇÜ TEHLİKESİ

Bir süre önce Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın  Türk Maarif Kolejindeki konferansında, süreçle ilgili açıklamaları yanı sıra “gençler gelecek belirsizliğinden kurtarılmalıdırlar” deyişini önemsediğim için söylemine bir mim koyduydum: Çünkü:

Uzun zaman olmalıdır,  geçmişte bu temenniyle karışık uyarı çok sık tekrarlanırdı.   Tabi Sn. Akıncı siyasi çözümsüzlükten kaynaklı “belirsizlikten” doğacak sorunları hatırlatmış da olsa   tanınmamışlıkla “dünya devleti” olamamanın dezavantajında, gençlerimizin önünün tıkalı olduğu bir gerçektir!

       Buna karşın artık  gençler için eğitimin son halkası durumuna gelen üniversiteler  ve sorunlarından da söz ediyoruz! Mesela  “belirsiz” denen o geleceklerde üniversitelerden mezun olduktan sonra gençliğin büyük korkusu olan  işsizlikle  rehabiliteyi de içeren sosyoekonomik sorunları vardır.

ÇÖZÜM OLURSA: Annan planı referandumu arifesinde  “evet” propagandasının şah damarında “çözüm olursa AB’ye üye olacağımız” söylemi yatıyordu! Ve analar babalar niçin “evet” diyeceklerinin nedenini,  “çocuklarımızın geleceği için” diyerek cevaplandırırlardı. Kısaca çözüm olursa “gençlere AB kapıları açılacaktı. Bugün yine ayni beklentiler vardır. Ancak bu tatlı umut  çözüm olasılığında  Kıbrıs Türk halkının  varlığını tehdit edebilecek rizikoları da taşımaktadır!

Nitekim Çözüm olsa bile Kuzey’in sosyoekonomik yönden kendi ayakları üzerinde durabilmesi için dört yılı aşkın süreye ihtiyaç olacakmış! Yani öyle, “bugün çözüm yarın refah ve saadet” yok!

Şimdi şu Eğitim sistemimize bakın ama: İlkokuldan ortaokula, ortadan liseye, liseden üniversiteye derken her yıl sürekli yüzlerce mezun fakat  işsiz   gençler  ordusu yaratıyoruz!   Çünkü on dört tane üniversite birbirleriyle rekabette hukuktan eczacılığa, tıptan bilgisayar mühendisliği ile veteriner bölümlerine kadar “yok yoktur” düsturunda, koyuyorlar öğrencileri bir kapıdan, dört yıl sonra al sana mezun!                                                       Ne KKTC’nin sosyoekonomik yapısına uygun bir eğitim öğretim planı ne kalite! Dahası bu mezunlardan bazıları da işsiz!   Dolayısıyla bu gençler de çözüm bekliyorlar fakat AB’e kaçmak için! Ki 1960 da Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda bozulan düzenleri nedeniyle yüzlerce Türk aile İngiltere’ye göç ettiydi! Bir çözüm olasılığı bu kez gençleri göç yollarına  düşürecektir iş, aş, hayat hakkı uğruna! Ki bunun adı da onca üniversite mezunlarımıza  karşın, “beyin göçü” olacaktır!


                 KISACA TAKILDIĞIM:        (FETÜS DAVASININ PARA KISMI!)

Geçen haftaya  “çok” önemli üç olay imza attı. Birisi Fetüs davasıydı. Bir kez daha anladık ki “para uğruna” doğmak üzere olan bebek bile doktorun değil ancak bir celladın eline  yakışacak neşterle annesinin karnından kopartılabilirmiş!

2.OLAY: Kanser haftası başladı. Ki KKTC’de 4 bin 400 kanser hastası izlemede, 524 hastaya  da kemoterapi uygulanmakta. Nüfusumuza göre büyük sayı. İnsanın öleceğini bilerek yaşaması korkunç bir yıkım olmalıdır. Bu nedenle kanser teşhisi konmuş hastalara “gülüp eğlenmelerini, stresten kaçınırken morallerini hep yüksek tutmalarını öğütlerler. Dolayısıyle anlarsınız ki Kanserin bir nedeni de işte o iş güç baskısı ile yaşam zorluklarından kaynaklanan sıkıntılardır! Doğrusu ya KKTC bu yönü ile tam da kanserliktir sadece trafiği ile  çevre pisliği, çarpık yapılaşmasıyla bitmeyen döviz vurgunları yetip de artmaktır!  insanı kanser yapmaya birebirdir! (Diğer  olayı da yarına aktarıyorum.)

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar