ERTESİ GÜNÜN HESAPLARI YİNE YAPILMAZSA... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

ERTESİ GÜNÜN HESAPLARI YİNE YAPILMAZSA…

Cumhurbaşkanı Akıncı, üstü üste bir kaç kezdir, “bu son şanstır, bu kez de çözüm olmazsa, ada kalıcı olarak bölünür” demekte…
Ancak uslubu sanki “haberiniz olsun, benden duymayın ama” gibilerinden. Yani soyut. Net değil.
Neden böyle düşünüyorum, onu da söyleyeyim. Sayın Akıncı bunu ortaya koyarken, nedenlerini söylemiyor…
“Eğer yine bir başarısızlık söz konusu olursa, bu kalıcı bölünmeye doğru gider diye düşünüyorum. Bizden sonraki kuşaklar ayrılığa doğru meyil ediyor” diyor da, neye dayanarak söylüyor bunu?
Bence inandırıcı olmak için öncelikle, ciddiyetini ortaya koymak lazım. Yani, Kıbrıs Türk halkının iradesinden söz etmek. Kanıtlarıyla, kamuoyu yolamalarıyla…
Ki, bana kalırsa, durum oraya gidiyor da, ortada masaya konacak veri yok.
Kıbrıs Türkü diğer adayları bir yana bırakarak, Akıncı’yı çözümcü olduğu için seçti. Bu tamam. Ama o günden bugüne derelerin altından çok sular aktı. Hem de daha önceki denemelerden de hızlı aktı bu sular. Yeni süreç başladığı andan itibaren, vatandaş, özellikle de mülkiyet konusundaki gelişmelere bakarak, önce kararsızlığa, sonra da umutsuzluğa düştü. İbre yerinden oynadı. İşte bunun ciddi verilerinin ortaya çıkarılması gerek.
Bu, işin Kıbrıs Türk halkının iradesiyle ilgili yönü…
İkincisi; madem yılların çözümcüsü Sayın Akıncı da bunun bir son şans olduğunu görebiliyor, ya peki ondan sonrası..?
Bu konuda ben de Cumhurbaşkanı’na katılıyorum. Bir halkı elli yıl masalarda oyalarsınız, kapılarda bekletirsiniz, iradesini ortaya koymasını istersiniz, o da koyar. 2004’de koydu, açıkta kaldı. Şimdi bir kez daha sandığa gider yine “evet” der ve karşı taraftan “hayır” çıkarsa? Artık çözüm falan lafı edemezsiniz buralarda. İnandırıcı olmaz. Nasıl ki, 2004 referandumundan sonra yeninden masaya oturabilmek için 4 yıl geçmişti…
Geçen yıllar kayıptır. Tabii bizim için. O halde, ertesi günün hesapları da yapılmalı bence. Sayın Akıncı’nın yapması gereken de budur. Muhataplarıyla, özellikle de uluslararası aktörlerle, böyle bir durumda Kıbrıs Türkü’nün statüsünün ne olacağını da ele almalıdır.
Daha önce de yazmıştım; gazeteci Ahmet Sever’in anılarında okumuştuk; dönemin Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal, “Herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşündük ama bir yanlışımız oldu. Rumlar Planı reddederse KKTC’nin statüsü ne olacaktı? İşte bunu öngöremedik” diyordu.
Öngörmek ve kayıt altına aldırmak. Benim kastım bu.
Masada her şey lay lay lom değil. Verilen tavizler var, hatta garantiler konusu bile görüşme masasına geliyor. Anastasiadis, halkına ‘evet’ dedirtebilmek için daha fazlasını istediğini söylüyor.
Hepsine eyvallah da, ya sonra..?
Durmadan, çözümün iyi tarafları konuşuluyor… Peki ya yeni bir yol kazasında ne olacak? Aynen 11 yıl önce olduğu gibi, bu defa da bunu konuşan yok.
Yabancılar olaya, “ortada fiili olarak zaten bölünmüşlük var, devam eder gider” şeklinde bakıyor. Hatta Rumların bile artık o noktada olduğunu sanıyorum. Kuzey’e “statükonun kurbanları” olarak bakıyorlar ve umurları bile değil…
Kısaca, bizi yakan, geleceğimizi karartan ve her türlü açıdan insan hakkları ihlali olan bu belirsizliğin, ne yazık ki, bizden başka kimseyi rahatsız ettiği yok.
İşte Sayın Akıncı’nın, “son şans” sözünün içini doldurarak, konunun gündeme alınmasını da sağlaması gerek diyorum. Kıbrıs Türkü artık bu belirsizliği yaşayamaz. Bir anlaşmaya ‘Evet’ diyebiliriz, ancak anlaşma olmadığında ne olacağını da bilmek istiyoruz. Konuştuğum bir çok insan, hatta referandumda “evet” diyenler dahi, aynı sonuç çıkarsa ne olacağını bilmek istiyor.  Hatta, bizim taraftan “hayır” çıksa bile, bunun ertesi gününün de konuşulmasını talep edenler var. Doğrudur, bu da bir iradedir, o da saygı gerektirir.
Eğer bu defa da aynen 2004’deki gibi, ertesi gün ne olacağını bilmeden bir referanduma gidilirse, şimdiden şuraya yazıyorum, bizim tarafta “hayır” oranı, tahminlerin üstünde çıkacak. O da kesin…

 


YERİN KULAĞI VAR
HEP VERİYORUZ:

Cumhurbaşkanı Akıncı, “Uzlaşma olacaksa hem alma hem verme olacak” diyor da, bugüne kadar duyduklarımız, okuduklarımız doğru ise, sanki de biz hep “veren” tarafmışız gibi geliyor bana. Verelim vermesine de, biraz da alalım.  Ancak henüz, pek birşey aldığımızı duyamadık…

50 YILDIR AYNI TERANE:
BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide, “Kıbrıs konusunda uzun zamandır barışa hiç bu kadar yaklaşılmadı” yorumunda bulundu. Kusura bakmasın ama, bizdeki görüntü, bunun tam tersini söylüyor. Özellikle de son yapılan açıklamalar, yayınlanan belgeler, yaklaşmayı değil, ayrışmayı tetikliyor. Böylesi bir ortamda Eide, neye dayanarak barışa yaklaştığımızı söylüyor anlamıyorum…

32 MİLYON EURO’CUK:
AB Komisyonu, KKTC’ye 32 milyon euro’luk mali desteği onaylamış. Kaynak, çevre konuları, süt sektörünün AB piyasalarına hazırlanması, çözüm sonrası için, AB kanunlarına hazırlık gibi projeler için ayrılmış. Çerez parası… 2006’dan bugüne verilen yardımın toplamı da, 400 milyon euro olmuş. Kıbrıs’ın Kuzey’i, buranın ekonomisi, insanları umurlarında değil, mühim olan AB’ye hazırlanmak. Peki ya anlaşma sağlanamazsa, bunun için de bir fikirleri var mı? Ya da acaba biz bunu kendilerine sorduk mu?

GÖZDEN KAÇANLAR:
Özdemir Tokel’in,  “ne pahasına olursa olsun, Türk tarafı evet diyecek algısı var” yorumuna katılmamak elde değil. Tek dertleri, Rumları “evet”e döndürmek olanlar, Kuzey’deki tehlikeyi pek kavrayamadılar anlaşılan. Rumlara “evet” dedirtme telaşına düşenler, sessiz tepkileri gözden kaçırıyorlar gibi geliyor bana…

REDDEDERSE NE OLACAK:
İçişleri Bakanı Asım Akansoy, bataktaki Yenierenköy Belediyesi’nin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması için, çalışan sayısının azaltılmayacağı, ancak maaş indirimi içeren bir plan sunduklarını söylüyor. Önerinin  belediye ve sendika tarafından nasıl karşılandığını da, öneri ‘reddedilirse’ ne olacağını da bilmiyoruz. Devletin bundan sonrası için elinde bir yetki yok. Yasal boşluk var diye, her başkan kafasına göre belediyeyi batıracak, devlet de seyredecek. Lefkoşa rezaleti, göz göre göre başka belediyelerde de sırayla yaşanmaya başladı ve kimse de bir şey yapamıyor. Asıl buna son vermek gerekiyor. Böyle durumlarda, yetkiyi devralacak bir otorite olmalı. Çıksın ve kayyum mu atar, seçim mi yapar, yargıya mı gider ne gerekirse yapsın. Bunun için yasal düzenleme yapılsın. Zararın neresinden dönülürse kardır… 

DEMOKRATİK PAYLAŞIM:
DAÜ’yü “demokratik ve Özerk” bir üniversiteye dönüştüreceği iddiasıyle gelenler, bu sözlerini, üniversiteye el altından istihdam yaparak yerine getiriyorlarmış. Hele de bu istihdamlar, bir senden, bir benden kuralına uygun olarak yapılıyorsa, bundan ala demokrasi mi olur..?

ZİRVEDEKİLER
Ahmet Sözen: Akademisyen Sözen, "Kıbrıs’ta bir barıştan çok, bir çözüme veya kapsamlı bir anlaşmaya doğru yol alınıyor. İki lider çözüme doğru gidiyorlar ama, maalesef toplumları yeteri kadar hazırlayarak gitmiyorlar…" diyor. Benim de derdim bu. Anayasa değişikliği referandumu gibi bir tepkiyle karşılaşmak imkansız değil.

DİPTEKİLER
Sokaklar Kriminallerle Dolmuş: Asla ırkçı değilim, beni tanıyanlar da öyle olmadığımı bilirler. Ama bakın bir tek günde 3 haber. Vietnamlı, Pakistanlıyı bıçakladı; bir Rus kadın ölü bulundu, vahşeti yapanın Rus olan kocası olduğu tahmin ediliyor; Lapta’da 320 bin liralık soygun, faili Rüstem Kataliev… Bu insanlar kimdir, bu ülkede ne aramaktadırlar, sınır kapılarımız bu kadar mı gevşektir. Muhaceretimiz, polisimiz potansiyel suçlu olabilecek bu insanlar hakkında herhangi bir belge bilgi talep etmekte midir? Yoksa bu insanlar buraya gelince mi kriminal olmaktadırlar. Irkçı değiliz tamam da, tedbirimizi de alalım bir zahmet. Zira kültürünü hiç bilmediğimiz yabancı nüfus alabildiğine artıyor…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar