Cumhurbaşkanı Erdoğan Azerbaycan dönüşü uçaktaki gazetecilerin sorularını cevaplandırırken son günlerde Türkiye’nin KKTC’de hava ve deniz üsleri kuracağı haberlerine ilişkin soruya şu açıklamayı yaptı.
“KKTC’de üs diye bir sorunumuz yok. Niye? Bizim topraklarımızdan oraya ulaşmak dakikalarla konuşulacak bir olay. Ama Yunanistan’ın oraya öyle bir yakınlığı yok. Dolayısıyle bizim orada üs kurma ihtiyacımız yok… Bu açıdan ihtiyaç duyacak olursak üs de kurabiliriz. Oradaki varlığımız önemli. Araç gereç konusunda da güçlü olmak durumundayız. (Askeri…) Yok efendim neymiş asker sayımızı azaltmalıymışız. Kusura bakmasınlar. Biz orada asker sayımızı azaltmayacağız arttıracağız..”
Erdoğan devamla Annan planı referandumuna da değinerek Rum tarafının “hayır,” Türk tarafının “evet” demesine karşın (her zamanki serzenişi ile) Rumları AB’ye aldıklarını bizi dışta bıraktıklarını tekrarladı..
ŞİMDİ “e ne var bu açıklamada” demek mümkün.
Bu soruyu cevaplamak için sadece Kıbrıs ve dış politikasını değil, Erdoğan’ın Ortadoğu’daki önemli rolünü de dikkate almak gerekir. Şöyle ki sırf “muktedir Türkiye” imajı uğruna bir evangelis papazı Amerika’ya iade etmeyerek, seksen milyonluk Türkiye’yi döviz krizine sokmayı göze alacak kadar!
BİR diğer konu da şudur: Erdoğan belki uçaktaki samimi ortam nedeniyle olmalı Kıbrıs’la ilgili konuşmasında KKTC ile TC’i bütünleştirerek hep “biz” dedi!
Nitekim “Gerekirse askerimizi arttırırız” yada üsler konusunda “gerekeni yaparım” derken, kararlılığını ortaya koydu..
ÇIKARDIĞIM sonuç şudur: Tabi ki Erdoğan’ın bu son konuşmasından hissemize düşeni biz de alacağız. Fakat Rum tarafı bir defa değil; bundan sonra “Türkiye’siz bir Kıbrıs çözümü beklemenin mümkün olmadığını, adadan askerin gitmeyeceğini” bin defa düşünmelidir..
Ve bilmelidir: Müzakere masasında her zaman Türkiye olacaktır..
Ha “bizimkiler” mi? Adadaki Türkiye’yi dışlamak için çok uğraştılar! Geriye kalan tek çareleri “isyan etmeleri!” Bakalım bir gün bunu da yapacaklar mı? **********
KKTC’NİN TROYKASI!
Dün okullar açıldı. Üniversiteler de resmen tedrislerine başladıklarında 1974’den beridir uğraşa didine, yıka yapa oluşturduğumuz bir “trafik labirenti” içinde mangos olup kalırken, nasıl hareket “edemeyeceğimizi” hep beraber göreceğiz!
…Şimdilerde inşaat sektörü mayna etmiş olsa da “çarpık yapılaşmayı” görmezden gelemeyiz..
Ve ekliyorum: Birbirlerini tamamlayan bu iki sorun “çevre pisliğini” de yanına alarak KKTC’nin troykası oldular! Üstelik artık geri dönüş de yok! Olan oldu!
BUNA karşın şaşıyorum: On altı üniversite sahibi olacak, en zor günlerinde bile kendi ulusal hava yolunu kuracak, sahillere dizi dizi kumarhaneli lüks oteller konduracak… Bu toplum nasıl olur da bu kadar pejmürde ve derbeder bir alt yapının, plansızlığın kurbanı olur?
“Devletin beceriksizliği ile özel sektörün becerisi” yargısına da varamıyorum çünkü devlet damgalı vakıf üniversitelerimiz de vardır, hava yollarımız da vardı.. Ve çarpık da olsalar yollarımız da vardır.. Öyleyse?
DEVLETİ kandırdılar!.. Bir zamanlar dilime pelesenk olmuşluğuyla hep “mütegallibeden” söz ederdim. Devletin varlığına gasp ve kast edenlerden yani! Hani şu arazi kapatanlar.. Ganimet dönemlerinde deveyi hörgücüyle götürenler.. Devletin sanayi holdinglerinin dibini bulana kadar soyup soğana çevirenler.. Kıyıları yağmalarlarken, dağları oyup yerle yeksan edenler… Fakat:
NE yapmışlarsa devletin kanunlarına, hükümetlerimize, siyasi partilerimize karşın yapmışlardır! Tabi “yapmaları” gerekenleri de “yapmayarak!”
Devletin ensesinden şişinip palazlandılar ama karşılığında vergi de dahil hiçbir şeycikler vermediler! “Bir gün bu vatanı çocuklarımıza bırakacağız, bari derli toplu, bayındır refah istikrarlı bırakalım” diye düşünmediler!
Ki şimdilerin genç insanları, işte o dünün çocuklarıdır ki bu ülkenin korkunç trafik keşmekeşi ile pislik deryası içinde yaşamak zorundadırlar!
…SİYASİ iktidar partileri yıllarca “mütegallibe” yetiştirdiler! Kimseyi rencide etmek hakkımız yok fakat hep devletten aldılar, tırnak kadarını vermediler! Bozuk düzeni değiştireceksek, önce, işte bu “devlet-mütegallibe” ilişkilerinden başlamak gerekecek! Erhürman hükümeti sıkıntıdadır ama toplumu neşterlemek, irinlerini akıtmak zamanı çoktan geldi geçiyor! **********
KISACA TAKILDIĞIM: (DOMATES FACİASI!) Üretici ne zaman haklıdır! En az kendisi kadar ürettiğini satın alan tüketicinin de imalatçının da çarşı pazarın da memnun olduğu zaman!
Yoksa ne tek başına hayvancıyı memnun etmek yeterlidir ne tek başına üretici ile imalatçıyı.. Tüm çalışan, üreten kesimlerin memnuniyetidir “istikrar” dedikleri..
Nitekim her yıl olduğu gibi “domates” yine karşımızda ve yine sorun! Üreticiler TC’den ithal edilen domatese kızıyorlar!
Tüketiciler ise yerli ürün domatesin hem pahasından hem kalitesizliğinden şikâyetçi!
Bu domates filmi öteki bazı ürünleri de yanına alarak her yıl tekrar oynatılıyor! “Fakat kimse çıkıp da “e kardeşim ama bu domatesler satın alınamayacak (sıcaklar vurmuş) hastalıklı! Satın alınsa TC domatesine göre bile pahalı! Artı soğutucularda bekletiliyor, tezgâhlara çıkarıldıkları anda eriyip akıyorlar” diyemiyor!”
Hayır, ille de bu domates (!) zorla satılacak sattırılacak! İllallah gayrı!