Herkesin kafasına göre takılması, hiçbir kritere bağlı olmadan yorum yapması, sosyal medyanın yapısı gereği.
Başladığı günden bu yana sırasında rahatsızlık veren, hakarete varan, doğruyla yanlışın ya da yalanın ayırt edilemediği bir mecra.
Ama böylesi kriz günlerinde hele de insanlar eve kapanınca, yorumlar çoğu kez toplumsal baskıya dönüştü.
İşte tam da bu noktada, doğruyu yanlıştan ayırmamızı engelleyen eksiklerimiz de olduğunu gördük.
Birincisi güven eksikliği…
Ülke siyasetinin en belirgin iki özelliği, partizanlık ve sorun çözme kabiliyeti.
Toplum buna alışık, dolayısıyla derhal her şeye tepki verdi.
Bu ortamı besleyen de uzman görüşlerine uymayan icraatlar oldu…
Bakmayın siz şimdi yayınlanan resmi duyuruların altındaki “Başbakanlık Kriz Masası” ibaresine. Ne zaman kuruldu, içinde kim var, kimse bilmiyor. Çünkü ilan edilmedi…
İkincisi, doğru zamanlarda doğru bilgilendirme eksikliği.
İnsanlar her türlü uzman görüşünü internetten okuma imkanına sahipken, maalesef kendilerini koruması gereken devlet aygıtından gelecek bilgileri sadece siyasilerden almak zorunda kaldı. Madem bir kriz masası vardı, neden halkı uzmanlar bilgilendirmedi? Ekranda bir hekim, bir ekonomi uzmanı, bir çalışma uzmanı, bir ulaştırmacı, bir polis, ya da en azından bir müsteşar görsek, emin olun tepkiler bu kadar olmayacaktı.
Dedik ya, herkes sürekli uzman görüşlerini okuyor. Baktılar ki, o uzmanların söyledikleri, zaman zaman alınan kararlara uymuyor, ver yansın.
Başta Olağanüstü Durum olmak üzere tavsiyeler ya kaale alınmadı, ya da geç kalındı.
Alınan bazı kararlar, 24 saat geçmeden değiştirildi, ya öne alındı, ya kısıtlandı, ya genişletildi…
Her neyse, ama bu arada sosyal medya, kurumsal medyayla doğal iş birliği sonucu ciddi bir baskı grubu haline geldi. Tam bir denetim ve kamu görevi bence.
Siyasiler rahatsız oldular, basının önüne her çıkışlarında eleştirilerden bahsettiler.
Demek ki, doğrusu yapıldı.
Toplum kendi kendini de yönetimi de doğrudan denetler hale geldi.
Kararların değiştirilmesi, önlemlerin öne alınması, kimin karantinaya alınacağı, sınırların kime açık olacağı, karantinadaki otellerin durumu v.s konularda başarı sosyal medya ve basın iş birliğinindir.
Onun için eğri gemi doğru sefer diyorum ben buna. Siyasiler ne kadar kızarsa kızsın, demokrasinin en üst derecede idareyi yönlendirdiği bir mekanizma oluştu.
Çok da iyi oldu. Aynen devam….
YERİN KULAĞI VAR
KARAR GÜNÜ:
KKTC Meclisi, 26 Nisan’da yapılması gereken cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, ülkede yaşanan anormal durum nedeniyle ertelenmesini görüşmek üzere bugün olağanüstü toplanıyor. Genel kanı, seçimlerin 6 ay ertelenmesi yönünde. Eğer bu yönde bir karar üretilirse seçim, Ekim ayında yapılacak. Asıl merak edilen, aradaki sürecin nasıl götürüleceği.
EKONOMİDE DAHA BİR ŞEY YOK:
Sayı artsa da virüsün kontrol altına alınması için iyi bir mesafe alındı. Umarız diğer ülkelerdeki gibi kümülatif artışlar yaşamayız. Şimdi akıllarda daha çok ekonomik durum var. Ancak, dün de yazdığımız gibi, bunda da yap-bozlar yaşanacak gibi görünüyor. Oysa yakında bir sokum ekmeğe muhtaç kalacak insanların sayısı artacak. İşten durdurmalar başladı. Ellerinde ekonomik konularda kullanmak üzere Yasa Gücünde Kararname yetkisi var. En azından ne yapacaklarına bir an önce karar verip başlasalar…
AİLELERİ TARAFINDAN ALINAN YOLCULAR İDDİASI:
Dedik ya, sosyal medya yanıltıcı olabiliyor. Ancak, havaalanında araçlarıyla çocuklarını alanları, Havaş otobüsü bekleyenleri gözleriyle görenler var. Haydi Sivil Havacılık Müdürü’nün kızı olayını geçiştirdiniz, ama ya bu iddialar? Alınan tedbirler, bu yönde tek bir örneğin bile yaşanmamasını gerektirir. Vatandaşın eleştirilerinden şikayetçiyseniz, bu eleştirilerin gelmemesini de sağlayacaksınız. Denetim, denetim…
YA SÖZLEŞME?:
Mapfree sigorta uzun uzun açıklama yapmış, hastanede yanan bölümleri tamir ediyorlarmış, boyuyorlarmış. Sözleşme böyle miydi? Hasarın karşılanması, devletin de aldığı parayla bunu ihale ederek yapması gerekmez miydi? Bu birinci tuhaflık. İkincisi, o uzun açıklamada yanan ekipmanla ilgili tek bir kelime yok. O cihazlar, döşeme-demirbaş ne olacak? Konuyla ilgili Bakanlığın açıklama yapması gerekirken, sigorta yanlış işler yapıyor, yetmiyor bir de bunun reklamını yapıyor…
SEVİNELİM Mİ YANİ:
İlgili bakan çıkıp, ” 20 vakanın ikisi KKTC vatandaşı geri kalan 18’nin ise hepsi Alman” diyor… Peki o Almanların karantinaya alınana kadar temas ettiği insanların kimler olduğunu biliyor muyuz? Kendi insanımızın ikisi dışında hastalığa bulaşmaması tabi ki sevindirici ancak, 5 Mart’tan beridir ülkemizde olan ve ilk olarak 8 Mart’ta tanı konulan Alman kafilenin 3 günlük sürede nerelerde ve kimlerle temas ettiklerinin araştırılması gerekir. Önümüzdeki günlerde hastalık konusunda yeni patlamalar olursa hiç şaşırmayın…
STRES VE YORGUNLUK:
Sağlık Bakanı Dr. Ali Pilli, hipertansiyona bağlı şikayeti nedeniyle Lefkoşa Kolan hastanesinde gözlem altına alındı ve anjiyo yapıldı. Öncelikle sayın balkan çok büyük geçmiş olsun diyorum, kolay değil bu kadar gündür yaşanan stres, sıkıntı ve yorgunluğun sonucudur herhalde. Kolan hastanesinde gözlem altına alındığına göre, Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun son yangında ciddi hasar gören kardiyoloji bölümü henüz hazır değil herhalde…
ZİRVEDEKİLER
Tümay Tuğyan: “Çocukların bir kısmı Larnaka ve Baf, bir kısmı ise Ercan üzerinden adaya döndü…. 8 yıla yakın bir süre Birleşik Krallık’ta yaşamış ve bu süre zarfında ülkenin sağlık sistemi ve de sağlık anlayışıyla defalarca muhatap olmuş biri olarak, rahatlıkla söyleyebilirim ki ülke virüsle, kendi geleneksel sağlık anlayışıyla son derece tutarlılık gösteren bir yöntemle ‘dans’ ediyor. Yani çocuklarınızın şu anda aldığı risk, orada yaşadıkları sürece diğer olası hastalıklar konusunda alıyor oldukları risklerden çok da yüksek değil”.
DİPTEKİLER
Fİleleftheros: Gazete, güney Kıbrıs’ın en çok satan gazetesi… Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Avrupa Komisyonu’na gönderdiği bilgilendirme mektuplarını okuyucularına “Pandemi Sürecinde Tanınmayı Sağlamaya Çalışıyor…” yorumuyla aktardı. Bu nasıl bir faşistlik, nasıl bir düşmanlık, kelimeler izah edemez. Öylesine gözleri dönmüş ki, ne insanlık var ne basın ahlakı. Yuh olsun size…
