DÜN AKŞAMDAN BUGÜNKÜ SABAHA. İŞTE BİR YENİ YIL DAHA… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

DÜN AKŞAMDAN BUGÜNKÜ SABAHA. İŞTE BİR YENİ YIL DAHA…

Bu sabah nasıl kalktınız bilemem… Mesela: Dün akşamınız çok mu güzel geçti? Yiyip içip eğlendiniz mi? Hatta az biraz “kaçırdınız” mı ki başınız ağrımakta!           
Yoksa canınız mı sıkıldıydı? Gittiğiniz şu eğlence mekanında onca yiyip içmeler, hobbala hobbala oynamalar derken öderken hesabı, hala içiniz mi yanmakta bu sabah? Veya bir hastanız mı vardı? Hasta olan sizdiniz belki! Yiyip içemeyecek kadar dardaydınız belki de! Belki de televizyondan öte yoktu bir başka eğlenceniz! Fukara sofranızı paylaşırken ailenizle, “nasıl kurtaracağım” karalarında, yarını düşünüyordunuz belki de!          
Yoksa siz ailenizden uzakta mıydınız? Yahut gül dudaklı sevgiliniz mi vardı gözlerinizde? Kulaklarınızda mıydı hala mırıltıları? Heyecanla çarpan yüreğinizi mi ısıtıyordu sıcaklığı… Görevde olmak zorunluluğunda falan yahut filan iş yerinde miydiniz yoksa? Herkesler eğlenirlerken yoksa yollarda bellerde mi yoruluyordunuz mecburiyetten! Yoksa dini inançlarınıza uymadığından umurunuzda bile olmadıydı yeni yıl! Dolayısıyla her zamanki gibi olağandı akşamınız…         
Belki yas tutuyordunuz! Bir yakınınız öldüydü, bir sevdiğiniz… Eğlenmek ne kelime, üzüntüden ölecek gibiydiniz siz de… Veya artık kemale erdiniz. Hazırlanırken o çok uzun yolculuğa biliyordunuz ki dönmeyeceksiniz artık geri bir daha! Bu nedenle mi geçen her yılla birlikte daha bir korku sarıyor yüreğinizi…
Yahut ülke dışında bir ülkede miydiniz? Orada mı geçirdiniz yeni yılınızı? Veya çok çok uzaklardaydınız, hasretlik çekiyordunuz ölürcesine…
Nasıl geçirdinizse “sizindi geçirdiğiniz akşamınız.” Sizin olanı yaşadınız. İyisi güzeli, kötüsü çirkini, sağlıklısı hastalıklısı, gülüşü üzüntüsü, yemesi içmesi, aç kalması ile…
Ne olursanız olun ama: Yeni bir yıla girerken inanıyorum ki tüm insanlar, hep “daha güzel günleri” çağırdılar… Daha iyi hayatları, daha çok paraları, daha fazla başarıları, hep istikrarı, daha çok yaşam sevincini dilediler…
Hatta “çok daha iyi yaşayalım” dediler kendi kendilerine.. Ve kimseler duymadan fısıldadılar: “İnşallah kabul görür dualarımız.”
Hristiyan, Müslüman, Musevi, Budist… Hiç fark etmez… İnsan insandır…
Diyeceğiz de nasıl anlatsak ki “insan kardeşlerimize bunu!” Anastasiadis’e, Rum liderlerine, Hrisostomos’a… Nasıl anlatsak ki “vallahi düşmanları değiliz bu adada…” Üstelik korkuyorsak eğer geleceklerden, bizi korkuttuklarındandır… Kendi bölgemizde mutlak güvence istiyorsak, işte o “insanlıklarını” göremediğimizdendir!
Biz esir insanlar olmayı değil, özgürce kanat açıp uçmak istiyoruz adamızın masmavi semalarında…
UYANDIK Kİ YENİ BİR YIL GELMİŞ. Hemen her fıkrayı maydanoz gibi kıyarak Hoca’ya mal ederiz ya. Tutun ki Hoca Nasrettin’di.
“Öldüğümde demiş yazın mezar taşıma: Otuz yıl yaşadı.” “Aman Hoca efendi demişler. Senin şu andaki yaşın zaten yetmişlerde, nasıl yazarız otuzlarda diye?” “Ben demiş Hoca, yaşadığım yılları söyledim size. Saymadım ötekileri çünkü yaşayamadımdı” demiş…
Geriye dönüp baktıkta anlıyoruz: Nice yıllar geçmiş hayatımızdan. Fakat ne kadar zordur şöyle gönül dolusu ferahlıkta sayıvermek güzellerini! “Aman ne kadar güzeldi” dediklerimizi! Beş on yılı geçmez mi diyelim!
Bu adada yaşamanın “kadarası” olmalıdır. Oysa bir yandan da güzellik tanrıçası “Afrodit”in adasıdır Kıbrıs adası Yahut dünya peygamberi Hz. Muhammet’in halası Hala Sultan’ın gömülü olduğu kutsal adadır… Hz. İsa’nın havarileri St. Barnabas’ların, Apostolos Andreas’ların adasıdır… Yahut Osmanlı’nın ilk Paris Elçisi 28 Çelebi Mehmet’in gömülü olduğu adadır. Namık Kemal’in sürgün hayatı yaşadığı adadır… Othello ile Dezdomona’nın büyük aşklarının adasıdır…
Kendi “Küçük” ama adı “büyük” adadır Kıbrıs… O kadar büyüktür ki yedi düvelin ülkesinin toplandığı BM’ler 1960’lardan beridir bir çözüm elbisesi giydiremedi bu adaya! Hala model çizip model bozmakta… Sekiz BM’ler Genel sekreteri yedi bu ada!
Dün akşam da tüm çözüm umutlarını yiyerek çekip gitti 2013… Allah kerim 2014’e… Yeni yılınız kutlu olsun. Sağlık ve afiyetlerle…          
**********                 
MADEM YÜZME BİLMİYORSUNUZ NEDEN KAVAĞA ÇIKARSINIZ?
“Politik başarı” ancak politikacının becerisi kadardır. Kim yapmasını iyi becerirse o kadar iyi “politikacı” olur!
Bu nedenle KKTC’de iyi politikacı yoktur! Niçin olmadığının son ispatı “Koalisyon hükümetini” oluşturan “politikacıların” UBP döneminde “geçici” olarak istihdam edilen 366 kişinin Aralık ayı sonu itibarı ile Başbakan ve CTP Başkanı Yorgancıoğlu’nun “partime ve halkıma sözüm vardır” gerekçesiyle bu insanları işten durdurmak istemesi nedeniyle, DP’li Serdar Denktaş tarafından “veto” edilmesi ve geri adım atmak zorunda kalması olayıdır…
CTP Kurultayı’ndan hemen sonra girişimi başlatılan bu olay kuvveden fiile geçtikte hem koalisyon hükümeti hem de toplum kademelerinde büyük tartışmalara neden olmuştur. Çünkü:
BİR: “Koalisyon hükümetlerinde” hükümeti oluşturan siyasi partilerin, böylesi sorunları hükümetin devamlılığı açısından kendi içlerinde çözmek zorunda oldukları gerçeğine karşın, “politika acemiliğinden” dolayı halka yansıtmışlar, halkı ayağa dikerek “yoksa “yeni bir Hükümet krizi ile mi karşı karşıyayız” dedirterek yürekleri hoplatmışlardır!
İKİ: Geçmişte seçimlerde oy potansiyelini artırmak için bu tip “aş iş” olaylarını istismar ederek geçici istihdamların hemen iktidara gelen her parti tarafından yapıldığı “yanlış” ortalarda salınırken; koalisyonu oluşturan iki parti soruna köklü çözüm bulmak aklını değil, aynen geçmişte olagelen o popülist tutumların devamında, “yanlışa” yanlış katarak 366 geçicinin ensesinden siyasi prim yapma yolunu seçmişlerdir!
ÜÇ: Yorgancıoğlu’lu CTP-BG kanadı tamamen İrsen Küçük’lü UBP’inin yanlış tasarrufu sonuncunda “geçici” olarak istihdam edilen insanları “bundan sonra geçici istihdamlar katiyen” olmayacaktır kanununun hükmünde kapı önüne koymak isterken, “olayın insanı ve ahlaki boyutunu hiç dikkate almayarak ‘ben yaparım olur’ diktatöryası tavrı” sergilemiştir…
DÖRT: Başbakan Yardımcısı S. Denktaş ise gücünü “kanunlarla reformcu anlayışlardan” değil, popülizmden aldığı apaçık ortada olan ucuz politikası ile “eğer bu geçiciler durdurulursa hükümet bozulur” yollarındaki çıkışları ile yanlışa yeni bir yanlış daha eklemiştir…           
BEŞ: Tüm bu gelişmeler kısa zaman dilimi içinde gerçekleşirken, akıl ile mantığın, politika ile becerinin iki koalisyon ortağı arasında hakim unsurlar olarak sorunu çözmesi beklenirken, olay halka mal edilmiş, “hükümeti bunlar da götüremiyorlar” imajı yaratılmıştır…
ALTI: Ve yine medyanın ve halk tepkisinin sonucunda “yanlıştan” dönmek zorunda kalan “ortaklar” ta başlarda usulet ve suhuletle almaları gereken kararı, toplumu hop kaldırıp hop oturttuktan sonra almak zorunda kalmışlardır…
YEDİ: (Tüm yukarıdakileri toplayalım ve bir senteze varalım: Koalisyon ortakları ispat etmişlerdir ki “ne politika yapmak kolaydır dolayısıyla ne de ‘politikacı’ olmak kolaydır! Tutun ki insana ‘mademki yüzme bilmiyordun neden kavağa çıktın’ dedirtircesine!”
KISACA: Başında alınması gereken karar sonunda alındı… Meğer sorunu çözmek Kristof Kolomp’un yumurtası kadar basitmiş. Şöyle ki “artık geçiciciliği lağvettik, fakat size bir iltimasta bulunuyor, kadrolanmanız için sınav hakkı tanıyoruz…” diyerek…
Eğer “artık adama göre iş uydurmaktan” vazgeçilecekse işte yol yöntem… Başka çaresi de yoktur…
Buna karşın şunu anladık ama: Demek ki bu ülkede bütün istikrarsızlıkların sorumlusu, “politikacı” etiketine karşın “politika becerisinden yoksunlukmuş!” Zaten öteden beri söyleriz. Bizde “politikacılığın” bir yarısının adı “fantaziyadır!” Dolayısıyla ikisi yan yana geldiğinde “fantastik politikacıyı” işaretlemektedir…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar