DEVLET OLMANIN ZORLUKLARI! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

DEVLET OLMANIN ZORLUKLARI!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Uzun yıllar kendimize “cemaat” dedik. Aslında bu yakıştırma İngiliz sömürge valilerinin nitelemesiydi. “Ki adada Rum ve Türk olmak üzere iki “cemaat” vardı!”1974’e kadar da “cemaat” esamesinde kaldıktı. Sonrasında iki bölgelilik ve Kuzey’deki egemenliğimizi de dikkate alarak tanımımızla tanıtımımızı “Kıbrıs Türk toplumu” olarak telaffuz ettikti.

1983’de de rahmetlik Denktaş dünya aleme “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olduğumuzu ilan ederek adadaki siyasi statükomuzu “devlet” olarak tescil ettiydi..


Tabi sonrası yıllarda “devlet olduk” demekle devlet olunamayacağını anladık!

Anladık ki “devlet” olmak yanı sıra asıl sahip olunması gereken “devletlu” olabilmektedir.

SONUÇ: Siyasi yönden tanınmamış, kendimize yetmeyen, azınlık topluluğu oluşu aşamayan, dünya ülkeleri ve siyasi ekonomik örgütleriyle bazı “temsilciliklerden” öte ilişki kuramayan dolayısıyla da Denktaş’ın ifadesiyle ne deve kuşu olabildik ne sıradan bir kuş!

***

OYSA BİZDEN KÜÇÜKLERİ VAR: Ve onlar tanınmış devlettirler.. Bizse 3 bin 342 kilometre karelik topraklarımıza, tutun ki beş yüz binlerde seyreden nüfusumuza karşın “tanınmadığımız” için devlet sayılmayız! Buna karşın hem yüzölçümleri hem de nüfusları itibarıyla bizden küçük ve BM’lerce tanınan on sekiz (18) ülke vardır.

Mesela Monako 2.2’lik yüzölçümüyle yanımızda minnacık kalmakta.

Ada esamesindeki Maldivler 298 Km. kare. Marsal adaları 181 km kare. Şeyşel adaları 455 Km kare… Fakat hepsi de birer dünya devleti esamesinde. ***

YA BİZ? Yani KKTC: 47 yıldır başta Amerika olmak üzere ille de Rum ile federatif sistem içinde “birleşik Kıbrıs” gibilerinden statüleşecek bu adada ve bir federasyon şemsiyesi altında “azınlık toplumu” olarak yerimizi almak için baskı görmekteyiz.

Ya kabul edeceğiz ya diyetini ödeyeceğiz. Nedir o diyet? İşte bugün ve 47 yıldır yaşamakta olduğumuz hayat! Belki yarın çocuklarımızın da yaşamak zorunda kalacağı sosyoekonomik durumumuz! İçinde bulunduğumuz çözümsüzlükten kaynaklı siyasi tanınmamışlık nedeniyle üç beş kilometrelik yolu bile yapamayacak acizlikte olmamız!

Ki artık dıştan değil, feryatlar Meclis’ten, devletin kaderini yüklenen Bakanlardan işitilmekte!

***

ÇÜNKÜ ANLAŞILMIŞTIR: Anlaşılmıştır ki taşıma suyla değirmen dönmez! Nitekim Ankara’ya minnetimizi ödeyemeyecek kadar borcumuz olmasına karşılık artık anlamak gerekiyor.

Böyle bir “devlet” olamaz! Türkiye  elini üzerimizden çekse yerle yeksan olacak kadar zayıf ve naif bir toplumuz. Dolayısıyla koordinatörümüz Fuat Oktay’ın tetiklediği ve “üretim” olarak altını çizdiği yeni seferberliğin bayrağını çekmek gerekiyor.

Ve artık devlet ricalinin bile “bu ülkede kalkınacak mıyız yoksa günümüzü mü geçireceğiz” dediğince, uyuşuklukla ataletten sıyrılarak kendimize gelmemiz gerekiyor.. Fakat:

***

ÖNCE MUTABAKATA VARMALIYIZ: Evet her alanda üretim seferberliği gerçekleştireceğiz..

Toplum ihtiyaçlarımızı karşılamak için değil ihracat için ama..

Bu konuda Türkiye’nin önümüzü açması gerekir.. Dostu olan ülkelere KKTC’i lanse etmesi gerekir.. Azerbaycan, Pakistan, Libya  gibi kardeş ülkelere bizi tanıtması gerekir… En azından ticari ilişkilerde bulunabileceğimiz sosyoekonomik ortamlar oluşturması gerekir…

Fakat hepsinden önce bizim de bir mutabakata varmamız gerekir.. Çünkü kendi içinde “birlik beraberlik” sağlayamamış, iktidarla muhalefet kavgaları seslerinin yüksekten çıktığı ülkeleri kimseler ciddiye almazlar!

***

“NASIL ÇÖZÜM” SORUSU: Kendi içimizde varacağımız öncelikli kararımız, toplumca ve hep birlikte “nasıl bir çözüm” sorusuna vereceğimiz cevap olmalıdır. Kısaca “ayrı devlet” mi yoksa “federasyon” mu? Beraber mi ıslanacağız bu yollarda yoksa ayrı gayrı mı?

Rum’un federasyonu mu yoksa Türk’ün egemen devleti mi?

Ki masamın bir çekmecesinde “unutmayayım” diyerek koyduğum Annan planı vardır. Zaman zaman açar okur ve önce komşuyu şaşırttığı için Allah’a, sonra da hayır diyen Rum’un Akel’ine şükrederim. Eğer o plan gerçekleşseydi bir iki yılın içinde bizi Kuzey’den de kovacak ve Tüm adanın sahibi olacaklardı! Açın okuyun ne ödünler vermedikti ki? ***

ŞUNU DA HATIRLATAYIM: Ben komşumuz Rum’dan korkarım. Komşumuz Rum ise Türkiye’den korkar? Niçin? Çünkü Türkiyesiz bu adada tırnak kadar korkulacak “gücümüz” yoktur!

Ve ekleyim: Rum neden iki egemen devlete dayalı çözümü istemez? Çünkü ayrı egemen devlet statüsündeki Türk tarafı her halükârda Türkiye’nin garantörlüğü altında olacak da ondan!

“Eee, olmuşsa ne olacak? Rum tarafı neden çekinsin ve korku spazmları geçirsin?” Çünkü zamanı geldiğinde enosisi gerçekleştirmek için Kuzey’deki Türk halkına yönelik her hangi bir askeri harekâtta bulunamayacak, müdahale edemeyecek yada türlü çeşitli bahanelerle Kuzey’i bloke edemeyecek de ondan!

***

“HADİ BE SEN DE” DEMEYİN! Çünkü abartmıyorum! Doğu Akdeniz’e bakın: Türkiye ile dalaşan Yunanistan ve Rum tarafı müttefikleriyle birlikte aylardır denizde havada askeri tatbikatlara katılıyor. Kimin için ne için?

Biden okyanus ötesinden “federasyondan başka çözüm olmaz” diye bağırıyor! Sırf Türkiye’yi adadan uzaklaştırmak ve adayı  “birleşik” hale getirdikten sonra, Rum Yunan ikilisine yedirmek için!

Bu söyleyip yazdıklarım artık “ayda yılda” veya “bazı bazı” olagelen olaylar değillerdir. Kesintisiz her gün yirmi dört saat süreklilikleriyle tekrarlanan, yenilenerek devam eden, bölgede yarattığı sorunlarına yeni sorunlar ulayan ve artık “Rum-Yunan-Amerika- İsrail- hatta Suudi Arabistan ile Mısır’ı da kapsamına alan Türkiye hedefli tatbikatlar, işbirlikleridirler..

***

AYAĞIMIZIN KAYDIĞI ANDA: Yolcudur Abbas, gideriz! Bu nedenle Türkiye’yi de siyaseten zor durumda bırakmadan bir toplumsal mutabakata varmalı ve self determinasyon yani kendi kaderimizi tayin etme hakkımızı kullanmalıyız.

En azından “iki devlete dayalı çözüm mü yoksa birleşik Kıbrıs’ta konfederasyon mu” konusunda bir karara varmalıyız.

Bu konuda BM’lerce tescilli referandum hakkımız vardır. Her yıl seçim için sandıklar kurarsınız. Bir defa da siyasi kaderimiz için kurun kıyamet mi kopar! Çıkan sonucu da BM’lerin gözlerinin içine sokarız, o da hakkımız vardır.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar