BU ÜLKEDE YAŞAMAK YORGUNLUKTUR
DEMİŞTİ ŞAİR
OYSA ÇOK ZAMAN MİDE BULANTISIDIR
İSTİFRA ETMEK İSTERSİN YAŞADIKLARINI
BURDA YAŞAMAK BAZEN, “YÜREK GARIŞMASI”DIR…
Sabahın ilk saatleriydi. Henüz hava aydınlanmamıştı. Birkaç arabanın sesi duyuluyordu sessizliğin içinde. Küçüklüğünden beri bu saatlerde geçen arabaların nerelere gittiğini merak ederdi hep. “Rum tarafı”nda çalışan işçiler için bile erken bir saatti bu. Zor bir matematik problemini çözercesine insanları bu saatte iş dışında neyin sokağa çıkartabileceğini düşünmeden edemedi yine… Pencerenin kenarından sızan aydınlığı aradı uykulu gözleriyle. Gecenin karanlığının bittiğini müjdeleyen güneşin doğmasına çok zaman kalmamıştı. Bunu farketmenin buruk tadı rahatlattı biraz düşüncelerini…
‘Sen kazandın’ dedi duymak istemediği cılız sese ve yineledi ‘Sen kazandın, ben çekiliyorum. Kuralların elverdiği, kitapların yazdığı bir yazgıyı ve yargıyı yol yapıyorum kendime.’
Cılız ses homurtulu ve öfkeli yanıtladı: ‘Öz sesini duymamazlığa gelerek kendi tabutunu da hazırlıyorsun içinde. Boşu boşuna şiir yazmaklığın doğan yeni bir güne. Hiçbir sabah yeni olmadıkça yörüngende, gerçekten yeni sayılmayacaktır hiç bir gün kaderinde.’
‘Yollar yürünmek içindir’ diye tekrarladı. ‘Girilen yollardan dönmek yerküreyi hiçe saymak demektir. Baharlara inanmayı bırakalı çok takvim yaprağı geçti üstünden ve çok insan terketti buraları. Çok çocuk büyüdü ya da başka hayallere göçtü.’
‘Hayallerime dokunma’ diye söze karıştı beti benzi atmış zayıf ses. ‘Tek hayallerin-m kaldı geride. Sesimi bile yok ediyorsun gücünle. Sesimi duymaya bile tahammülün yok, çünkü ne kadar basit, banal ve çekilmez bir yolda olduğunu hatırlatıyorum sana gün geçtikce…’
İçinde iki ses duyan ve sabah aydınlığını bekleyen kadın huzursuzlukla dönüp durdu yatağın içinde. ‘Sus ne olur’ dedi cılız sese. ‘Dönüp durma kafamın içinde. Hiç varılamayacak hayalleri getirme kapıma. O yitik şiirleri ne olur hatırlatma. Çoktan planlı gece ve sabahlar var kapımda. Pencereme doğan güneş öyle tanıdık ki bana. ‘
Cılız ses dayanamayıp içindeki haykırışını sorularla devam ettirdi ‘Bu yüzden değil midir ki her gece kapkaranlık bir sessizliği sürmektedir gözlerin? Bundan değil midir ki tüm sabahların benzeşiyor birbirine? Her gece aynı korkuları sürmekte ateşböcekleri, fenerler ve kır çiçekleri. Bundan dolayı değil midir ki beynindeki şiirler bir mengene olup sıkar yüreğini ve fareler istila etmekte hep hayallerini.?’
Sabah yine aynı sabahtı. Araba sesleri artmaya başlamıştı. Gidilecek yerler, yetiştirilecek işler durmaktayı önünde. Yeni bir güne başlamanın görevleri çığ gibi büyüyüp düşüyordu içine. Düşündü… Henüz hayallerinin içine düşmeden ve hiç gelmeyecek günlerin tükenmeye yüz tutmuş gülümsemeleri karışmadan düşlerine, tek bir sesi vardı eskiden… Cılız sese doğru akan cümleler tek tek döküldü sabahın kör sessizliğinde:
‘Ne güzel bir çocuktum daha acıyı bilmeden, gözlerimde katıksız kahkahalar yaşarken, sesimde kocaman bir dünyayı içine alan güneşler doğarken. Ne güzeldim habersizken çatallaşan seslerden, yalancı akislerden, kan emici yüzlerden. Habersizdim ve çocuktum, çok çocuktum eskiden. Çok gülüşüm, çok öpüşüm, çok sevişim ve tek sesim vardı önceden. O ses gitmek istediğim sabahları hatırlatan türküler söylerdi en fazla. Git şimdi içimde dolanan ses, git içimden ülkene. Ben sessizliğimi alıp yanıma, konuşamayan bir hayatın sabahını örtüyorum üstüme.’
—————————————————————————————————————–
YAŞAMIN TEMBEL ÖĞRENCİSİ
Ben, bütün sınavlardan
İkmale kalmış
Yaşamın tembel öğrencisi
Hazırlanamadığı dersleri,
Öğrenemediği sonuçları
BÜ-TÜN-LE-YE-ME-YEN
Ben, sınıfta tek ayak cezası verilecekken
İdam sehpası önüne itilen
Temiz kağıdı alamamış bir sicilin
Rüya püskürtücüsü
Sevda ürkütücüsü
Şiir üfürükçüsü
Suya yazdığı sözcüklerin
Kafa ütücüsü
Ben, yalan bir öğretinin
Belini bükecekken
Karnesinde/ kalbinde onca kırıkla
İkmale kalan
Kelimelerini alıp başına çalan
Uzak, tenha, soğuk ve fakir mahallelerin
Ayazda yaşayan çocuğu
Öğrendiklerini
Yazdığı aptal şiirlere yükleyen
Başarısız talebe
Ben, okula hep geç kalan
Oyunlarda yaralanan
Dizleri kanayınca
Düşleri ağrıyan
Şarkıların nakaratında
Ufalanan bir çocuğun
Yüzü karalanmış resmi
İmzası eksik bir belgenin
Gayrı resmi işlemi
Ben, hep yanlış sınavlara hazırlanan
Teneffüslerde yemiş yerine oksijen arayan
Hayatın tembel, sümsük, başarısız öğrencisi
Nere dönsem duvar
Kimi sarsam Çin Seddi…
B.B
ZAMANA ASILI SATIRLAR
Hafta arası her sabah 8’e doğru Yeniboğaziçi’nden çıkıp da bana 27 yıldır ikinci yuva olan, gurur duyduğum Doğu Akdeniz Üniversitesi’ne doğru yol aldığımda hep aynı heyecanı duyarım. En azından son birkaç yılda bu heyecanım yeniden canlandı. O gösterişli kampüsün giriş kapısı, dev ağaçları, planlı yerleşkesi bana hep hoş geldin der. Hep bir sevinçle başlar sabahım. DAÜ’nün kendine has bir kokusu vardır. Tüm Kıbrıs’ın üzerinde bir kalitesi…
2 yıldır açık sistemde kalabalık bir ortamda çalışmanın keyfini sürüyorum. İş arkalarınızla anlaşır ve severseniz açık sistem muhteşem şeyler yaşatıyor. Yurt dışından gelip de DAÜLÜ olmanı ortak paydasında buluşan gençlerimizle çok şey öğreniyoruz birbirimizden.
Zaman zaman ofisin bir şarkıs olur. Güne güzel başlamamız için bir şarkı açar ve motive olmuş bir şekilde devam ederiz. Bu şarkılar bana farklı şeyler söylüyor birkaç gündür. Genç asistan arkadaşım “Bedia abla Hümeyra’dan Kördüğüm’ü” açalım dediğinde içimi bir sevinç kapladı. Tam bir Hümeyra hayranı olan ben bu genç kuşak arkadaşıma kadar ulaşmış ve yaptıklarının unutulmazlığıyla karşımıza çıkmıştı. İyi şeyler yaparsanız zamanın hafızası sizi saklar. Kuşaktan kuşağa değişiklik olurken artık kimse bilmez derken birileri çıkıp yine aşık olduğunda, isyan ettiğinde, üzüldüğünde bu eşsiz güzellikteki sanat eserlerine ulaşır.
Diğer bir gözde şarkıcımız ise Sezen Aksu’ydu. Kaç kuşak onunla büyüdü, onunla ağladı, onunla içti. İnsan beyninin düşünebileceği her noktanın sözünü yazmış, şarkısını söylemiş gibi. Kariyer, yaş, kuşak farketmez her türden insan Sezen’de buluştu, Sezen dinledi, Sezen sevdi. Herkes hayatının bir zamanında Sezenci oldu.
Asistanlarımız 24 yaş civarındaki pırıl pırıl gençler. Onlarla yaşı 60 civarında olan iki müthiş kadını dinliyoruz. Mevsimlik yapılan şarkılar, diskolarda ayaklar altında ezilenler arasında bu şarkıların ne denli ölümsüz olduklarını iki farklı kuşak olarak hissediyoruz. Kaç yıl sonra yeniden Sessiz Gemiyi, Kördüğümü dinliyoruz.
Ölümsüzlük bu şarkılarda 40 yıl sonra bulunan şey değil midir?