İnsanların tek tek olduğu gibi, toplumların da bir tahammül sınırı vardır. Hani kediyi köşeye sıkıştırırsan sonunda saldırır, o hesap.
Cumartesi günü yapılan eylem, bir patlamadır. Ne virüsle ne başka bir şeyle engellenemeyecek bir patlama…
Sürekli yazdım, “oradan bakınca aptal mı görünüyoruz” diye. Öyle şeyler yaptılar ki, akıl almaz. Normal mantıkla, yasayla falan izah edilemeyecek şeyler. İnsanlarla resmen alay ettiler, dalga geçtiler. Yetmedi, bitmedi. Aynı minvalde devam edip gidiyor… İnsanlar da “E yetti artık” dediler, olan budur.
Eylemi, öyle keyfi yapılan galayla, kurultaylarla falan mukayese edemezsiniz, bu insanların her şeyi göze alıp sokağa dökülmesidir, başka hiçbir şekilde değerlendirilemez. Ha, eleştirmek için kullanabilirsiniz bu argümanları ama, asılmışların evinde ipin lafı olmaz…
Neler yaşadık. Pandeminin başından beri, arka arkaya yapılan yanlışlar, göstere göstere adaletsizlikler, bu yoklukta devlete doldurulanlar, ülkenin bile bile 2 ay hükümetsiz bırakılması, seçimlerdeki anti demokratik işler, adam ayartarak hükümet kurulması, yeni gelenlerin aynı yanlışları istikrarlı bir şekilde tekrar etmesi, bir hükümet var mı yok mu bilinmemesi ve aynı anda halkın büyük ölçüde fakirleşmesi, gelecek umudu kalmaması, devletin gelirlerinin ona buna bağışlanması, bir aşı almak için bile çaba gösterilmemesi; tüm bunların karşısında hükümetin süslü laflar ve büyük bir pişkinlikle başarıdan bahsetmesi ve seçimden kaçmak için bin bir dolap çevirmesi….
Ve hepsinin üstüne, halkın onayını almamış, ülkenin geleceğini 180 derece değiştirecek bir tez…. Önce 1985 Anayasası ile ardından 2004 referandumunda bir kez daha onaylanmış federasyon tezinin birdenbire reddedilmesi karşısında bu halkın ne yapmasını beklerdiniz?
Bu eylemin sırf federasyon eylemi olarak değerlendirilmesi de aymazlıktır. Reuters gibi dıştan bakanlar, “federasyon istediler” diye kestirip atabilirler, ama herkes de biliyor ki, federasyon talebi tek sebep değildir.
Eyleme gelse de gelmese de artık kimsenin gözü bir şey görmüyor. Öfke büyüktür… Umudunu kaybettiği gibi, gelecek kaygısını en yüksek seviyede hisseden insanların öfkesi…
Hem içte hem dışta yapılanlar karşısında tahammülü kalmayan insanların, bugün ülkenin başında olanlardan beklediği bir şey yoktur. O günler çoktan geçti. İnsanlar bir daha bugünleri yaşamamak adına değişim istiyor, talep budur.
Kitleyi küçümsemeye, Rumculuk, hainlik basmaya hazırlananlara iki şey hatırlatalım; pandemi olmasa bu kitle kaçla çarpılırdı bu bir, ikincisi 2 yıldır “aman hastalık var” diye her türlü yanlışa ses çıkartmayan insanlar artık susmayacaktır, susturulamayacaktır, 24 Nisan eylemi artık milattır…
Kıbrıs Türkü, her kaç kişi kalmışsa bu sesi çıkartmaya devam edecektir. Herkes hesabını buna göre yapsın.
Çünkü kaybedecek bir şeyi kalmayan insanların tepkisidir bu…
Bu patlama durmaz, geri döndürülemez, bundan sonra sadece büyür…
YERİN KULAĞI VAR
ZAMANINDA KÖR VE SAĞIRI OYNAYANLAR:
Müteahhitlerin yüzlerce araçlık eylemine, çiftçilerin, bar sahiplerinin, sendikaların, turizm emekçilerinin salgına rağmen yaptıkları eylemlere ses çıkartmayanlar, Maraş açılımında, kurultay ve genel sekreter seçimlerinde kör ve sağırları oynayanlar, şimdi kalkmış hafta sonu yapılan eylemi eleştiriyor. Müsteşar hanım “50 kişilik gruplara ayrılmazsanız ceza keserim” diyor. Evet bu dönemde kalabalıkların toplanması riskti. Boşuna dememişler, “korkunun ecele faydası yok” diye. Ama korkmakta haklısınız…
YDP İRADE MİTİNGİ YAPACAKMIŞ:
YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı, Cenevre dönüşü taraftarlarını meydana toplayıp iradeyi gösterecekmiş. Yapmazsa hatırım kalır da keşke kendisi de gidip iradesini oralarda gösterebilseydi ama gidemiyor. Cenevre’de neler olacağı, nasıl bir sonuç çıkacağı belli değil. Tatar ve heyeti beklentilerinin tersi bir sonuçla dönerlerse ne olacak? Bence dereyi görmeden paçaları sıvamasınlar…
HARİTA NEREDE?:
Tatar “haritayı” bulamamış bağırıyor, “Mustafa Akıncı’nın verdiği harita nerede?” diye. Yahu insan etrafına bir bakar, sorar öğrenir ve öyle konuşur. Meğer harita ve tüm tutanaklar saraydaymış. Akıncı’nın Müsteşarı Gürdal Hüdaoğlu, Cumhurbaşkanı Tatar’ın müsteşarı Okan Donangil’e haritayı bizzat kendisinin verdiğini açıkladı. Şimdi bu gerçek ortaya çıktıktan sonra çıkıp Akıncı’dan özür diler mi, hiç sanmam…
BUNUN ADI KAÇIŞTIR:
Meclis’te erken seçim konusu kilitlenmiş, komiteler çalışmaz, Genel Kurul çalışmaz, memlekette taş taş üstünde kalmamış, Başbakan Cenevre’ye gidiyor. Görülmüş şey değil. Böyle bir teamül yok. Hükümeti de partisini de Dışişleri Bakanı temsil ediyor zaten. Bunun adı kaçıştır. Her şeyi yüz üstü bırakıp, kaçmak. Yazıklar olsun…
ÜLKE BÖLÜNSÜN İSTİYORUM:
Ben de ülkemin bölünmesini istiyorum. Ama bu bölünme, Can Yücel’in dediği gibi, “yandaş, yalaka ve yavşaklar bir tarafa; onurlu, şerefli, emekçi ve yurtsever insanlar bir tarafa” diye. Çünkü bugünkü siyasetçiler bu ülkede ne gurur ne haysiyet, ne de şeref bıraktılar…
KİM BU TANIDIKLAR?:
Uyanığa bak, daha önce de yapmış. Resmi görevli kimliğine girmiş, oradan birilerini araya koydurmuş, ama en önemlisi buradan birilerinin onayı ile karantinasız giriş yapmış, hem de iki defa. Skandal üstüne skandal. Benim derdim bu uyanıklarla değil, derdim buranın kurallarının kolayca delinebilir olmasında. Adamlar da bunu biliyor, gereğini yapıyor…
HAVADA BULAŞ BİNDE BİR:
Cumartesi eylemine insanlar sağlıklarını riske atma pahasına katıldılar, çünkü canlarına tak etmişti. Katılan hekimler suçlandılar ancak, açık havada bulaş oranının çok çok düşük bir olasılık olduğunu bildiklerinden katıldılar. İşte Dr. Halil Hızal söylüyor; damlacıklar açık havada asılı kalmıyor. Çin’de yapılan bir çalışmada 7234 vakanın sadece 1 tanesinin dış ortamda bulaştığını gösteriyor. İrlanda’da yapılan bir çalışmada da ülkede ortaya çıkan dış ortam bulaşması binde bir. Doktor Hızal, karşı çıkanların da iddialarını kanıtlamalarını istiyor…
