BM’ler barış gücü ayrılsın mı? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

BM’ler barış gücü ayrılsın mı?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Yaşadıklarımızla gördüklerimiz en büyük tanığımızdır.. Bu nedenle dışımızdan  kimselerin bize Kıbrıs meselesini takdim etmesine gerek yoktur!

Aksine ama! Kıbrıs Türk halkını dikkate almadan 40 yıldır başta BM’ler olmak üzere bize sadece sorunu anlatmakla kalmıyorlar! Nasıl çözmemiz gerektiğini de dikte ediyorlar!


Kafalarına musallat olmuş tahta kurdu gibi beyinlerini oyan siyaset hokkabazlıklarında; hele de şu BM’ler… Şu BM’ler var ya!

Bırakın Kıbrıs siyasi sorununu, dünyada tek siyasi sorun yoktur ki “çözdüm” desin!

TABİ BM’lerin Kıbrıs’taki  siyasi çözüm başarısızlığında bizdeki sesleri yüksek tonlarda çıktığı için  etkili sanılan marjinal grupların da marifeti vardır!

Kimden  öğrenmişlerse “asırlarca bu ülkede Türklerle Rumların barış içinde ve birlikte yaşadıkları” safsatasını uydurmuşlar! Tabi bu sadece tüm adayı yutmak için “Enosisi” icat eden Güney’deki Rum’u değil; “ha demek bu halk asırlarca yan yana yaşadılardı da Türkiye gelip adayı bölerek bu bütünselliğe son verdi ki şimdi Kıbrıs halkları ayrılık acısıyla göz yaşı dökmektedirler” diyen BM’leri de etkilemekte!

 GEL de bizimkilerin “kuyuya attıkları taşları” çıkar! BM’ler sekreteryasına anlat ki  bu adada Osmanlı’dan beridir Türk Rum kardeşliği yoktur.                                                         Sadece Rum’un adayı yutmak hayalinde “megali ideası” vardır. O “kardeşlik” lafları da adayı tümden yutmadan öncesi  aparatifidir!

Vesselam “halkların kardeşliği” savunuculuğu çoktan dünyadaki siyaset mezarlığında yerini aldı ama BM’ler için Kıbrıs’ta devam etmekte!

…GELDİK Son dönemlerde BM’ler Barış Gücü’nün artık gitme vaktinin gelmesine!

Dünyada ne bir evde ne bir kentte ne bir ülkede bu kadar uzun “misafirlik” görülmedi, BM’ler askerlerinin Kıbrıs’taki uzun misafirliği kadar! Hatta bu satırları yazarken bir yandan da aramızdan ayrılırlarsa üzüleceğimi düşündüm. Kendilerine o  kadar alıştıktı!                                                                   Ki bu askerlere ait Mağusada’ki kampları da mahalleme komşudur  ki Özersay onun için de “ne gereği var” diyerek   kampın KKTC’ye devrini istediydi…

ŞİMDİ soralım: Barış gücü gitsin mi? Ki “askeri gitsin sivil birimi kalsın” deniyor da o zaman o “birimin” güvenliğinden kim sorumlu olacak?                                                         Ki bir diğer bir sorun Türk ve Rum devletleri arasındaki “güvenliklerle” ilgili  irtibatı kimin  kuracağıdır? Birbirini tanımayan iki devletin “özel” sorunlarını araya sokuşturulan Sivil Toplum  Örgütleri mi sağlayacak?

Kaldı ki son zamanlarda BM’lerin “yardımlarından” daha çok yararlanıyoruz.. Tutun ki o  yardımların daha çok artırılması karşılığında, adayı terk etmeleri konusunda daha az muzırlık yapabileceğimizin sözünü verebiliriz!                                                                                        **********

DEĞİŞTİKÇE “KARARAN” KKTC!  

Geçen haftayı, bundan sonrası haftaları daha “kötü” geçireceğimizin habercisi olarak uğurladık!

Ki artık ayaklarımızın altındaki memleketimizin çoktan dingili koptu, attığımız her adımda çatırdayıp acaip sesler çıkarıyor!

Kısaca alışılmadık olaylarla yaşamaya başladık! Mesela artık arabanızla sabah evden ayrılırken, ailenizle, “hakkınızı helal” edin diyerek vedalaşıyorsunuz!

Yada kırk yıldır aranızda yaşayan   sizden bizden        birileri, hatta merhabalaştığınız insanların  medyada manşetlere çıkmış polislik vakalarının serüvenlerini okuyor şaşırıyorsunuz!

Zaten artık günlük hayatımızı olumsuz etkilediği için daha yakından tanıdığımız “kurumlarımızın” türlü çeşitli maceralarını işittikçe bu devletin nasıl ayakta kaldığına  şaşırıyorsunuz!

DAHASI artık örneklerini daha sık yaşadığımızca “gençlerimizin Kıbrıs siyasi gerçeğine ne kadar bigane  yetiştirildiklerini de  görüyoruz!

Sonuçta “vicdani ret” gibi bir gençlik  tepkisi yaratılırken, toplumu içten çökertecek  Truva atına dönüştüğünü görüyoruz!

DESEK ki toplumun “karakteri” değişti, evet! Artık ulusal değerlerden söz etmek “faşizm” olarak adlandırılıyor?

“Peki yerine ne konuyor? Kelli felli olmalarını beklediğiniz  işinsanlarının yanlarına korumalarını alarak muhataplarını tartaklayıp kendi orman kanunlarını icra etmesini!..

 Bir süre önce Sn. Erhürman’ın topluma yönelik “seferberlik” çağrısını işittiğimde bu kaotik gelişmelerden kurtuluşun, silkinip dirilmenin müjdesi olarak algıladımdı!

Ne müjde ama! Dört parti Hükümetinin göreve başladığından beridir ilk ciddi icraatı olmasını beklediğiniz “çarpık yapılaşmanın” üzerine gidişini alkışlayacağız ki toplumda kopartılan kıyametle birlikte, başımızı eğip sustuk!                                                                    Ve anladık ki KKTC çoktan “kapitalizmin” acımasız çarkları arasına düştü,  kendi değerlerine kıyıyor! Kaldı tüm toplumun katılacağı “seferberlik” yaratılsın!

…HA bazan yazarız “geçen hafta ne oldu” diye! Hiçbir şey olmadı vicdani ret’ten  başka! Ki bunun diğer manası “KKTC’nin reddidir!”

**********

 

KISACA TAKILDIĞIM: (KENEVİR EKİMİ)

TC’de tarım alanında yeni bir heyecan yaratıldı. Kenevir ekimi!                                     Tabi kenevir deyip geçmeyin. Her derde deva, bize sorarsanız sadece “gannavuri ile  uyuşturucu!”

Bir zamanlar Kıbrıs’ta ekimi yapılıyordu. Evlerde süs bitkisi olarak vardı. (Tabi erkek kenevirden söz ediyorum.)

Ki şu sıralarda Türkiye’de zeytinlik alanlarda yan bitkiler olarak yetiştirilmesi tasarısı da  var.                                                      Üstüme vazife değil ama eğer KKTC’de yeniden “karma ziraata”  dönülmesi konusunda varsa bir tasarı, kontrollü kenevir ekimine başlanabilir.  Tabi tarımı çeşitlendirmek, cazip hale getirmek en önemlisi  topraktan da para kazanılabileceğinin ispatını çakmak babında diyoruz…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar