Rahmetlik Denktaş’tan beridir Kıbrıs siyasi sorununda “ulusal birliktelik” sağlayamadık.
Yıllar öncesi Türk-Rum ilişkileriyle iktidar muhalefet çekişmeleri tutun ki nedenlerin kökleridir!
Nitekim belki unutmuşuzdur ama 1960’lar öncesinde sadece kendimizle cebelleşmiyorduk. Rum toplumunun kendi içindeki büyük sorunu olan “sol-sağ” tartışma ve çatışmalarına da müdahil oluyorduk!
Tabi İngiliz koloni döneminden söz ediyorum. Türklerle Rumların ayni köy ve kentleri, ayni işyerlerini, ayni devlet dairelerini birlikte paylaştıkları yıllar.
Haliyle Rumların bizden ileride olan “Birlik” ve “Sendikalarıyla sendikacılıklarının” da etkisinde kalıyorduk.
Nitekim “sarı sendikacılık” ile “Bolşeviklerin sendikaları” (Akel) kavramlarını o yıllarda işitip anlamaya çalışıyorduk ki Türk toplumunun bünyesinde “Rum sendikacılığının” etkisinde kalınmışlıktan kaynaklı “komünistlerimiz” de vardı ama “komünizmin” ne olduğunu bilmezlerdi!
Yada Rumların Kıbrıs’a yönelik “Enosisli megali idea” faaliyetleri vardı çok da farkında değildik!
Cehaletin kol gezdiği ülkede “kuyrukçu” olmaktan öte işlevi olmayan insanların ekonomik ve parasal gaileleri nedeniyle Rum sendikalarında, birliklerinde yer aldıkları bir gerçekti..
PEKİ Kıbrıs Türk davası? Rahmetlik toplum lideri Dr. Küçük ve arkadaşları kadardı..
İngiliz sömürge idaresine yönelik muhalefet Doktor’un Halkın Sesi gazetesi ile yürütülürdü ama örneğin Necati Özkan da İstiklal gazetesi ile Doktor Küçük’e muhalefet ederdi!
Mesela “İngilizciler “de vardı “Rumcular” da! “Komünistler” de vardı ne kadar milliyetçi oldukları her zaman tartışmalı “milliyetçiler” de! Fakat Kıbrıs davası ancak “Eoka” faaliyete geçtikten sonra oluşmaya başladı..
ŞİMDİ bu günlere o yılların gözlüğü ile bakıyorum da ne değişti ki diyorum?
Çok kısaca hâlâ ulusal konsensüse varamadık!
Siyasi görüş ayrılıklarımızı, “Kıbrıs siyasi sorunu” nedeniyle bir ortak “dava” anlayışında birleştiremedik.
Solun Sağa, Sağın Sola şaşı şaşı bakması yerine ayni “amaca” yönelik bir yol haritasında buluşamadık!
Üstelik ta Sn. Akıncı’ya geldiğimiz şu son yıllarda! Ki düşünebilir misiniz? “Hükümeti ile Cumhurbaşkanı” siyasi soruna ayrı gayrı görüş ve politikalarda yaklaşıyorlar! Savundukları görüşleri birleştirip bir ortak “ilkede” buluşmak yerine birbirlerinin ayaklarına androş koyan muhalefet şerhleriyle kendilerine uygun kamu oyu oluşturmaya çalışıyorlar! Ki Annan planı arifesinde de durum ayniydi, öncesi dayatılan BM’ler planlarında da!
Çok kısaca “siyasi partiler” hiyarerşisinde o kadar boğulduk ki bırakın dünyada gitgide azgınlaşan savaşları, darbeleri, arbedeleri görmek, Güney’i bile görecek halde değiliz!
Neyse ki olaylar son kerteye vardığında ateşkes ilan edip bütünleşiyoruz ama olanlar da oluveriyorlar! **********
BAŞBAKAN NE DİYORDU, NE OLUYOR?
“…İki yılda Ekonomi ve Turizm Bakanlığı üç kez el değiştirebiliyorsa kalıcı tedbirler alınması imkânsızdır. Kararlarımıza imza atacak müsteşar müdür ve diğer bürokratlar hep diken üstündeyken, yatırımcı, işadamı ve vatandaşın hangi isteğine yanıt verilebilir? Bilindiği gibi ekonomik büyüme için istikrar ve güven çok önemlidir…”
Yukarıdaki değerlendirmeyi 2007 yılında bir günlük gazetemizde “Uzman Güzüyle” logolu ve “Ekonomi Yönetiminde Alarm” başlığıyla kendine özel “Köşesindeki” makalesinde Sn. Ersin Tatar yazdıydı..
Demek o yıllarda da Sn. Başbakan “devlette sürekliliğe” inanıyordu.
Oysa o yıllardan beridir artık KKTC’de hiçbir hükümet iki yılını dolduramıyor!
Öte yandan Sn. Tatar bu yazısını devlet kademelerindeki bazı “yolsuzluk” iddiaları üzerine kaleme aldıydı. Dönemin Başbakanı Ferdi Soyer, Cumhurbaşkanı da Sn. Talat’tı ve “rüşvet olaylarından” dolayı büyük rahatsızlık duyuyorlardı..
ŞU anda Sn. Tatar Başbakandır. Söz konusu “yorumundan” bu yana 12 yıl geçti. Ve bu süre içinde devlet kademelerinde ne yolsuzluklar bitti ne rüşvet olayları!
Ve bakın bu 12 yılda kaç hükümet geldi kaç hükümet gitti:
Ferdi Sabit Soyer hükümeti, Eroğlu Hükümeti, İrsen Küçük, Sibel Siber, Özkan Yorgancıoğlu, Ömer Kalyoncu, Hüseyin Özgürgün, Tufan Erhürman ve Ersin Tatar hükümeti!
OLDU mu? Sn. Tatar’ın o yıllardaki “yorumunun” konusunu da içeren uyarısından bu güne kadar 12 yılda 9 Hükümet geldi, tabi 9 hükümet de gitti! Yani 12 yılda gelip giden hükümetlerin ömrü ortalama 1.3 oldu!
Büyük olasılıkla bu yılı hele bir devirsin, nasip kısmetiyle Tatar hükümeti de gidicidir!
Ki henüz icraatlara bile başlamadı! Önünde ise altına imzasını attığı Mali ve Ekonomik Protokolün bir kısmının 2019-20’ye kadar uygulanması da vardır, Emlâk sorunuyla ilgili Emirnamelerin takibi ile uygulama tatbikatına geçmeleri de vardır…
Üstelik, artık geri dönemeyeceğinin taahhüdünde Maraş’ın açılması konusunu da yüklendi!
NE söyleyecektim? Bu seçim sistemiyle bu gemi yüzmez! Ki hemen her hükümet döneminde karaya oturmaktadır!
Diyorum ki acaba yavaştan yavaştan şu “Başkanlık sistemini” düşünsek mi?