BİR SONBAHAR RİTÜELİ - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

BİR SONBAHAR RİTÜELİ

Bedia BalsesBedia Balses

Her sonbaharda bir martı uçar güneyden. Hep onun aynı martı olduğunu farzederek el ederim ona. Gelir, konar anılarımın uçurumuna. Deniz kokulu bir çocuğun mektubu asılıdır ince ayaklarında. Tuz Gölü civarında yanık tenli orta boylu bir güzel adam dolaşır diye haber getirir bana. Kimselerin görmediği, şarkıların içinde yaşayan bir adam hep aynı yaşta kalır biz yaşlandıkça. Gülümsemesi cüzdanı gibi fakir olmayan bir şair dolaşır içimde. Bakışlarının sınırları köyü gibi darlaşmayan o adam bir martının ufacık gözlerinde görünür bana. Bakışları hep sonbahar  ülkesidir. Sonbaharda dondurulmuş bir karenin içime yerleşen fotoğrafıdır.

Menevi’nin yakınındaki çiftlik kaldı mı bilmem. O duvarlar hala duruyor mu?  O çiftlik civarında beyaz atıyla dolaşan genç adam hala rüzgarıyla dolaşır durur içimde. Beyaz atıyla şiirlerimin içinden gelir geçer. Rüzgara karışan kokusu kah bir nergisten, kah bir yaseminden yayılır.  Siyah beyaz fotoğrafın içinde beyaz atına inat esmer gülümsemesi ile keskin bakışlı bir adam sonbaharın kendisi olur.


Sanki Mehmet Uzun bir başka coğrafyadan onun gibi insanlar için seslenir :

Sen güzelsin.
Güneş yüzünü seyretmiş
Onun için sen esmersin

Sonbahardır, herkes kendi “yaz”ının hesabındadır. Sonbahar yaz gibi şımarık değildir. İçine kapanıktır, karmakarışık bir ruhu vardır. Bazen rüzgarlı, bazen dingin, bazen güneşli ya da göz yaşlıdır. Sonbahar içimde gezinen bir adamın hatırlatmasıdır. Sarıdır, solgundur, sarsar, susar,  insanın içini ne var ne  yok diye yoklar. Şiire yer açar, şarkıya ve göz yaşına. İnsanın kendi kendiyle kalma mevsimidir sonbahar. Kendi yalnızlığına sahip çıkma mevsimidir. Uzun gecelere, üşümüşlüğe, terkedilmişliğe dayanıklıdır.

LARNAKA’DA ŞİMDİ SONBAHAR MIDIR?

(Her yıl değişmeyen sonbahar yazısı)

Başımı yastığa her koyuşumda
Mersin kokan zamanlar uzaklaşır
Kend/t/imden ge/ö/çerim…

Mağusa’ya, Baf’a, Milano’ya, Pire’ye, Ankara’ya … sonbahar geldi. Kimbilir kaç ülkenin, kaç şehrin, kaç kentin, köyünde, sokağında hüküm sürmektedir şimdi.  Evlere, aşklara, dağlara, kırlara ve şarkılara yağmaktadır. Şimdi herkes kendi sonbaharını kendince yaşamaktadır. Kimbilir kaç yüze, kaç anıya, kaç gülüşe yağmaktadır beti benzi atmış bir suratla.  Ben, en çok Larnaka’nın boğazıma yapışan terkedilmiş havasından solurum sonbaharı. Bu benim için değişmez bir yazgıdır. Ortadan bölünmüş bir yaşam boşluğundan kaçmak isteyen bir kadın 70’li yılların kayıp parçalarıyla 42 yıldır aynı Hazan’ı getirir beyaz zambaklı eve.. Kadın, hep ayni Hazan makamında gezinirken, yitik kentinin sokaklarında dolaşır ve der ki: ‘kavrulduk yazda, kanadık ve yaralandık’. Der ki: ‘Sonbahar geç bizden Allah aşkına. Geç ve git başka baharlara’….

Her yıl veda busesini dudaklarında saklayan kadın son ifadesini yazar, son duasını eder acılarının. Ve her yıl hep aynı martı konar avuçlarına. Hep aynı adresten getirir selamını. Her “son” deyişinde sonlanmayan bir acının artıklarını toplamasını izlerim.  O kadın, terkedilmişliğinin izlerinini paslı bir çivi gibi bırakır sonbahara. Yaprakların cızırtılı kopuşunda içi eriyen bir ağaç gibidir. Deniz kenarında gelmeyecek yolcuları bekleyen boş bir banka dönüşür yüzü. Onu yabancı bir filmin alt yazısını takip eder gibi izlerim. Tercümesi olmayan bir şiire döner konuşmalarımız, dilimiz farklılaşır, yüklemlerimiz, öznelerimiz başkalaşır. Köylerimiz, kentlerimiz benzemez birbirine. Dalgaların şıpırtısıyla sevişen kentin su kemerlerinde gezinen kadının uzağına düşerim her sonbahar geldiğinde. Tek bir anım yoktur benim doğduğum kentin tahta iskelesinde, yoktur deniz panayırında bir volta atmışlığım. Mercan çiçeklerini hiç takmamışımdır “markalı” kıyafetlerimin yakasına, hiçbir Bayram sabahında.  Hala Sultan Tekkesi’nin bahçesinde gözgöze gelmemişimdir kimseyle, sevdaya dair tek bir izim yoktur Tuz Gölü’nün çevresinde. Tek bir bakışım saklı kalmamıştır herhangi bir taşın altında. Hurma ağaçlarından koparmamışımdır tek bir hurma. Larnaka’nın deniz kokusuyla büyüyen kadınla her sonbaharda farklı kültürlerden gelen iki temsilci gibi yabancılaşırız birbirimize. Yoktur tercümanımız, yoktur lügatımız, yoktur sözlüğümüz. Ortak paydamız olur suskunluğumuz. Ama hep aynı soruyu sorup dururuz:

“Şimdi Larnaka’da Sonbahar mıdır?”

(*) Şiir alıntısı:  Cemal H. Ziya (1971)

————————————————————————————————————

HAYALİNLE DEVRİALEM

Akdeniz’in serin rüzgarları çarpardı yüzüme
Çürük iskele tahtalarını arşınlarken
Bir nazlı gemi yelken açar engine
Kendimi seyreden gemide hayal ettim
Devrialem yaptım hayalinle
Kutupların buzullarında buldum seni
Newyork gökdelenleri kirpiklerindi sanki
Aşk yuvası Paris’te
Bir bardak şapapta tattım lezzetini
Londra’nın Trafalgar Caddesini
Arşınladım hayalinle
Hint okyanusunda göğe çıkardı dalgalar
Oynak Hint müziğinde
Kıvrak rakkaselerin göbeklerinde
Döner, dönerdim

Afrika’nın vahşi havasını
Sen diye içime çektim
Ekvatorun aşk dolu yağmurları
Islattı kirpiklerimi
Japonya’nın Geyşa kızlarını
Sen diye sardım
Her yerde her kentte, hayalini kovaladım
İşte döndüm Larnaka’nın çürük tahtalı iskelesine
Kayboldu enginde seyreden gemi
Hayaller yerine bıraktı hüzüne
Akdeniz’in serin rüzgarları çarparken yüzüme…

Cemal Halil Ziya (Balses)
Hüzünlü Zambağım Kitabından
1971 (Canbulat Basımevi)

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar