Bu hafta çok hareketli geçecek. Ancak her hareket “bereket” değildir. Nitekim sadece trafik yahut maden kazası yoktur. “Yol kazası” da vardır. Doğru gitmeniz gerekirken sola saparsanız, hedef şaşar! Yahut ayağınız taşa çarpar duraklarsınız! Veya birileri size çarpar hastanelik olurken yol da bitiverir!
Bu ülkede öylesi “yol kazalarını” çok yaşadık. Kaç defa “İşte şimdi tamam, çözüm olacak” dediğimizi de hatırlarız, sadece sayılarını unuttuk! Hatta referandum yaptığımızı “evet” dediğimizi bile hatırlarız ki bir de baktık çözüm dediğiniz yine nanay!
İŞTE BU HAFTA “NANAY” OLMASIN DİYE GÖRÜŞECEKLER: Aslında ABD karışana kadar Kıbrıs siyasi sorununun çözümü konusunda az da olsa bir umut kırıntısı vardı. Ne var ki bu soruna fiilen ABD’de katıldıkta “işte” dediydim şimdi ayvayı yedik!” Çünkü mübarek Amerika’nın karışıp da bulaştırmadığı tek ülke yoktur. Haa! Biz zaten “bulaşığız” tutun ki “yalaştıracak” da! Çünkü ABD Başkanı Obama’nın yardımcısı olan Biden’ın 22 Mayıs’a adaya geleceğinin esbab’ı mucibesini ne bilmeyen kaldı ne de işitmeyen! Tarifi de şöyle yapılmakta: “Kıbrıs can derdinde Amerika gaz derdinde!”
NİTEKİM: Bunu bilen Anastasiadis daha şimdiden kasılmaya başladı. Sanki yedi dağın Efsun’u! Atlas gibi dünyayı omuzlarında tutuyor! Ve diyor ki Biden’in gelişi arifesinde, “Egemenliğimiz müzakere masasına konamaz!” Lafı duyduğunuzda sanırsınız Kıbrıs egemenliğinden söz ediyor! Yanıldınız çünkü şöyle devam ediyor: “Kıbrıs’ın doğal kaynaklarına ilişkin kararlarını Kıbrıs Hükümeti verir!”
Bu kadarla da yetinmez “blöfüne” şunu da ekler: “Sevk edeceğimiz gaz ile AB’nin Rusya’ya olan bağımlılığını azaltacağız! Bundan sonra AB içinde gazımızla önemli bir yerimiz olacak!”
BREHHH, BREHHH! “Cingânenin bir çocuğu olmuş, çeke çeke bilmem nesini koparmış!” Bir yıldır “gazdan başka bir laf işitmiyoruz!” Geçen Annan planında Kıbrıs Türk halkını AB’ye duhul eyleyeceği vaatleri ile aldatıp “evet” dedirttilerdi! Bu kez senaryo değişti. AB’nin yerini “gaz” aldı! Şimdi Anastasiadis Türk tarafını, “gazdan payınızı isterseniz kabul edin istediklerimi” stratejisinin kıskacına aldı. İşte Baden bu Gaz için geliyor. Biliyor ki çözüm olmazsa Türkiye üzerinden AB’ye sevki kolay olmayacak! Şimdilik görünen bu!
DAVUTOĞLU’NUN ZİYARETİ: Davutoğlu Biden’ın gelişinin hemen arifesinde Lefkoşa’ya bir günlük ziyarette bulundu. Bu kez sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı kısaca hükümet erkânı ile değil, bir yemekte öteki siyasi Parti Başkanları ile de bir araya geldi hatta TC Büyükelçisi de katıldı toplantıya.
Davutoğlu bu “çoklu toplantı” ile şu imajı çaktı:
BİR: Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye ayni politik görüşleri paylaşmaktadır.
İKİ: Türkiye için Kuzey Kıbrıs iktidarı muhalefeti ile bir bütündür.
ÜÇ: KKTC’de iktidar da muhalefet de Kıbrıs sorununda Ankara ile bir ulusal dava bütünselliği içindedirler.
DÖRT: Ankara-KKTC iktidarı muhalefeti ile müzakerelere yeniden başlanmasının en büyük etkeni olan “Ortak Açıklamaya” sıkı sıkıya bağlıdırlar ve tarafların bu ortak açıklama metnine sadık kalmaları temenni edilmektedir.
ORTAK AÇIKLAMA NE İDİ: “Tek egemenliğe, tek uluslararası temsiliyete dayanan bir federasyon. (Ve devamla) Kuzey ve Güney kurucu devletlerinin kendi içlerinde birbirlerine müdahale edemeyecekleri özerklikleri yahut “kendi iç egemenlikleri…”
PEKALA: Başından beridir bilinen ve türlü çeşitli yorumları tartışmaları yapılan bu “tek egemenlik ve ‘kanatların’ kendi içlerindeki egemenliklerine” karşılık, neden Davutoğlu ile yapılan görüşmelerde yeniden ele alınıp konuşuldu?
ÇÜNKÜ: Anastasiadis vıcıklık yapmaktadır da ondan! Kısaca “tek egemenliği” statüleştirerek Kuzey’i Güney’in egemenlik alanı içine almak istemektedir… En somut ispatı da “dönüşümlü Cumhurbaşkanlığını” kabul etmemesidir! Öte yandan Kuzey’e yüz bin Rum’u itelemek isterken “ilk hak sahibi olan 60 bin Rum”un da serbest iradeleri ile Kuzey’deki mülk haklarını kullanmalarında ısrarlı olmaktadır.
Kısaca Anastasiadis Kuzey’i delerek “iki bölge” gerçeğini Rum nüfus ve mülk çoğunluğu ile kendi iradesine kilitlemek istemektedir…
Biden, Kıbrıs’a bu “çekişmeler” söz konusu olurken geliyor. Bakalım ne olacak!
**********
ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİ GELECEĞİN KUZEY KIBRISI’NI GÖZLEYEREK YAPMAK GEREKİR…
Başından beri Anayasa’da bazı değişikliklerin yapılması gerektiğine inananlardanız. Geçmişte Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası bir, Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası iki ve de Federe Devlet Anayasasında değişiklikler yapılarak oluşturulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa’larının tanığı olduyduk. Her üç Anayasa da halen elimin altındadır, gerek duyduğumda açar okurum…
Hukukçu değiliz. Zaten yalnız hukukçu olmak yeterli değildir. En azından Anayasa uzmanı olmak da gerekir. Bir adım daha ileri gidelim, “Uzmanlık” da tek başına Anayasa hazırlığı için yetmez diyoruz. Kuzey Kıbrıs’ın siyasi, sosyo-ekonomik yapısını, geçmişi ile “bugününü” ve yanı sıra “nasıl bir gelecek” sorusuna verilecek cevabı da bilmek gerekir…
FAKAT: Bunlara karşın Koalisyonun büyük ortağı CTP mevcut Anayasa değişikliğinin gerekçesini şöyle açıklamaktadır: “Halkımıza söz verdik değiştireceğiz!”
Eğer DP’li Serdar Denktaş’ın muzırlığı tutup da “ben halkıma söz vermedim onun için değiştirmeyeceğiz” demiş olsaydı ne olacaktı bilmem ama bir siyasi partinin “halka söz verildiği için Anayasa değiştirme efkârı başkadır, gerçekten Anayasa’yı Kıbrıs Türk halkının refah ve istikrarı ile geleceklerindeki konumuna cevap verecek şekilde değiştirmek başkadır!”
MADDELERE BAKTIĞIMIZDA GÖRDÜKLERİMİZ: Değiştirileceği söylenen maddelere baktığımızda şu sıralarda meclis Başkanı Sibel Siber’in de “üzerinde uzlaşıya varılamadı” dediği bazı maddelerin doğrudan “CTP’nin siyasi parti misyonundan neşet ettiğini ve de “Kıbrıs siyasi sorununa yönelik tutumuna da ayna tutmakta olduklarını görürüz.”
Mesela “polisin sivile bağlanması! Vicdani Ret! Belediye başkanlarının üç dönemden fazla başkanlık yapamamaları gibi…
Çizmeden yukarı çıkmadan vurgulayayım. Sadece bu maddeler ve yanı sıra daha bazı maddelerin değiştirilmesinde sezinlediğim, “bu değişikliklerle KKTC’nin Ankara’nın vesayetinden kurtarılması” gibi bir amacın gözlenmesidir. Aslında bunu son zamanlarda müzakereler sürerken, dozu gitgide artan söylemelerle, televizyon ekranları ve gazete sayfalarından fışkıran “işgal altındaki Kuzey,” “yayılmacı Türkiye,” “askersizleştirme” gibi kelimelerin kulaklarımızı fena halde delmelerinden de anlıyoruz! Doğrusu canımız sıkılıyor!
Çünkü bu konuda demokratik teamüller içinde Ankara ile istişareler yapmak yerine “Kıbrıslılar” sloganı ile Güney’e sığınıp oradan medet umulmaktadır! Yani şimdilerde “marjinaldirler” demiş de olsak Rum’un ekmeğine yağ bal sürenler kendi kafalarına göre uydurdukları bir çözümü dayatmaya çalışıyorlar ve bunu Anayasal hüküm haline getirmek için bazı maddelerle oynuyorlar! Oysa Anayasa gibi gelecekte de Kıbrıs Türk halkının kaderi ile var oluşunu belirleyici olacak bir “Kanuni Esasiyye”yi bu tip hezeyanlardan uzak tutmak gerekir.
**********
KISACA TAKILDIĞIMIZ: (MAL BEYANINDA BULUNSUNLAR!)
Artık kural ve gelenek haline getirilmesinin tam sırasıdır: Belediye Başkan adayları seçimlere katılırlarken “mal beyanında bulunmalıdırlar.” Ve her dönemde ister yeniden seçilsinler yahut seçilmesinler… Görevlerinden ayrılırlarken de yine mal beyanında bulunmalarını kaçınamayacakları bir teamül haline getirmelidirler.
Neden? Sadece belediye başkanlığı makamını aylık maaş ve yetkisel ehvenliği nedeniyle değil, hizmet nedeniyle kanıtlamak açısından bir, şu dillere pelesenk “etik” lafı nedeniyle iki… O zaman belediyelerin niçin batakta olduklarını da anlarız, bu “batağa” karşın neden her dönemde kıyasıya “başkanlık yarışlarının” süregeldiğini de anlarız. Anladığımız tabii ki “vatana millete hizmet aşkları olur.” Bu da bize gurur verir…