Basın Özgürlüğü hepimize lâzım - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Basın Özgürlüğü hepimize lâzım

Bekir AzgınBekir Azgın

Son zamanlarda duyduğum en güzel haber. Afrika gazetesi yöneticilerinin beraat etmiş olmaları. Yayınladıklarını onaylarsınız, onaylamazsınız. O ayrı. Önemli olan düşündüklerini özgürce ifade etmeleri veya yayınlamaları.

Ayrıca, yargıçlarımızın politikacıların etkisi altına girmemiş olmalarını görmek ayrı bir sevinç kaynağı. Türkiye’de bir yargıcın böyle bir karar verebileceğine inanır mısınız? Ben hiç inanmam. Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği karar ortada. Reis istedi yargıçlar boyun eğdi. Var mı bunun başka izahı?


Ne yapıp edip Yürkiye’nin yargı sistemini mahkemelerimize sokmamalıyız. Zaten onların kullandığı sistem, kıta yargı sistemi, bizimkisi ise Anglo-Sakson sistemidir. Ne var ki bu karardan sonra yargı sistemimizi değiştirmek için Ankara’dan baskı gelme ihtimali var. Hükümetimiz buna hazırlıklı olmalı. Gerçi ortada hükümet de yok.

Ülkemizde basın özgürlüğü can çekişiyor olsa da henüz ölmemiş olduğunu görmek ümit verici. Bizdeki durum Türkiye’den çok daha iyi. Zaten rakamlar da bunu gösteriyor.

Sınır Tanımayan Gazteciler Örgütü’nün basın özgürlüğü ile ilgili son raporunda, hafızam beni yanıltmıyorsa, izlenen 180 ülke içinde Türkiye 157., buna karşılık KKTC 77. İdi. Buna karşılık, resmi Kıbrıs Cumhuriyeti olan Rum tarafı 35. İdi. Bizim durumumuz da pek parlaj değil ama Türkiye’den çok daha iyiyiz.

Öte yandan dünyadaki hapshanelerde 400’e yakın gazeteci tutulmaktadır. Tutuklu gazetecilerin büyük bir çoğunluğu Türkiye, Çin ve İran hapihanelerinde çürütülmektedir.

Reise sorarsanız, kuşkusuz size hapihaneye atılan gazetecilerin hiçbirinin gazeteci olamadığını söyleyecek. Bunların hepsi terörist. Çoğumuz bununla avunuyor, kendi kendimizi kandırıyoruz.

Gazetecilerin terorist olma ihtimalleri yükseldi. Eskiden bir terorist örgütü vardı. Şimdi bir de FETÖ çıktı. Bu gazeteciler öylesine becerikli teröristlerdir ki “süblimal mesaj” göndererek terörizmi destekliyorlar. Bu sublimal yani “bilinçaltı” mesajları, Türk yargıçlarının nasıl saptadıkları henüz saptanamamıştır.

Buralarda ne terörist örgüt bulunmaktadır ne de herhangi bir gazeteci hapiste yatmaktadır. Arada bir PKK’yla veya FETÖ’yle irtibatı bulunan bazı kişiler saptanıp “sınır dışı” ediliyorlar. Yani Türkiye yetkililerine teslim ediliyorlar.

Sizi bilmem, ama ben bayılırım bu çift anlamlı ifadelere. Son yıllarda en sık kullanılan çift anlamlı ifadelerden biri “etkisiz hale getirmek”tir. Dikkat edin, Türkiye güvenlik güçleri kimseyi öldürmez. Sadece ve yalnız etkisiz hale getirir. Öyle bir getirir ki o insanlar bir daha nefes almaya cesaret edemezler.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün son yayınladığı bildiride Basın Özgürlüğü sıralamasında 32. olan Fransa’da altı aydır süren “Sarı Yelekliler” protestolarında polisin 12’si ciddi olmak üzere 54 gazeteciyi yaraladığını duyurdu. Yaralanan gaztecilerin %66’sı fotografçı, %21’i de kameramandı. Demek ki polisin gizlemeye çalıştığı bir şeyler vardı ki fotograflarının çekilmesini istemiyordu. Vahşet ve işkence sahneleri olabilir mi?

Kurt ile kuzu hikâyesi

Bu hikâyi herhalde bilmeyen yoktur. Amerika, İran’a karşı tam da bu hikâyedeki kurt rolünü istlenmiş gibi görünüyor.

İran’la Atom Anlaşması’nı yapan taraflardan biri olarak, bir süre önce, anlaşmadan çekildiğini duyurdu. Sebep, İran’ın anlaşmadaki koşulları ihlâl etmiş olması. Anlaşmaya taraf olan Avrupa ülkeleri ile Rusya bunun doğru olmadığını dile getiriyorlar.

Orta Doğu’da dengeleri bozup rahatsızlık yarattığı nedeniyle İran’a komşu Arap ülkelerine modern silâhlar yerleştiriyor. Abraham Lincoln uçak gemisi ve öteki savaş ve nakliye gemileri, Hürmüz Boğazı’ndan geçip Basra Körfrzi’ne girdiler.

Katar’a B52 bombarduman uçakları, Birleşik Arap Emirlikleri’ne F-35 savaş uçakları ve bunları korumak için Patriot füzeleri yerleştirmiştir. Durmadan da ikaz ediyor: İran, Amerika’nin çıkarlarına zarar verme girişiminde bulunursa bunu savaş vesilesi sayacakmış.

Bir yandan İran’a uyguladığı ve öteki ülkelerin çoğuna da uygulattığı ekonomik ambargo ve özellikle de oetrol ambargosu, İran’ın ekonomisini sıkboğaz etmiş oldu. Öte yandan İran’ın savaşı tahrik ettiğini iddia etmektedir. Ne var ki İsrail dışında bu görüşü destekleyen bir ülke yoktur. O bir yana, Amerika’daki Demokrat milletvekilleri ve senatörleri, Trump’ı savaş kışkırtıcılığı yapmakla suçluyorlar.

İran’da Hamaney, Amerika ile savaş istemediklerini deklare ediyor. Hameney diktatördür ama deli değildir. Amerika ile savaş istemek delilikten başka bir şey değil.

Ancak İran’da deliler de bulunuyor. Amerika’nın terorist olarak nitelendirdiği Devrim Muhafızları komutani “Amerika’nın savaş gemileri, eskiden tehditti, şimdi hedefterdirler. Füzelerimizle hepsini de yok edebiliriz” gibilerinden şeyler söylüyor. Kediyi köşeye sıkıştırdığın zaman tırmalar. İran da elbette tımalayacak.

Yakın çevresinde bulunan Mike Pompeo ve John Bolton gibi şahinler eskiden beri İran’a ciddi bir darbe indirilmesi gerektiğini savunuyorlar. Trımp’ın “azami baskı” politikasını Pentagon’u da arkalarına alarak savaş hazırlığı yapmaya koyuldular. New York Times gazetesinde dün okuduğum haber doğru ise son yapılan Milli Güvenlik toplantısında Trump’ın bakanlarına ve danışmanlarına kesinlikle savaş istemediğini söylemiş.

Belli ki aradaığı desteği bulamamıştır.

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar