Bağımsızlık İlanı ve Bayrak Meselesi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 1, 2024
Poli

Bağımsızlık İlanı ve Bayrak Meselesi

Özellikle Larnaka Havaalanı’ndan gelirken Beşparmakların üzerine boyanmış devasa bir KKTC bayrağı hala daha herkesin dikkatini çekmeyi başarmaktadır.

Adeta “biz buradayız,” “varız” diye meydan okur gibidir. Yani tanınmamışlığın verdiği kompleksin dışavurumudur adeta. Kıbrıslı Rumlar, onu işgalin sembolü olarak görürler. Bayrak “Yasadışılığın” imgesidir onlar için. Diğer taraftan 1960 Cumhuriyeti’nin resmi bayraklarından biri olan Türk bayrağına ses çıkartmazlar. Nasıl çıkartsınlar ki, Kıbrıs Cumhuriyeti de sözde bağımsız bir devlet olmasına rağmen hala daha Yunan bayrağını ve marşını kullanmaktadır.


Kıbrıslı Rumlar 1959 yılında kabul edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağını bile ancak 1974’ten sonra kullanmaya başlayacaklardı. Yunan Cuntasının kotardığı darbeden sonra Yunanistan’a olan öfkeleri onları bir nebze olsun Kıbrıs’ı anavatan olarak görmeye zorlamıştı. En azından bir kesim için bunu rahatlıkla iddia edebiliriz.

Sevgül Uludağ, Makarios’un yakın akrabalarından Kleopatra Bayada ile yaptığı röportajda bakınız Bayan Bayada bayrak ile ilgili ne gibi iddialarda bulunmuş:

“Makarios öldüğünde yaşananları anlatayım…Makarios’un cenazesine bir Yunan bayrağı örtmüşlerdi, ben bunu görünce ‘Doğru değil yaptığınız’ dedim, ‘Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanıdır Makarios ve yurtdışından gelenler cenazesine katılıyor, Kıbrıs bayrağı olmalı cenazenin üzerinde çünkü Kıbrıs’ı temsil eder’ dedim. Çok üzüntülü olduğum halde, iyi durumda olmadığım halde, sanki bir sahnede hareket ediyormuşum gibi bir duygu içinde olduğum halde,   gidip üzerine bir Kıbrıs bayrağı örttüm cenazenin. Yunan elçisi buna sinirlenmişti. Ama fotoğraflara bakarsanız göreceksiniz, cenazenin yarısında Yunan bayrağı var, yarısında Kıbrıs bayrağı… Yunan elçisi çok sinirlendi, Cumhurbaşkanlığı sarayına giderek ‘Birileri kalkıp cenazenin üstüne Kıbrıs bayrağı örtmüş!’ diye öfkesini belirtti. Kıbrıs’ın bağımsız bir devlet olarak kendisini ifade edecek adımların önünü tıkamaya çalışıyorlardı…Ama şimdi durum değişmiştir… Yunanistan kimi zaman Kıbrıs’tan önde gidiyor…”

Yine KKTC bayrağına dönersek, onun da bir çeşit “bağımsızlık” hikayesine sahip olduğunu göreceğiz. Kıbrıslı Türklerin bu bayrağa bakış açısı tabii ki geldikleri siyasi geleneğe göre değişir. Ama çoğu kişi bu bayrağın arkasındaki tartışmaları ve hikayesini pek bilmez. Geçen hafta zamanımın bir kısmını bayrağın serüvenini öğrenmek için ayırarak, kendimi Kütüphaneye kapattım. İlk etapta öğreneceğim şey Kıbrıslı Türk’ün “bağımsız” Kıbrıs Türk Devletini kurmak için 1980’lerin başından beri tartıştığı gerçeğiydi. Yani devletin ilanı öyle çokça dillendirildiği gibi damdan düşer gibi, bir iki hafta içerisinde karara bağlanmış bir şey değildi.

Tartışmalar üç dört farklı görüş arasında şekilleniyordu. Bir kesim daha ayrılıkçı içgüdülerle, “sonsuza” dek yaşayacak ayrı bir Türk devletinden söz ediyordu. Öte yandan, bazı kesimler ise Federasyon yerine, iki devletten oluşacak bir konfederasyon veya yumuşak Federasyon tezini destekliyor ve bunun için “Bağımsız devlet” ilanını kaçınılmaz olarak görüyorlardı. “Bağımsızlık” ilanına karşı duran CTP ise ayrı halklar tezine karşı çıkıyor, Kıbrıslı Türklerin oluşturulacak Birleşik Kıbrıs’ın ancak kurucu toplumları olabileceğimizi öne sürüyor ve “bağımsızlık” ilanının Federasyon tezinin altına konulacak bir dinamit olduğunu düşünüyorlardı. Bu görüşe göre Kıbrıs Cumhuriyeti dönüşerek Federal bir yapıya dönüşecekti. CTP ayrıca “bağımsızlık” ilanının tüm Uluslararası toplumun öfkesi çekeceğinden de korkuyordu. TKP ise ikiye bölünmüştü. Bir kesim “bağımsızlığı” desteklerken, diğer bir kesim ise CTP’ye yakın düşünüyordu. Bağımsızlık ilanını daha çok Denktaş’ın tekrar seçilebilmesi için yaptığı “ucuz” bir manevra olarak görüyorlardı. Onun için anayasanın değiştirilmemesi şartıyla “bağımsızlık” ilanına kerhen destek veriyorlardı.

O dönemde yazdığı bir köşe yazısında, “Bağımsızlık” isteyenleri ikiye ayıran CTP Başkanı Özker Özgür, “Bağımsızlığı savunan bir gurup (bize göre bunlar sağ görüşü benimseyenlerdir, savundukları bağımsızlık gerçek anlamda bir bağımsızlık değildir) polisin içişlerine, güvenlik kuvvetlerinin savunma bakanlığına bağlanmasına, Elçilik müsteşarının da Bakanlar Kurulu toplantılarına nezaret etmelerine karşı çıkmıyorlar. Yani kısacası Türkiye’den bağımsızlığa karşı çıkmıyorlar.” Özgür bağımsızlık ve self determinasyon hareketinin sol taraftaki öncülüğünü yapan KTÖS ve SÖZ gazetesini ise sağcı olarak nitelediği kitleden ayrı tutarak onların “Bağımsızlığı” Türkiye’den de istediklerini itiraf etmekten çekinmeyecekti (Yenidüzen, 8 Kasım 1983). Söz gazetesi yazarı Sabahattin İsmail ise Özgür’ün bu yorumunu paylaştıktan sonra şöyle yazacaktı:

“Ayrı devlet yanlılarından iktidarda olanlar, ayrı devlet ilanını Türkiye ile bütünleşme sürecinde bir aşama olarak görüyorlar, Söz gazetesi çevresinde kümelenmiş olanlar ise ayrı devlet ilanını Türkiye’den bağımsız olmada bir çıkış yolu olarak görüyorlar.”

“Bağımsızlık” hareketini tetikleyen en önemli olay Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 13 Mayıs 1983’te Kıbrıs konusunda aldığı karardı. Bu karardan sonra onlarca dernek isyan etmiş ve bağımsız Türk devletinin ilanını talep etmişti. İşte bu aşamada yıllardır tartışılan self determinasyon hakkı gündemi işgal etmeye başlayacaktı. Yukarıda da söylediğim gibi sağ cenah Rumlara karşı bağımsızlık ve Türkiye’ye yakınlaşmayı desteklerken, solun bir kesimi de bağımsızlığı Türkiye’den de bağımsızlık alma olarak görüyorlardı. Bu da Rauf Denktaş’ı oldukça rahatsız ediyordu. Sol’dan gelen “Bağımsızlık” taraftarı seslerin yükselmesi üzerine şöyle bir açıklama yapmak gereğini bile görmüştü: “Bağımsızız. Adımızı koyup tanınma meselesidir. Anayasamıza göre kuzeyde bir cumhuriyet vardır” (Söz, 15 Ekim 1983).

“Bağımsızlık” yolunda atılan ilk ciddi adım 17 haziran 1983 tarihinde gerçekleşecekti. Ogün Meclis oy çokluğuyla Kıbrıs Türk toplumunun self determinasyon hakkına sahip olduğu kararını almıştı. Karara sadece CTP karşı çıkmıştı. Öte yandan ilginç bir şekilde kararı aldıran Denktaş, referandum yasasının bir türlü Meclis’ten geçmemesi üzerine, devlet ilanı için referanduma gerek olmadığını da söyleyecekti. Söz gazetesi ise bir isim değişikliği ile devlet kurulamayacağını, bunun ancak kandırmaca olacağını, uluslararası kamuoyu karşısında inandırıcı olabilmek için halkın iradesine gerek olduğunu iddia ediyordu. Fakat sonuç olarak devlet ilanı referanduma gidilmeden uygulamaya sokulacaktı. Ahmet Billuroğlu, “Kripto Geldi mi?” adlı kitabında Simerini Gazetesine dayandırdığı bir iddiaya göre Bağımsız Devlet ilanının mimarı Denktaş’ın zamanlamayı hususi olarak Kasım ayında seçtiğini yazar (Billuroğlu 2012,171):

“R. Denktaş Kyprianou ile görüşme isteğini bildirdikten sonra bağımsız devlet kurmak için 3 hafta süre tanımıştı. Bu açıklamanın nedeni olarak Türkiye’de yönetimin sivillere devredileceği seçimlerden birkaç gün önce 3 haftalık sürenin sona erecek olması gösteriliyordu. Gazeteye  (Simerini) göre burada, amaç bir yandan askeri yönetimin son günleri olacağından dolayı bağımsız devlet ilanına karşı harekete geçemeyeceği diğer yandan da başa gelecek sivil idarenin bir oldu bitti ile karşılaşacak olmasıydı.” 

Rauf Denktaş zamanlamayı şöyle özetler: “Giden ne dese bize etkisiz olmayacaktı gelen ise Emrivakiyi bulacaktı” (Billuroğlu 2012, 171). Bu dönemde gittik sonra sabırsızlaşan soldaki “Bağımsızlık” yanlılarından Şener Levent ise Kıbrıs Postasındaki köşesinde geciken bağımsız devlet ilanının bir türlü gelmemesinin suçunu Uluslararası güç dengelerinde arıyordu:

Atatürk Meydanında ‘bağımsızlık!’ diye haykırırken ne Amerika, ne Sovyetler Birliği, ne de Ankara gelir aklımıza. Aylardır “bağımsızlığımızı ilan edeceğiz” diye yırtınıp duran Denktaş’ın bu işte neden bir türlü yol katedemediğine akıl erdiremez çoğu. ……… Amerika yeşil ışık yakmazsa Ankara’nın da karar vermesi kolay değildir. Ankara karar vermezse bizim de adım atmamız kolay görünmüyor. Amerika günümüzde dünya halklarının bağımsızlığını ve ulusal savaşlarını ezmek görevini üstlenmiştir…..Böyle bir Amerika’dan bağımsızlığımızı onaylamasını beklemek saflıktır. Türkiye dünya emperyalizme karşı ulusal kurtuluş bayrağını açan ilk ülkedir. Bağımsızlığın ne demek olduğunu bilmektedir. Bunun için bize karşı anlayışlı olmasını beklemek  de hakkımız..”

Tekrar konumuza dönersek tüm bu “Bağımsızlık” tartışmaları devam ederken “Bağımsız” devletin olmazsa olmaz sembolü olan bayrak konusu da tartışılmaya başlanmıştı. Örneğin Yurtsever Aydınlar Birliği üyelerinden, Söz gazetesi yazarı Ahmet Okan, Türkiye Bayrağının yanında Kıbrıs Cumhuriyeti Bayrağı kullanılmasını teklif edecekti. Bağımsızlıktan sonra amaç Federal bir Kıbrıs’ı kurmak ise niye “Kıbrıs” bayrağı kullanılmasındı (a.g.e, 157). Aynı dönemde Günaydın Kıbrıs Gazetesi bir Bayrak ve Marş yarışması düzenleyecekti. 200,000 TL nakit ödülü olan bu yarışmaya ilgi ise çok olacaktı. Devlet başkanlığı da yarışmaya, birinciye altın bir plaket sunarak destek çıkacaktı.

Yarışmaya toplam 24 bayrak önerisi katılmıştı. Marş bölümüne ise sadece iki beste gönderilmişti. Açılış konuşmasında Denktaş, “Rumların 20 yıldır dünyayı aldatma yoluyla, Kıbrıs’ın sahipleri kendileriymiş gibi yarattıkları hava karşısında iyi niyetle oturup gün gele ortaklık kurulur düşüncesiyle hareketsiz kalmanın getireceği tehlikeleri görerek kendi devletini kurma yoluna çıkanların heyecanının ve bu devletin ve bayrağının ve marşının ne olacağı yönündeki düşünceyle ortaya çıkanların heyecanın sevinç verici” olduğunu söylemişti. Fakat sonuç itibariyle hangi bayrağın Devletin bayrağı olacağına Meclis’in karar vereceğini belirterek, yarışmanın sonucunun sadece bir eksersiz olarak da kalabileceğini ima etmekten kaçınmamıştı.

Böyle bir bayrak yarışmasının yapılmasını eleştiren yazıların çıkması için fazla bir süre beklemeye gerek kalmayacaktı. “Bağımsız Kuzey Kıbrıs” taraftarı Söz gazetesi yazarı Ahmet Karaman, sanki süpermarket ismi seçer gibi “Bağımsız” bir devlete bu şekilde bayrak seçilemeyeceğini iddia edecekti ( Söz, 14 Haziran 1983). Her şeye rağmen yarışmayı Necmi Astam kazanacaktı. Necmi Astam Söz gazetesine yazdığı açıklamada böyle bir yarışmanın geç bile kaldığını yazdıktan sonra ödül haberini veren Yenidüzen’e haberi veriş şeklinden dolayı yüklenecekti:

 “Söz konusu gazete çizmiş olduğum bayrağı ve resmimi yayımlarken ‘Yarışmayı Erzurumlu Dadaş’ kazandı kelimesinin üzerine basarak vermekle, ‘bakınız bizim bayrağımız Erzurumlu Necmi çizdi’ demeye getirdiler. Yani her zaman halklar kardeştir sloganını haykıran CTP, Erzurum’da doğmuş, Kıbrıslı bir kızla evlenerek KTFD vatandaşı olmuş birisinin bayrak yarışmasına katılmasını hazmedemiyor.”

“Birinci gelen bayrağın zemini Kırmızı, ikiye bölünmüş  Kıbrıs haritası beyaz, Kıbrıs Türk Toplumunun Türkiye’ye bağlılığını simgeleyen Kuzey Kıbrıs üzerindeki ay yıldız beyaz ve adada iki eşit toplum olduğunu gösteren defne dalı beyaz olarak çizilmişti” (Billuroğlu 2012, 158).

Billuroğlu, 83 sonbaharına geldiğimizde, uluslararası trafiğin hızlanmasıyla birlikte KTFD yetkililerinin bayrak konusunu daha ciddi bir şekilde ele almaya başladıklarını iddia eder. Bakanlar kurulu ilk önce 14 Eylül 1983 tarihinde Bayrak Yasa tasarısı için Dışişleri bakanlığını görevlendirir ve 30 Eylül’de ise hazırlanmış tasarının ivedilikle Meclis’e sevk edilmesi kararını alır. Söz gazetesi yazarlarından Sabahattin İsmail ise çizilecek bayrağın hem Kıbrıslı, hem de Türk ulusunun bir parçası olmasının gerektiğini yazacaktı. İsmail ayrıca Mümtaz Soysal’ın Milliyet gazetesinde önerdiği bayrağın bu fikre uygun olduğunu yazacaktı. Soysal’ın bayrak önerisi köşesi ay yıldızlı Kıbrıs Bayrağı olmalıydı.  3 Ekim’de Meclis’e gönderilen Bayrak tasarısında ise yarışmanın birincisi değil de, al zemin üzerinde beyaz ay yıldız  ve beyaz uçkurlu kısmı yanında sarı bir banda sahip bir bayrak öngörülüyordu (a.g.e, 159-160).

Bu bayrak önerisine tepkilerin gelmesi gecikmedi. Söz yazarı İsmail bayrağı beğenmediğini ve hala daha Mümtaz Soysal’ın önerisinde ısrar ettiğini yazacaktı. Özker Özgür ise Bayrak konusunun çok ciddi olduğunu ve yasa tasarısına ret oyu verirken, seçilecek bayrağın UBP’nin simgesi değil de Devlet’in simgesi olması gerektiğini söylemişti.

15 Ekim tarihine geldiğimiz de ise Strasburg’a giden Denktaş’ın orada bu defa tamamen farklı farklı bir bayrağı KTFD veya yeni ilan edilecek devletin bayrağı olarak tanıttığını görürüz. Bayrak al zemin üzerinde aynen Türk bayrağında olduğu gibi bir ay yıldıza sahip, tek farkı yıldızın yeşil renkte olması ve beyaz bir yuvarlağın içerisine konulmasıydı.

Bütün bu çalışmalara rağmen yeni bayrak önerilerinin hiç biri kabul görmeyecekti. Böylece 15 Kasım günü Devlet ilanı gerçekleştiğinde yeni devletin bayrağı hala daha hazır değildi. Tartışmaların ana noktasını ise bağımsızlık istençlerinin farklı özlerden oluşmasından kaynaklanıyordu. Bağımsızlık taraftarı sol güçler  yukarda da anlatmaya çalıştığım gibi Bağımsızlığı Türkiye’den de bağımsızlık alma olarak görüyorlardı. Onun için onların tahayyülündeki devlet bayrağı daha bir Kıbrıslı olmalıydı. Sağ cenah ise hem Türkiye’yi gücendirmek istemiyor, hem de Bayrağın Türk kimliğine yapacağı vurgunun daha fazla olmasını arzu ediyordu. Onun için Kıbrıs’ı simgeleyen çizimlerden kaçınılıyordu.

Yeni devlet yaklaşık dört ay boyunca Türk bayrağını kullanacaktı. Bugün kullanılan KKTC bayrağının çizilmesi ise Denktaş’ın 16-18 Ocak 1984 tarihleri arasında gideceği İslam konferansı için acele bir şekilde Kıbrıslı ünlü bir ressama başvurulmasıyla gerçekleşir. Ressam kısa bir sürede onlara üç farklı bayrak çizimi gönderir. İlk iki çizim Kıbrıs adasını ön plana çıkaran çizimleri ihtiva ediyordu. Tabii ki sağcı ağırlıklı hükümetteki bağımsızlık isteyenlerin kararı üçüncü çizim yönünde olacaktı.

Fas’ın Kazablanka kentinde yapılan İslam konferansında tanıtılacak olan yeni bayrak, biraz da hükümetin oldubittisi ile kısa bir sürede tüm devlet dairelerine dikilecek ve yeni devletin resmi bayrağı olarak kabul edilecekti. Oldubittinin mimarları arasında o dönemde Hürriyet vakfının danışmanlarından olan Ertoğrul Özkök’de vardı.  Özkök olayı şöyle anlatır: 

“Bir gün Orhan Bey (Birgit) telefon etti. Kuzey Kıbrıs’ta bir sempozyum düzenleme kararı aldıklarını söyledi ve benden bir program hazırlamamı istedi. Programı hazırladım ve Orhan Bey’e ilettim. 24-26 Şubat tarihleri arasında yapılacak olan sempozyumun konusu ‘Dış politika ve basın’dı. Türkiye’nin önde gelen dış politika yazarlarının neredeyse hepsi sempozyuma davetliydi…..Sempozyuma bir hafta kala Rauf Denktaş’tan bir mesaj geldi. Rauf Bey bir bayrak örneği göndermişti. Üstünde ve altında iki çizgi, ortasında ay yıldız vardı. Bizden, bu bayrağın dev bir modelini istiyordu. Şimdi tam hatırlamıyorum, ama en azından 6-7 metreye, 25-26 metre boyutlarında bez bir bayrak yapılacaktı. Ayrıca 10 bin tane de küçük kağıt bayrak istiyordu. Bunları yaptırttık. 23 Şubat günü THY’den kiralanan uçakla Lefkoşa’ya gittik. O akşam bir tören düzenleyip bu dev bez bayrakla, 10 bin tane küçük kağıt bayrağı Denktaş’a verdik. Gece yattık. Ertesi sabah kapımın hızla çalınmasıyla uyandım. Şimdi kim olduğunu hatırlamadığım bir dostum, ‘Uyan, ortalık birbirine giriyor’ dedi. Ortalık gerçekten toz dumandı. Bütün Rum radyoları bas bas bağırıyordu. Denktaş o gece yarısı Saray Oteli’nin Rum tarafına bakan yüzüne o dev bayrağı astırmıştı. Bütün sokaklarda çocukların, gençlerin eline bizim getirdiğimiz küçük bayraklar verilmişti. Rum tarafı toz dumandı, çünkü Kuzey Kıbrıs ilk defa bayrak çekiyordu. Türk tarafında muhalefet de şaşkındı. Çünkü Kuzey Kıbrıs Parlamentosu henüz bayrağı kabul etmiş de değildi. Ama Denktaş inanılmaz bir manevrayla bayrağı çekmişti bile. Yanılmıyorsam aynı gün bayrak kanunu Türk parlamentosuna getirildi ve muhalefetin itirazlarına rağmen kabul edilip resmileşti.”

Denktaş bu kocaman bayrakla kalmayacak, 1987 yılında bayrağın devasa boyutlarda bir kopyasını Beşparmakların üzerine komandolara nakşettirecekti.

Tabii KKTC Bayrağının macerası burada bitmeyecekti: KKTC’nin son bayrağı daha sonra bağımsızlık isteyen bazı Türkmenler tarafından da benimsenecek ve ilk önce Irak Türkmenleri tarafından mavi beyaz versiyonu, daha sonra Suriye’deki ayrılıkçı Türkmenleri tarafından mavi kırmızı versiyonları resmi bayrak olarak kullanılmaya başlanacaktı.

METE HATAY | POLİ

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar