“Yerel seçimlerimiz” Türkiye’deki “Başkanlık” ve “genel seçimlerin” yarattığı büyük heyecan dalgalarının etki alanı içinde kaldı!
Bir kez daha anladık ki Türkiye ile hâlâ “tasada ve kıvançta” “onların olaylarıyla” “bizim olaylarımızda” birbirimizle iç içeliği birlikte yaşamaktayız.
Yani Anastasiadis’in “kesilmelidir” dediği “Ankara ile KKTC arasındaki göbek bağı” tutun ki 1974’den beridir birbirlerine hayat veren aort damarı gibi atmaktadır!
ANASTASİADİS yine “Türkiyesiz bir Kıbrıs”tan söz ediyor, “dönüşümlü başkanlık zaten eskiden vardı yine kabul görebilir ama garantilerin, müdahale hakkının ve adadaki Türk askerinin kaldırılması gerekir” diyor!”
Hep o ayni hikâye! “Türkiye’den, askerinden, garantisinden korkuyorum” çığlıkları!
Türk tarafı olarak bu hezeyana doğru dürüst cevap vermedik! Vermediğimiz için de 43 yıldır masada siyasi tartışma konusu yapılmaktadır! Nitekim ne zaman masaya oturulsa, Rum halkı Türk askeri tarafından saldırıya uğrayan, göçe zorlanan, Kuzey’deki toprakları gasp edilen “malül ve mazlum” esamesindeki bir kadersiz toplum olarak muamele görür, acınır zavallı!
FAKAT bugüne kadar bizden biri çıkıp da “iyi ama ortada Makarios’un yıktığı bir Kıbrıs Cumhuriyeti yok mudur” diyerek sormamıştır? “1963 Kanlı Noel sizin eserinizdir diye haykıranının olmadığı gibi!
Dahası Rahmetlik Denktaş’tan beridir müzakere masasına yumruğunu vururken 1974 Barış Harekâtının tek suçlusunun, hazırlayıcısı durumundaki Rum-Yunan ikilisi olduğunu söyleyip hesap verilmesini isteyen bir “müzakerecimizi” görmek de mümkün olmadı!
ŞİMDİLERDE de her aklına estiğinde Türkiye ile adadaki Türk halkını suçlayan, oysa asıl suçlu tarafın lideri durumunda, “çoktan insan hakları mahkemelerinde ifade vermesi gereken Anastasiadis’tir ama boşuna beklenti!
Tam aksine ne diyor adam: “Türkiye ile göbek bağını kes, askerini de al git, garantini de!”
Eee! Sen neden Yunanistan’la ayni şeyi yapmıyorsun! Neden garanti hakkındaki İngiltere hâlâ Güney’deki koçanlı üssünde! Rusya neden içinde! İsrail, Mısır?
Bir tek Türkiye mi battı gözüne! Ne var ki alışacaksınız adadaki Türkiye’ye! İsteseniz de istemeseniz de!
**********
“DİN TAKINTISI” SİYASET OLMAZ!
Önce takılayım: Tarihi ve manevi değeri yüksek “Hala Sultan” kelimelerinin ardından gelen o yavan “kolej” kelimesini bu okula hangi akıl yapıştırmışsa bravo!
Olaya gelince: Bu okul Türkiye ile eğitim anlaşmaları sonucunda din adamları ihtiyacımızın karşılanması amacında kuruldu.
Mesela İstanbul’da da “Galatasaray,” “İtalyan” “Alman” okulları vardır. Mesela Büyükada’da Ortodoks Ruhban okulu vardı bir zamanlar…
Kimse çıkıp da “bizim eğitim sistemine uygun tedrisat yapacaksınız” demediydi ama!
Mesela İngiliz koloni döneminde lise olmadığından bazı gençlerimiz orta eğitimden sonra Rum’un “Şagalli”sine giderlerdi. Yahut Fransız’ın Tarazanta’sına…
Bu nedenle Atatürkçü dolayısıyla laik, üstelik Şeyh Nazım Kıbrisi ile yıllar yılı yarenlik yapan ayni zamanda bir eğitimci olarak yazıyorum..
“DİN ve öğretisinden” tedirgin olunmaz.. Çünkü Allah ve insanlık sevgisidir okunup öğretilen..
Buna karşın yobazlaştırılmış din ile din adamlarından elbet korkulmalıdır! Atatürk Türkiye’sinin Kubilay olayını unutmadık.. Bugün de Ortadoğu ülkelerinde şeyhlerin kralların ne menem “Müslüman” olduklarıyla “Müslümanlık” adı altında vatandaşlarına çektirdikleri eziyetleri günlük haberlerde izliyoruz! Mesela “İşid” de “lanet olsun” dediğimiz Müslüman bir dini kuruluştur!
ANLIYORUZ ama “dini istismar edenleri” ayrıca istismar edip sayelerinde kaos yaratanlar da yok mudur? Amerika ile Rusya Ortadoğu’ya bu sayede çöreklenip bölgeyi kan revan içinde bırakmadılar mı?
Bize gelelim. KKTC küçük ülkedir. Küçük ülkelerden büyük olaylar çıkmaz! Fakat biz bu gerçekleri bilerek yaşamıyoruz? Mesela “bağımsız ve egemen ayrı bir devlet” olmayı da çok isteyebilirdik! Oysa Rum ile oluşturulacak federasyonu” tartışıyoruz müzakere masasında çünkü hayal gücümüzün sınırı ancak oraya kadar varabiliyor, “ayrı devlete”ulaşamıyor!
HALA Sultan Koleji ve “başörtüsü” olayı aslında bu siyasi sorunun bir yansımasıdır. Çözüme Federasyon alternatifinden bakanlar, dini kurumlarıyla içimizde gelişecek bir Türkiye’ye sıcak bakmıyorlar!
Bu nedenle olmalı mesela TC’ ile olagelen eğitim anlaşmalarıyla karşılıklı öğretmen mübadelelerine karşı çıkılır, TC’deki Çanakkale’ye zaman zaman ziyaretlerde bulunan çocuklarımız ve bu ziyaretleri gerçekleştirenler kınanırken… Ayni yaştaki öğrencilerin Güney’de sirtaki yada Rumca dersleri almaları, üstelik teşvik edilir!
YOKSA sorun “laiklik” yahut “din iman” değildir! Sorun Geleceğin Kıbrıs’ını Rum ile hazırlamaya “çalışanların,” içimizdeki TC varlığını bu amaçlarının önünde “androş” olarak görmeleridir!
Bu görüşleri ise baştan sona falsolu defoludur! Bir gün onlar da anlayacaklardır bunu çünkü bizim anlatamadıklarımızı Rum çok anlatmıştır! **********
KISACA TAKILDIĞIM: (OLDU DA BİTTİ MAŞALLAH MI!)
Pazar gün daha sonuçlar açıklanmadan çok önce tuşlayıp gazeteye postaladığım yazımda da “kazanacaktır” dediğim İsmail Arter de kazanmıştır seçimi, kazanması gereken eski belediye başkanları” da. Buna karşın yazımın sonunda eklemiştim: “Sakın ola hiçbir belediye başkanını iki dönemden fazla seçmeyin!”
Bu cümleden olmak üzere tutun ki Arter tekrar seçildiği bu ikinci dönem “son avansını” kullanmaktadır!
Yani kendini salvolara hazırlamalıdır çünkü o da diğerleri gibi Mağusa belediyesine ait “gelir gider bilançolarını” açıklamamıştır! Şeffaflığın karartıldığı her yerde bilin ki “karanlık” vardır devam etmektedir! Görevimiz karanlıkları yırtıp aydınlığı görmektir.