Anastasiadis ile Downer anlaşacak mı dalaşacak mı? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

Anastasiadis ile Downer anlaşacak mı dalaşacak mı?

 

Biliniyor, müzakereler Cumhurbaşkanlarının “temsilcileri” seviyesine indirildi… Anastasiadis bunu muzırlık olsun diye mi yoksa KKTC’yi devlet olarak tanımadığını dünya aleme göstermek için mi yaptı bilemiyoruz. (Tabii değişebilir.)
Buna karşılık kuşkularımız devam ediyor. Eğer müzakereler başlarsa “temsilciler” seviyesinde devam edecek süreçte mesela Sn. Eroğlu’nun ne oranda inisiyatifi olacaktır?
Çünkü bir yandan Başbakan Yorgancıoğlu da Dışişleri Bakanı Özdil Nami’nin de masada olacağını söylüyor… O zaman akıllara şu soru takılıyor: “Yoksa Ankara ile arası mavfoşi olan Eroğlu Anastasiadis’in muzırlığının yarattığı fırsatla baypass edilerek görüşmeler dışına mı itiliyor!
Açıkça yazayım, büyük hata olur! Çünkü şu anda Anastasiadis’in tüm aksiliklerine karşın KKTC’nin siyasi çıkarlarını ödün verilemeyecek konuların da altını çizerek korumaya alan Eroğlu olmaktadır. Bunlara kısaca bakalım:
Bir: Eroğlu çözüm olacaksa iki kurucu devlet arasında olacaktır diyor. Annan Planı’nda bu “parça devletler” olarak da ifade edildiydi.
İki: Eroğlu “eşit statüde iki kurucu devlete dayalı federasyonu” savunurken bir yandan da “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin evrim yoluyla federasyona dönüştürülmesinin kabul edilemez olduğunu söylüyor…
Neden Eroğlu bu açıklamaları yapmak zorunda kalıyor? Çünkü daha geçen günlerde Anastasiadis’in temsilcisi Mavroyannis yaptığı açıklamada çözümü şöyle tarif eder: “Çözüm bir Devlet çatısı altında toprak bütünlüğü ve ulusal kimliği olan iki halkın beraber yaşamasıdır…”
Ve akla “üniter” yapısı ile 1960’ların KC’ini getirir! “Birleşik Kıbrıs’ta yüzde 70 Rum yüzde 30 Türk temsiliyetine dayalı bir cumhuriyet…” Zaten adına da federal mederal denmez “Republic of Cyprus denir.”
Eğer Rum liderliği bu kez iki bölge esasında fakat nüfus ve mülk çoğunluğuna dayalı bir “üniter Kıbrıs” çözümü murat ediyorsa müzakereler başlasa bile sonuç alınamaz…
Tabi Anastasiadis dur durak bilmiyor! Nitekim son numarası BM’ler GK’nin beş daimi üyesinin Türk tarafına baskı yapmalarını istemek oldu! Downer işte bu Anastasiadis’le dalaşacak mı anlaşacak mı? Bu hafta içinde göreceğiz…              **********    
Nedir bu üzerimize çöken meşum karanlık, “gelecekleri görememek mi?”
Farkında mısınız bilmiyorum: Hayatımızın “günlüğüne” hep aynı şeyleri yazıyoruz. Çünkü “dön baba dönelim hacılara gidelim” otomatiğine bağlandık…
Bugün çevre pisliği varsa yarın sebze meyvelerdeki kalıntılar sorunudur manşetlere çıkan… Öbür gün ne berbat trafiğimizin olduğudur… Lefkoşa Belediyesi zaten elde birdir. İstediğiniz zaman istediğinizce gündemin başına koyabilirsiniz! Veya Elektrik sorunudur… Narenciyedir, patates hasadı geldikte patatestir… Hayvancıların, çiftçilerin dertleri, okulların öğretmensizliği, sağlığın sağlıksızlığıdır… Ve bir yandan kahır haline gelmiş günlük hayatı taşıyamayan kalplerin sükutu ise öte yanı Kanserdir! Tabii 40 yılın derdi davası Kıbrıs siyasasıdır!
BAŞKA? Bu sorunların yarattığı fasit daire içinde dönüp duruyoruz. Korkunç bir kadersizliktir bu… Dünyanın en güzel iklimine sahip, pırıl pırıl bu Akdeniz adasını isteseniz de günlük hayatlara oturmuş böylesi sorunlarla kâbus haline getiremezdik… İstemeden getirdik ama…
Oysa daha dün Türkiye’den gelen o devasa su boruları tırlarla geçiyordu önümden… Büyük olayın gerçekleşmesine ne kaldı ki. Buna karşılık insanları tırnak kadar ilgilendirmiyor! Hayret bir şey! Bırakın akıtılacak suyla TC’nin esiri olacağız diyenleri… Gerçek şu ki topraklarımızdan bereket akacak…
Buna karşılık yerimizden bile kıpırdamıyoruz… Küçük sorunların içinde boğulurken yolların bellerin çer çöpü ile pisliklerini bile kaldırıp en azından temiz bir memleket yaratamıyoruz…
Sonra Ekonomik ve Mali Paketlerden medet umuyoruz… Nedir üzerimize çöken bu meşum heyulâ?
Çok kısaca onca parasal yardımlara, akacak sularla yapılan yollara, kumarhanelerle, üniversitelere karşılık göremediğimiz “geleceklerdir” büyük sorun… “Bu nedenle günübirlik yaşamak zorunda kalmamızdır! Nitekim bakın eski Maliye Bakanı bir zamanlar ne diyordu:


**********   
Günlük sıkıntıların kısır döngüsünde dön baba oluyoruz…
…Ersin Tatar 2012’inin Mart ayında İstanbul’da gazeteci Vahap Munyan’ın sorularını yanıtlıyor ve diyordu ki “2009’da 1.6 milyar lira olan vergi gelirlerimiz 2011’de 2 milyar liraya çıktı. Ancak Türkiye’deki gibi biz de maalesef dolaylı vergilere yükleniyoruz…” Ve devam ediyordu:
“Türkiye’nin bize desteği yılda 865 milyon lira… Ancak geçmişten devam eden projeler dikkate alındığında bu yıl Türkiye’den 1 milyar liranın biraz üzerinde kaynak desteği gelecektir…”
Ve can alıcı o açıklamayı yapıyordu: “Aslında Türkiye ile ekonomik entegrasyon söz konusudur. KKTC’nin yıllık 1.5 milyar dolarlık ithalatı vardır. Bunun 1 milyar doları Türkiye’den gerçekleşiyor. Yanı sıra Türkiye’den gelmiş 35 bin kayıtlı işçinin sürekli kazandıkları parayı memleketlerine göndermeleri var. Bu da KKTC’nin Türkiye’ye önemli katkısı sayılır…”
Yani ne diyordu Ersin Tatar: Ankara bize yılda 1 milyar lira veriyor, bizse Türkiye’den 1 milyar dolarlık ithalat yapıyoruz…
Şimdi niçin “dön baba dönelim hacılara gidelim” dedim anladınız mı? Tabi Tatar o dönemlerde “bizden” de yakınıyordu. Belediyelerin borcundan, kadınlarımız evde otururlarken TC’den gelen kadınlara 120 lira ile evlerini temizlettirdiklerinden falan… Arada da ekliyordu: 65 bin emekliye her ay çek dağıtıyorum… kumarhanelerden gelir de 100 milyon dolar civarında…”
BUNLARI NEDEN HATIRLADIM. Bu ülkede büyük işler olmuyor! Mesela ne dediydi Sn. TC Büyükelçisi Akça: Siz kapalı toplum ekonomisi içinde dönerken TC’den de sizi kalkındırmasını bekliyorsunuz…”
Henüz yeni Maliye Bakanı Mungan’ı işitmedik. Bir gün o da KKTC’nin finans durumunu, ithalatı ile ihracatını, TC ile olan ticari ilişkilerini buradan oraya ne kadar para aktığı ile oradan buraya ne kadar aktığının açıklamalarını yapacaktır…
Şu anda gördüğümüz tüm alt yapı yatırımlarına karşın Türkiye’nin bir vilâyeti kadar bile şanslı olmadığımızdır çünkü sermaye birikimi bile yapamıyoruz…
Kendimizin yazıp kendimizin sahneleyip kendimizin oynadığı “rol,” “kısır döngü” içinde dönüp durmaktır! Mesela daha dün ne dediydi Şoför Okulları Birliği? “Artık başka şoför okulu izni vermeyin, ekmeğimizle oynuyorsunuz!” Oysa Özal’dan beridir nedir bize yakıştırılan ekonomik modelin adı? “Serbest Piyasa ekonomisi. Veya Liberal ekonomi…”
Kısaca bu ülkede bir dükkanın yanına bir başka dükkan açıldığında insanlar sevinmezler üzülürler! Kaldı ki bu ülkede devasa yatırımların “sahib’i mutlakı” olacağız… Şimdilik günlük yaşamın sıkıntılarında bunalıyoruz hepsi o kadar!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar