Yaşandığı için anlaşılıyor ki Kıbrıs siyasi sorunu çözüme ulaşmadan muhatapları oluşturan ülkeler arasında her vesileyle çatışma ihtimali olacaktır..
Bunun somut ispatını Doğu Akdeniz’deki MEB’ler ve hidrokarbon yatakları sorunuyla yaşıyoruz..
Olay basit değil! Rum tarafı her zamanki gibi “küçük ve çaresiz ülke” rolünü oynuyor! Türkiye karşısında “mağdur ve mazlum toplum” oluşunun reklamını yaparken, AB’den Türkiye’ye müdahale etmeleri çağrısında bulunuyor!
Ve bu çağrısına Merkel’den, İngiltere’den destek atışı gelirken, “Türkiye’nin Rum parsellerinde araştırmalarını sonlandırması” isteniyor..
Güney’in en tepedeki karar mercii durumundaki “Ulusal Konseyi” de devreye girerek çağrıları sürekli yineliyor…
TUTUN ki (bize göre) Rum tarafı bir karış suda fırtına koparmak istiyor…
Kuzey’deki Türk halkının “bölgedeki enerjiden yararlanmasının” önünü tıkamak için AB’i ve ABD’i kendinden yana tavır koymaları için zorluyor!
Kaldı ki zaten buna ihtiyacı yok çünkü “sondaj çalışmaları” yapan şirketler ya Amerikalıdırlar ya Avrupalı!
Kısaca Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de istenmeyen bir çatışmanın içine çekmek için istenilen tüm “sebepler” mevcut!
ÖYLE de sadece bu sürtüşmeler bile siyasi sorunu olumsuz etkiler ve “müzakere” umutlarını ötelerken; ya “maazallah” dediğimizce, Türk ve Yunan savaş gemileri karşı karşıya gelirlerse!..
Bir zamanların “Kardak Kayalıkları olayından” çok daha derin ve önemli bir kriz patlak verirse…
Sonucunun ne olacağını kim bilebilir!
Fakat Türkiye ile Yunanistan arasında gözlenen barışın, büyük oranda onulmaz bir yara haline geleceği ve kim bilir kaç yıllar düşmanlık ve husumetle sürdürüleceği biliniyor değil mi?
TABİ Rum-Yunan ikilisinin adadaki Türk halkının haklarını da çiğneyerek gitgide krize dönüştürdüğü Doğu Akdeniz”deki tek yanlı enerji tasarruflarına bakarak, “eceli gelen it cami duvarına siyer” gibilerinden yakışıksız ve ırkçı bir söylemin harcıalem savunucusu değiliz ama…
Ya inadına ve akılsızca bir tutumda ki böylesi budalalıkları Rum-Yunan ikilisi hep yaptı, son örneği 1974’de Makarios’a yapılan darbeydi de yine öylesi bir maraza yaratırsa ne olacak?
Elbette Türkiye’nin tavrı, Mesih İsa’nın “bir yanağınıza vururlarsa öteki tarafını da çevirin vursunlar” gibilerinden tevekkül olmayacaktır!
BU nedenle “Komşumuz” için bir kez daha “akıllar başlara” temennisinde bulunalım. Hem bölge hem de Türk-Rum, Türkiye-Yunanistan barışı için..
**********
HER YIL BİR HÜKÜMET
(Sn. Akıcı’nın Parti Başkanlarıyla görüşmeleri dün başladı devam ediyor.. (Ben bu konudaki yorumlarımı “her halde öyle oldu” diyerek peşin hükümle yazıyorum.)
Ve Sn. Akıncı’nın yeni hükümet oluşumu için dün UBP Başkanı Ersin Tatar, ardından CTP Başkanı Erhürman ve HP Başkanı Özersay ile görüşmesinden sonra, bugün de diğer parti liderleriyle görüşeceği olağanlığında, büyük olasılıkla hükümeti kurma görevini UBP Başkanı Ersin Tatar’a vereceğini düşünüyorum! Zaten ortada başka alternatif de görülmüyor..
Ve 1983’den Yani KKTC’nin ilanından bu yana 36 yılda kurulup-yıkılan 34 hükümete ilaveten 35. eklenirken, kısaca her yıla bir “yeni hükümet” olayı devam etmekte!
NE demek bu? Neyi göstermekte neyi hatırlatmakta?
Önce KKTC de sanıldığı gibi bir “demokrasinin” olmadığını!..
Sonra “Anayasal hakların” doğru kullanılamadığını!
“Seçme-seçilme” ciddiyeti ile memleketi gerçekten iyi ve doğru yönetme sevgisinin de bulunmadığını!
FAKAT başarısızlıklar karşısında haddini bilen Hükümetlerin görevlerini hemen haleflerine devredecek kadar sağduyulu olduklarını!..
Ve “biz istifa eder saltanatı teperken, bizden sonrası tufan” demek yerine, “yeter ki vatan sağ olsun modunda” olduklarını da yazalım ki ne gidenler yerinsin ne gelenler sevinsin! Nitekim:
Halâ ve her yıl bir yeni hükümetin giderken bir yenisinin kurulması demek, Kıbrıs Türk halkının hâlâ “Devlet” düzeyinde bir siyasi gelenek ve göreneğe sahip olamadığı demektir!
Hâlâ “aşiret” anlayışından kurtulamadığının bu nedenle zaten “kurumlaşamadığının” ispatı vücut bulması demektir!
Hâlâ “barışçı” değil, “kavgacı ve geçimsiz” olduğu, şımarık çocuklar gibi her yıl yıktığı, sonra bir yenisini kurduğu Hükümetlerle oynamayı çok sevdiği demektir!
Hâlâ “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” değil; politikacı taifemizin teker teker sadece kendi çıkarları için görev yüklendiklerinin tipik göstergesi demektir!
…İŞTE bu gün ve yarın “bu ahval ve şerait içinde dahi, ey Kıbrıs Türk halkı, birinci vazifen, yıkılan hükümetlerin kalıntıları üzerinde yeni hükümetler kurmaktır görevin unutma!” Ve bugün işte o vazife günündür!
*****
TABİ itiraf edeyim. 36 yılda yıkıldıkları için 36 defa “yenisi” kurulan “Hükümetlere” karşın hiç anlamadım! Hatta dün de yazdığım gibi “Dörtlü Koalisyon Hükümeti kurulduğunda” dünyanın hiçbir yerinde bir avuçluk nüfusuyla böyle bir mucize yaratılamaz dediğime nazire, şaşkınlığım devam etmekte!..
Ve demek ki bütün mesele “olmak ya da olmamak” üzerine “yeter ki iktidar” olunadır!
İşte Sn. Akıncı bugün ve yarın bu büyük ve ulusal görevin “başı” olarak yeni bir hükümet oluşumu kararını verirken ayni zamanda en kabadayısından bir yıl sonra yerini bir başka hükümete devredecek olan yeni bir hükümetin kurulması hazırlıklarına da başlamış olacaktır!
Hükümetlerimiz mübarek, yeni iktidarımız bir yıl süreyle daim olsun!