Geçen hafta 5. Cumhurbaşkanı Sn. Tatar ant içip resmen göreve başladı. Bu nedenle mecliste yaptığı konuşmasını izlerken bir kez daha anladıktı: “Bundan sonra çözüm yolunda yeni bir politika izlenecek.”
Sn. Tatar bu yeni politikayı şöyle özetliyordu: “Adadaki iki devletin egemen eşitliği ve devlet temelinde işbirliği..”
Peki bu slogansal saptamanın, öncesi çözüm arayışlarından farkı nedir? Mesela bir gün müzakereler yeniden başlarsa masaya adadaki iki egemen devlet olarak mı oturulacak? Yoksa her şeyden önce Rum tarafından KKTC’i egemen devlet olarak tanıması mı istenecek?
BU “yeni politikayı” anlamak için geriye dönüp Talat döneminden beridir süregelen slogana bir daha göz atmak gerekir. Şöyle ki yıllardır masada savunduğumuz ve sloganlaştırdığımız çözüm sekli şuydu: “İki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı, TC’nin garantisini içeren bir federal devlet..”
Bugün Sn. Tatar’ın bir adım öne çıkarak ortaya koyduğu tezi ise “iki egemen devlete bağlı işbirliği..” Çok kısaca diyor ki Sn. Talat “bu adada iki egemen devlet vardır Türk tarafı olarak biz Güney Rum Devleti ile işbirliğine hazırız..” (Ki yıllardır KKTC’nin devlet olduğuna inananlar Rum tarafının siyasi eşitliğimizi dolayısıyla devlet olduğumuzu tanıması gerektiğini savunuyorlar.. (Ben de “Köşemde” yıllar yılıdır, sürekli federasyonun ancak tanınmış iki devlet tarafından sağlanabileceğini yazıyorum.)
Sn. Tatar ise mecliste ant içip yaptığı konuşmasında bu “egemen devlet” önerisine yeni bir görüşle katıda bulunarak hem BM’lere hem AB’e yönelik mesajında Kuzey’de en az Güney’deki Rum devleti kadar egemen bir devlet olduğunu, bundan sonrası müzakerelerin de ancak bu konsept içinde gerçekleştirilebileceği hatırlatmasını yaptı.
***
ANCAK KOLAY OLMAYACAK: Geçen hafta sonu TC’nin eski dışişleri bakanlarından Şükrü Sina Gürel, Cumhuriyet gazetesine verdiği mülâkatında “KKTC’nin tanınması için koşullar oluştu” diyor ve çok önemli olması gereken açıklamalarıyla uyarılarda bulunuyordu:
GÜREL Ankara’daki Erdoğan’lı Cumhur İttifakı’nı işaretle, “artık iktidar (Ak Parti) düşman edinme politikası yerine yeni dostluklar ve işbirliği kurmalıdır” diyordu. (Bu arada Şükrü Sina Gürel “Ak Parti milletvekillerinin ilhak söylemlerinden de vazgeçmesi gerektiği” uyarısında bulunuyordu, anlam veremedim! Var mı Türkiye’nin böyle bir niyeti? Ankara’da böyle bir hava mı esiyor? Sözü edilen KKTC’nin ilhakı mı? Yoksa kastedilen “Kıbrıs Türk halkının “self determinasyon” hakkını kullanarak resmen Türkiye’ye bağlanmak için referanduma gitmesi midir?) Bu konuya yeniden döneceğim, Sina Gürel’in Cumhuriyet gazetesiyle yaptığı mülakatı özetle aktarmaya devam ediyorum:
***
“TÜRKİYE DEĞİŞMELİDİR:” Gürel “Türkiye’nin artık dış politikasında revizyona gitmesi gerekir” diyor ve Annan planını hatırlatarak, “Rum tarafının hayır demesinden sonra Ankara’nın KKTC’i tanıtmak için kampanya başlatmak yerine, “biz tanınma istemiyoruz” dediğine vurgu yaparak, “oysa diyor Gürel, bugün de Türkiye’nin en büyük görevi KKTC’i tanıtmaktır. Bunun için de yeni dost ülkeler kazanması gerekir…”
VE Gürel şöyle devam ediyor: “KKTC artık “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dönüşmelidir.”
(Doğrusu bunu çok iyi anlıyorum. Kıbrıs’ta iki ayrı egemen devlet, Kuzey’de ve Güney’de Türk Rum iki ayrı topluluk ve iki ayrı yurt varsa ve Güney Rum devleti kendine tüm adanın sahibi imiş gibi Kıbrıs Cumhuriyeti diyorsa, bizim 46 yıldır süren bu siyasi oyunu bozarak artık kendimize “Kıbrıs Türk Devleti” Yada “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” dememiz gerekir..
NİTEKİM burada Şükrü Sina gürel şu hatırlatmayı yapıyor: “Uzun süredir İngiltere’nin Eski Dışişleri Bakanı Jack Straw Kıbrıs’ta ancak iki devletli bir çözümün mümkün olduğunu” savunuyor..
(Ki yıllar yılı Kıbrıs sorununun çözümsüzlük kilidini açacak anahtar İngiltere’dir” diyorum. Kuzey’deki Türk devletini tanıması yeter de artar bile…) ***
İKİ AYRI DEVLET: Şükrü Sina Gürel adada iki egemen devlet konusundaki inancını ise şu cümlelerle vurguluyor: “Rum ve Yunan ne kadar direnirse dirensin sonunda gelinecek nokta budur.. (Yani adada iki ayrı egemen devlet..)
“GÜREL AKP’i işaretleyerek, “ancak diyor, bunun için yeni bir bakışa ihtiyaç vardır. TC Kıbrıs sorununu iç politika malzemesi yapmamalıdır! Ki şimdilerde 2023 genel seçimi öncesinde AKP çevrelerinden “ilhakı gerçekleştireceğiz haberleri gelmektedir!” (Yeniden döndüğüm ve “nereden çıktı bu ilhak” lafı dediğim olayın kanıtını ise Gürel, AKP’li bazı milletvekillerinin söylemlerine dayandırıyor ve bunun uluslararası ilişkilerde hiç iyi olmayacağını vurgulayarak şöyle diyor: “Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığını savunmak başka şeydir, Kıbrıs Türkünü yeniden bağımlı hale getirmeye çalışmak başka şeydir! Bunun ayırımının iyi yapılması gerekir….”
***
AKIL YOLU BİRDİR: “Hasbelkader” KKTC’nin bir yurttaşı olarak eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel’in Kıbrıs’a dolayısıyla Türkiye’ye yönelik değerlendirme ve uyarılarına katılmamın ötesinde diyorum ki “akıl yolu birdir.” Yıllardır şu veya bu vesileyle “Ankara KKTC’i tanıtmalıdır” diyoruz. Ve “Kıbrıs Türk devletini tanıyacak iki tane dost ülkesi de mi yoktur” diye serzenişte bulunuyoruz. Çünkü eğer Türkiye bizi gerçekten tanıtmak istiyorsa işte Azerbaycan, yeni dostu Libya. Uzaklardaki Pakistan, Afrika’da dünya kadar yardımda bulunduğu Somali hatta ötesi bazı Afrika ülkeleri. Veya yeni ilişki kuracağı ülkeler..
***
HAYAL DEĞİLDİR: Aradan 46 yıl geçti. Bir hayalden yada uzaklardaki “kızıl elmadan” bahsetmiyorum, bahsetmiyoruz.. Gerçeği yazıyor gerçeği konuşuyoruz. 1571’den beridir bu adada varız. En az Rum kadar hakkımız hukukumuz ve Rum kadar egemen devlet hakkımız vardır. Federasyon bir “işbirliği, ayrı gayrı toplumların bir arada yaşama sistemidir. Fakat biri tanınmış diğeri dünyadan tecrit edilmiş iki devlet arasında federasyon olmaz. Olsa bile yürümez.