Affetmeyin bizi çocuklar “VEYSEL COŞKUN’a” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Affetmeyin bizi çocuklar “VEYSEL COŞKUN’a”

Bedia Balses

Belki hiç birbirimizi tanımadık. 
Belki hiç bir kere bile karşılaşmadık.
Belki birbirimizi görmezden bile geldik.
Belki oturup bir kez bile konuşamadık.
Belki anlatacağın şeyler vardı ama biz dinlemedik.
Belki aşklarından,heycanlarından, hayallerinden bahsedecektin. Merak edip duymadık…
Şimdi derdin derdimiz, hayalin hayalimiz oldu belki…
Affet çocuk göremedik.
Affet bilemedik. Affet bizi, sesini duyamadik.
Sana askerliğe giderken omuza kaldırıp havalara atmalar, düğününde damat olduğunda neşeyle omuza almalar yakışırken, bu paslı çivili tahta kutunun içinde taşımak nasip oldu..
Affet bizi.. Gittiğin yerden gülümse hep, orda mutlu ol… Mekanın cennet olsun…

Veysel Coşkun


 

Yukarıda yazılan acı satırlar sosyal paylaşım sitesi Facebook’daki Çayırova sayfasında paylaşılmıştı. Yani geçenlerde evden çıkıp kaybolan ve günlerce Kıbrıs’ın nefesini tutarak beklediği ve denizde bulunan cesedin dna sonuçlarından sonra ödüğü kesinleşen Veysel Coşkun’un köyünün grubundan…  Bu iletiyi ağlayarak okudum. Sadece bir başka çocuğun acı öyküsü değildi ağladığım. Gerçekten de kim yazmışsa etrafımızda olan bitenlereden habersiz yaşamamızdan, insani sorumluluklardan uzaklaşmamızdan bahsediyordu. Sorunlar  varken, görev ve sorumluluklarımız arasında birbirimizin derdine koşmaz, yüzüne bakmazken, derdini dinlemez ve o doymak bilmez egolarımızın peşinde yaşarken  başka insan hayatlarına dokunmayı unutmuşuz biz. Hepimiz sorumluyuz bu olaylardan. Anne – babalar, öğretmenler, çevre denilen o kalabalık, yöneticiler, ve elbette devlet sorumludur.

Bundan 17 yıl önce anne olduğumda, o mucizeyi kucağıma aldığımda anladım çocuk sahibi olmanın ne demek olduğunu. Bu haberi okuyunca dehşetle o anneyi düşündüm. İlk kucağına aldığında, gazını çıkardığında, sütünü verdiğinde onun için en iyisini hayal ederdi elbette. Büyüdükçe değişir insanlar, aralar açılır, ilişkiler farklılaşır.   Maddiyatın hüküm sürdüğü, eğitim sisteminin, sağlık sisteminin, devlet yapısının gencini korumadığı, çocuğunu önemsemediği, koruyamadığı yapısı hakim olur artık. Yeteneği ne, özel mi farklı mı, kimsenin bu yönlerde bir çalışması yoktur. Onu kundakta koruyan, onun için her türlü fedakarlıklar yapan anne babaların çok büyük bir çoğunluğu  sorunlu gençler yetiştirmeye başlar sonra.

Ülkede uyuşturucu kullanımı ilkokula kadar indi. Sevgisiz evler, maddiyatla ilgilendiğini sanan anne babalar… Sürü sürü üniversite mezunlarımız var  kaba tabirle. Dersaneler, özel dersler, sevgisiz sınıflar aldı başını gidiyor. Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu sınıfa giren çocukların duygularını önemsemez ve tanımaya çalışmaz   Kontrol altında tutulması esas hedeftir. Bir jenerasyon olduğu gibi tembel, olduğu gibi haylaz,  olduğu gibi başarısız olabilir mi? Eğer olabilirse o ülkede ne anne babalar, ne eğitim verenler de devlet görevini yapmaz demektir. Belki de karnedeki notu, kolej sınavında aldığı puanı daha çok önemseriz onun hayallerinden. Belki de kafasının içinde geçenlerin hep sayısal bir karşılığını ararız. Belki de komşunun çocuğunun notunun onda olmasını isteriz. Belki de sporda, sanatta başarılı olması bize yetmez de  illa Matematik karşılığını görmek isteriz.  Son model arabalar, son model telefonlar da yetmez kırıklarımızı düzeltmeye.  Belki de Veysel Coşkun ve nice gencimiz bir işaret vermiştir dve bizler görememişizdir. Belki bir öğretmeni, belki ailesinden herhangi biri, belki bir devlet kurumu kurtarabilirdi onu. İhtiyacı olan şeydi neydi? Psikolog mu, anlaşılmak mı? Gençlik bunalımını atlatması için yardım alması mı? Kimse görmedi, hissetmedi miydi? Bir kez bile olsun bunun ipucunu bırakmamış mıydı? Eğer duyulanlar doğru ise bu çocuk sene başında yine mi evden kaçmıştı?

 

Anne-bablar Kıbrıs’ta yarış içinde. Arabalar, evler, tatiller, cep telefonları yarışır. Ayakkabılar, özel dersler, notlar yarıştırılır.  Annelerin çoğuna baktığımızda genç kız özentisi, genç kızların çoğunu gözlemlediğimizde olgun kadın taklidi.  Çoğu insan kendi özentisinden kafasını kaldırıp çocuğunun yüzüne bile bakmıyor. Ona maddi imkan sağladığında iyi anne ve baba olduğunu sanıyor.  Oğlum 17 yaşına doğru yol alıyor.  Bu yaşanılan olay beni derinden etkiledi. Günlerdir annesini düşünüyorum.  Aklım almıyor, belli bir yere koyamaıyorum bu olayı.

Çocuklarımızı öldürüyoruz. İstemeden, bilmeden, görmeden hissetmeden. “Neden, neden?” diye soruyorum. Yanıt arıyorum. Sevgisiz bir sistemin bu pis çarkında yeniliyoruz. Kurbanlar evlatlarımız oluyor. Bazen kaza, bazen uyuşturucu, bazen intihar…. Hepsi aynı yere çıkıyor. Onları koruyamıyoruz. Onlara olan sorumluluklarımızı yerine getiremiyoruz. Anne baba olarak da, okul olarak da, öğretmenleri, çevresi, kulübü ve ait olduğumuz her türlü kurum ve kuruluşlar çocukları kurtarmaya yetmiyor.  Onlara hayat için bir el uzatamıyor. Belki de gerçekten de yakından bakmıyor. Karnesindeki not, altındaki araba, dış görüntüsü belki de çoğu için daha önemlidir. Gözlerinin içi, sustukları, anlattıkları, kaçtıkları, problemleri, isyanları, değişmesi nerde başlıyor. Ne zaman kopup gidiyor en sevdiğinin kucağından.  Toplum ne zaman canavara dönüyor da yalnız bırakıyor çocuklarımızı. Devlet kurumları bu tür sorunlu çocukları nasıl takip edemiyor?  Nasıl çözüm bulamıyor?

Kalbim dağlanmış durumda fotoğrafına bakıyorum. Tüm fotoğraflarda gülümsemesi dudaklarının arasında saklanmış. Dudakları aralanıp bir türlü gülümsemesini  dışarıya veremeyecek kadar  ikilemde sanki. O iyi bir sporcu çocuktu.  Fotoğrafında elinde kupası var. Facebook profilinde ise oğullarımın çok sevdiği futbolcu pek çok kez yüklenmiş. İddialı bir çocuk profili veriyor.  Ve onu anlatan bir cümle çarpıyor gözüme:

“Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmaktır…”

Oysa bu söz umut veriyor insana. Düşmeyi bilen ama düştükten sonra ayağa kalmasını düşünen bir umut taşıyor içinde.

Herkes soruyor benim gibi ve belki de herkes suçlu arıyor. Suçlu bunu yazan, bunu okuyan, onu yetiştiren, onu okutan, vatandaşı olduğu devlet…. Veysel’in ve de ucuza kaybettiğimiz nice gencin suçlusu hepimiziz. Onlarla öldükten sonra tanışıyoruz. Belki de ilk kez bu kadar dikkat çekti Veysel. Belki de Herkes ilk defa onun yüzüne baktı bu kadar. Fotoğrafına baktı, onunla konuştu o duymadan.  Bundan sonra bu çocuklardan hepimizin sorumlu olduğunu bilerek en azından yaşamalıyız. Veyselin bu acı kaybı bize bir şey öğretmeli. Etrafımızda kimbilir anlaşılmayı bekleyen kaç tane Veysel var. Belki evimizde, belki sınıfımızda, belki köyümüzde, belki bölüğümüzde, belki dairemizde…

Affet desek ne işe yarar?

Ona yazsak ne işe yarar?

Anlamsız, faydasız ve boş…

Ancak yolda yürüyen, sınıfta oturan, iş arayan,  hayalleri olan, hayallerine ulaşamayan, çareyi bir başka yerde arayan, yolunu şaşırmış, şaşkın, sevgisiz, ve hayattan umudunu kesmiş, yardıma muhtaç olan insanlara bir el verebiliriz. Belki de onları kurtarabiliriz.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar