2020 BETERİN BETERİ OLABİLİR Mİ? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

2020 BETERİN BETERİ OLABİLİR Mİ?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Yazımı yeni yılın takvimiyle kaydederken, artık böylesi süreçleri çoktan kanıksamış olmalıyım ama biraz da gözüm nemli, tuhaf bir duygu sardı beni…

Bir anda başıma konan sineği kovar gibi ötelere itelerken bu duygusallığımı, “vay be” dedim sesli sesli kendime..


VAY be! Geri dönüşü olmayan bir süreci yaşadığımızı bildiğimiz halde  nasıl da aldatmak isteriz kendimizi! Ki her yeni yılla birlikte yenilenip değişeceğimizi, çok daha güzel ve mutlu günler göreceğimizi, zannederek!.

Oysa çok iyi biliyorum: Eskidikçe değişen bir elbise gibi olduğumu… İyiye güzele, evrimleşme yerine “betere” doğru akıp gittiğimi, gittiğimizi…

YİNE de geriye dönüp baktım: Evlatlarımız, gençlerimiz… Artık onlarındır yarınlar.. Henüz çiçeğini açmamış tomurcuklar kadar saf ve duru… Kahkahalar onları değil, onlar yaşatmakta kahkahaları şen şakrak sevgilerle sevinçlerini…

DUYGUSALLIĞA yer yok ama: Çünkü artık elinde asası, sırtında samanisi, ayağında çarığı ne “mehdi” gelecek arkasında huşu ve tevekkül içinde yürüyen binlercesi cemaati ile… Ne cennet ne cehennem vaat edilecek insanlığa…

Herkes bu dünyada ektiği kadar biçecek..

Ki bir gün “sur’i İsrafil çalınmış fakat ben işitmemişim” deme hakkınız olmayacak! Herkes o kıyamet gününde günahları sevaplarıyla hesabını verecek…

FAKAT unutmamak gerek.. Ki bizim kuşak istese de unutamaz. İngiliz Kolonisinde doğduktu. Bir süre “Kıbrıs Cumhuriyeti” Sonra da kendi Devletimizin sahibi olduktu..

TÜM bu tarihi süreci Türkiye ile beraber yaşadıktı.. Unutulmaması gereken budur çünkü önümüzdeki dönemlerde de Türkiye ile beraber olmak zorundayız. Neden mi?  Çünkü Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları nedeniyle oluşan “ittifakların” içinde ne bizim yerimiz var ne Türkiye’nin!

Bu vakıayı, “artık dünyanın varlığını sürdürebilmesinin en önemli unsuru olan “enerjiye” bağlarsak, kimsenin kuşkusu olmasın uğruna savaşlar da çıkar, kanlar da akar, Doğu Akdeniz’in siyasi ve ekonomik haritaları da değişir..

EĞER bu olasılıklara hazır olmamız gerektiği kafamıza dank etmezse, bir gün kendi mahallemizde filler tepişirken, ayak altında kalıp ezilecek ilk topluluk biz olacağız.

Tutun ki “Kuzey’i yeniden dizayn etme sancıları koyuverirken 2020 yılında bu olasılığı da başımızın üzerinde sallanan Demokles’in kılıcı gibi görmeliyiz..

*****

 

SORUNLARA SORUN ULADIK!

Yeni yılla birlikte yeni bir sayfa açabildiniz mi? Ya yeni bir hesap? Yeni bir bilanço? Yeni bir tasavvur? Yeni bir ideal?

Hayır! Ne varsa elimizin altında, hepsi de 2019’dan kalma, çoğu 45 yıllık mazileriyle hâlâ hayatımızın parazitleri gibi taşıdığımız sorunlar. Ki bazılarının bilmem kaç kez “değiştirilmiş” yasalarını yaptık da daha meriyet kazanmadan eskidilerdi!

Kısaca yeni yıla hesabı kitabı verilmiş… Yasalarına uygun işlevleriyle yoluna devam eden… Zararlarından değil, faydalarından söz ettiren… Toplumun hem siyasi hem de sosyoekonomik yapısallığıyla bütünleşmiş… Ne tek bir Kurumumuzdan söz edebiliriz ne de o kurumları çalıştırmayı başaran “Yönetimlerden!”

İŞİN kısası KKTC dediğiniz “muhtac’ı dide,” yağan yağmurların akan sularına bile hükmü geçmediğinden, sellerinde boğulan  bir gariptir!

Kİ bu KKTC dediğiniz beldede Trafiğin bir diğer adı “felakettir!”

Yolları sırat köprüsüdür geçebilen kurtulmakta!

Okulları, hastaneleri, Kamu daireleri, Kamu hizmetleri, limanları, çevresi falan dökülmektedir!

FAKAT ne kadar şikâyet etsek de bu memleket bizimdir! Hani derler ya “derici de sevdiği deriyi döver” diye! Ne var ki geçen yıl kendi “imparatorluğunu” idame ettirmek için önünle gelenle kavga edip grev tehditleriyle saltanatını sürdüren KIB-TEK ve Sendikası EL-SEN’den çok çektikti! Tıpkı rant ekonomisinin başını çeken İmar İskân ve gelişiminin yarattığı çarpık yapılaşmalara bağlı olarak gelişen olaylardan çektiğimizce! Nitekim üçüncü ülke insanlarının KKTC’de mülk satın almaları da bunlardan birisiydi. Kamuda oluşan tepkiler “ırkçılığa” dönüşen tutumlarda büyüdüydü ki işte buna fena takıldıydım, şöyle ki:

*****

KISACA TAKILDIĞIM: (ESAS OLAN RANT’TIR!)

1974’den sonra TC’den kaydırılan nüfusa “bunlar bizim kültürümüzle uyuşmazlar dolayısıyla alt kültürümüzü oluştururlar” gibilerinden karşı çıkışlarda bulunurken…

Mesela şimdilerde de Yahudi’lerin, Rusların, öteki bazı yabancıların arazilerle apartman daireleri satın almalarına olumsuz tepkiler gösterilmektedir.

OYSA KKTC’de mevcut 180’i aşkın yerleşim yerine karşılık tutun ki aramızdaki bu yabancıların apartmanlarla kaim “sitelerini” toplayıp bir araya getirseniz, bir “köy” bile oluşturamazsınız!

Kaldı ki bu insanlar KKTC’de yaşıyorlarsa ve ekonomimize katkı sağlıyorlarsa,  vatandaşlık hakları yanı sıra geldikleri ülkelerin KKTC’deki doğal elçileridirler de.. Bu insanlardan siyasi yönden “tanıtılmamız ve tanınmamız”  gibi katkıda bulunacakları “politik unsurlar” olarak faydalanmak yerine; çocukça tepkiler gösteriyor, “arta çoğala bu gidişle bizi yiyecekler anam” diyerek umacı korkularıyla titreşiyorlar!

Neden ama? Çünkü asıl mesele bu ülkede toprağın rant haline gelmesidir. Asıl kavga da “paylaşımından kopmaktadır.”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar