Annan planında da yoktu bugün de yoktur! Oysa ne gözlerden ne gerçeklerden ne tarihten ne adaletten ne haktan ne de hukuktan kaçırtılamayacak kadar önemli konudur.
Unutturulan “Evkaf mallarımızdan” söz ediyorum. İngiliz’in gasp edip Rum’a hediye ettiği evkaf mallarından! Sadece Güney’de yüzde 30 oranında evkaf malımız olduğu söylenir…
Unutturulan Evkaf malları konusunda beni de uyandıran bir süre önce Lefkoşa’dan telefon eden Tansel Nizam adlı bir okuyucum oldu. Telefonun öte ucunda yırtınıyor, Türk halkının bir büyük hakkının daha yenmekte olduğunu söylüyordu. Konuyu çok iyi biliyordu. Belli ki dersini hem çok iyi çalışmış hem de anlatıp savunacak bilgilere ulaşmış. Kemal Derviş’le birlikte çalıştıklarını söyleyince zaten buna şaşmadım. (Evkaf mallarını kurtarmak için de bir dernek kurdular.)
SORUNA GELİNCE: Yıllardır deniyor ki 1959’da İngiliz sömürge idaresi vakıf mallarının icar bedelleri olan 1 buçuk milyon sterlin vererek Vakıf Malları sorununu halletti! Hayır hiçbir şey halletmedi! Çünkü adanın İngiliz’e kiralandığı 1978’de ve 1920’de Lozan’da da “kabul edilip imzalandığınca Evkaf malları satılamaz devredilemez.” Fakat İngiliz sömürge yönetimi 1944’lerden 1960’a kadar icarını yüklendiği Vakıf mallarının kira karşılığı olarak Türk tarafına ayda 2 bin 230 sterlin vererek sorunu gözlerden kaçırttı! Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş çalışmaları arifesinde de “icar ücretlerinin sabitlenmesine bağlı olarak ve Vakıflar İdaresinin mağduriyetini gidermek için 1 buçuk milyon sterlin vererek olayı oldu bittiye getirdi!”
YANLIŞ KANAAT: 1959’da İngiliz sömürgesinin “çoğunun Rum’un tapusuna geçen Vakıf mallarının bedeli gibi görülen o 1 buçuk milyon sterlini Türk liderliğine vermekle Vakıf mallarının para karşılığında gözden çıkarıldığı şeklinde yorumladı! Doğrusu çok uzun yıllar ben de öyle sanıyordum! Ta ki bir devrelerde sorunla ilgili belgeli kitap yazan Haşim Altan’ın ve sonraları Kemal Derviş’in Vakıf mallarıyla ilgili çalışmalarına tanık olana kadar.
Bugün adanın pek çok yöresinde, kapalı Maraş’ta evkaf mallarımız vardır.. Eğer çözüm olmadan Vakıf Malları konusunda bir müzakere ortamı yaratmazsak hem büyük “mal ve toprak kaybına” uğrayacağız hem de sorunu AB İnsan Haklarına Komisyonuna götürme hakkımızı kaybedeceğiz.
TUĞRUL TÜRKEŞ VE NASİHATI!
1974’den hemen sonra oluşan yeni düzende TC ile ilişkileri “koordinatörlerle” sürdürmeye başladık. Sonraları “Kıbrıs İşlerlerinden Sorumlu Bakan” dendi! İlk koordinatörümüz Ecevit’in Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu’du. Allah rahmet eylesin adamın bize yapmadığı yaptırtmadığı kalmadıydı! Bir Kıbrıs lirası eşittir 36 TL uygulaması da onun marifetiydi! (Fakat bizim maliyeyi adam etmek için değil, Türk lirasının ilk kez bir dış ülkede döviz cinsinden değerini ölçmek için!) Müezzinoğlu’na göre Türk lirası Kıbrıs Lirasının ağzına yapacaktı! Kısa sürede rezil rüsva olduktu ama! Hâlâ devam tabi.. Dolar neredeyse 4’e dayanacak!
Yeni Koordinatörümüz malum Tuğrul Türkeş. Kendini ne kadar “bizden hissettiğini” bilemiyorum ama ben kökeni Kıbrıs olan Türkeş’i nedense Koordinatörümüz olalı beridir “bizden” sayarım. Bu nedenle de “anlarsa bizi ancak Tuğrul Türkeş anlar” derim. Hem çok para hem çok yatırım hem çok ilgi istediğimiz gerçeğinde. Ve eklerim: “3 milyonluk mülteciyi kamburunda taşıyan Türkiye’nin Anastasdiadis’in son hesaplarına göre 220 bin nüfuslu Türk cemaatını sırtlayıp sırtarmasının lafı bile edilmez o kadar basit ve kolay…
KOLAY DEĞİL İŞTE: Bizimkisi avunma! Devlet olursan organların da artar yükün de. Cemaat da olsan, devletsen eğer dairenin birinde “müdürlük” oluştursan bütçesinden personeline kadar bir yığın yeni istihdamla yeni bütçe gerektirir.. Zaten öyle öyle, sadece adı “devlet” olan yolunmuş kaza döndük!
BABACAN İNSAN: Tuğrul Türkeş’i televizyonlarda konuşma ve açıklamalarıyla izlerken, gazetelerde resimlerini görür haberlerini okurken, bir siyasetçinin ötesinde kendisi ile barışık, dingin, güven veren bir insanı çağrıştırır bana. Ve bu insan KKTC’ye çok şeyler verebilir, yaptırtabilir” derim. Nitekim öyle oluyor.
Mesela son ziyaretinde yedi sekiz Bakanlığın çeşitli konu ve sorunlarını heyetlerle birlikte ele aldı. Baaşbakan da yardımcısı da çok memnunlar. S. Denktaş “güzel, dolu dolu verimli üç gün geçirdik” dedi. (Şimdiye kadar KKTC’ye gelip üç gün toplantılar yapan durum vaziyetleri değerlendiren koordinatörümüz olmadıydı. Bu ilgi geleceklerimiz açısından çok önemli.)
BAKLAYI ÇIKARTAYIM. Dilimin altından tabi! Türkeş 80 milyonluk ülkenin Başbakan yardımcısıdır. Türkiye’yi bilirsiniz. Hele şimdilerde o ülkede Başbakan yardımcısı olmak hem politik kariyerle büyük tecrübeleri hem de çelik gibi sinirleri gerektirir.
Kısaca: Tuğrul Türkeş bizdense bize de nasihatı olacaktır. Umut ederim Özgürgün’lü Hükümete “ben yaparım olur ile devlet yönetilmez” demiştir!
KISACA TAKILDIĞIM: (ÖLÜM YOLU!)
Konuşup yazmayan, uyarıp kızmayan, yürüyüp bağırmayan, yeter artık demeyen kalmadı ama şu Mağusa’nın adı “ölüm yoluna çıkmış” hastahane yoluna fiskelik tedbir getirilmedi! Dolayısıyle o yolda çarpışanların, yaralananların, ölenlerin sorumlusu ilgili Bakansa; (gerçekten bu yola sadece bakmaktadır) Mağusa’da da ilgili hangi makam varsa onlar da sorumlu ve birinci dereceden mahkemelik suçludurlar! Yurttaşın can ve mal güvenliğini tehlikeye attıkları için.. (Diyoruz ki en azından Hastahaneden gelişi engelleyecek tek yola dönüştürün…)