Rekabette etik yok - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
KıbrısManşetRöportaj

Rekabette etik yok

Con Trading Ltd. direktörlerinden Osman Ruhi ticaret dünyasındaki etik kavramından yakındı 

HK Ajans

Ülkemizde kahve kültürü neredeyse bizimle özdeşleşmiş durumda. Sabah kahve içmeden çoğu insan güne başlamaz durumda. Sabahın erken saatlerinde köy kahveleri ve evlerden kahve kokusu sarar ortamı. Eskiden sadece bir çeşit kahve varken bugün birçok marka ve model market raflarını süsler oldu. Bir koyu kahve-açık kahve modasıdır da aldı başını gider. Bu hafta bizler de sizi Lefkoşa Con Direktörlerinden  genç girişimci Osman Ruhi ile buluşturuyoruz. Kahve dünyasındaki rekabet durumu ne, piyasa nasıl, ticarette etik kavramı ne durumda, kahvenin hangisi makbul, ithal kahvelere neden bu kadar düşkünüz, tüketiciler olarak ne kadar bilinçliyiz. Tüm bu soruların cevabını röportajımızın içinde bulabilirsiniz. İşte detaylar….

 


Sorumluluğu kendim hissettim

SORU: Bir aile şirketinde çalışıyorsunuz, şirkette çalışmaya başlamanız gönüllü mü oldu, yoksa bir yönlendirme mi söz konusu idi?

RUHİ: Benim pek seçim şansım olmadı içine doğdum diyebilirim. Daha doğrusu, ben büyümeye başladığımda ne okumam gerektiği, ne olmam gerektiği belli idi. Küçük yaşta işe başladığım için pek bir seçim şansım olmadı açıkcası. Gelişmekte olan bir aile şirketi idi, o yüzden hiç başka birşey değrlendirmeden direk bu işe girdim. Annem-babam bu işle canla başla uğraşıyordu. Bu işi devam ettirmem dikte edilmişti bana birşey söylenmeden. Ben bu sorumluluğu kendim hissettim. İngiltere’de işletme ve pazarlama okudum.

SORU: Bu işe girerken hedefleriniz ne idi? Ne buldunuz, nereye götürüyorsunuz?

RUHİ: Hedefim çok büyüktü adaya geldiğim zaman. Okuduğum şeyler ışığında yapılabilecek çok şey olduğunu düşünüyordum. Adaya döndüğüm zaman, aslında kitaplardaki gibi olmadığını gördüm hiçbir şeyin.Özellikle bizim piyasamızdaki rekabetin “etik” kavramının çok dışında olduğunu ve kitaba bağlı gidilirse, çok da başarılı olunamayacağını gördüm. Babamın söylediği bir şey vardı “ Üniversite güzel hoş ama, liseyi bitirdikten sonra yurt dışında yabancı dil kursuna katılıp geri dön ve herşeyi piyasanın içinde öğren” diye. Bu bana pek mantıklı gelmedi ve üniversitede okumazsam bu işin olmayacağını düşündüm. Keşke babamı dinleseydim. 4 sene kitaba bağlı okuyup öğrenmektense, lisan kursu yapıp, gelip gerçek piysayı daha erken öğrenmeye çalışsaymışım. Çünkü öyle bir piyasamız yok bizim.“Etik” kavramımız, etik bir rekabetimiz yok maalesef  Kıbrıs’ta. En büyük sıkıntım bu oldu.

 Gramajlarla oynanıyor

SORU: Ne gibi farklılıklar var bizim piyasamızda ?

RUHİ: Bizim ülkemizdeki zihniyetler farklı. Spesifik olarak konuşacak olursak, çok sahtekarlığa açık bir toplumuz maalesef. Etiket bilgilerini okumayız. Tamamen bilinçsizce tüketim yaparız.Bu yaptıklarımızın da çoğu zaman farkında olmayız. Tamamen fiyat odaklı ilerleyen insanlarız. Ama piyasa çok açıktır ki, firmalar insanları kandırabilsin. Spesifik olarak konuşmak gerekirse, “x” firmanın ürünü sizden daha ucuzdur aynı gramajda. Ama siz altına inmek istersiniz o fiyatın ama, inemezsiniz. Bu defa ne yaparsınız; “x” firma 400 gr paketler, siz 350 gr paketlemeye başlarsınız. Dolayısıyla fiyat aşağıya düşer. Bu sahtekarlık aslında senelerdir süren birşeydir Kıbrıs’ta. “Fiyatım biraz daha düşük görünsün rafta ama gramaj düşeyim”  Günün sonunda ne oldu. Bir kilolardan başlardı paketler, 800’lü gramlara düştük. Çünkü rakiplerinizin hepsi düşer, siz doğru kalmaya çalışırsınız ama, rafa giden müşteri bilinçsiz olduğu için bakar, aynı görünür iki paket, biri 10, diğeri 15 lira. 10 liralığı alır gider. Günün sonunda öyle birşeye dünüştü ki, gramajlar gittikçe aşağıya düştü. Ansızın iki firma 700 grama düştü, mecbur kaldık 700’e düştük. Öyle komik gramaja düştü ki belli başlı ürünler, 40 gramlık paketimiz var artık. Yani, fiyat ve etik kavramı o kadar bir kavramsızdır ki Kıbrıs’ta, rekabet etmek isteyen, müşterinin bilinçsizliğinden ve etiket okumamasından faydalanarak rekabet etmeye çalışır. Günün sonunda da düzgün ve dürüst kalmak isteyen firmalar için çok zor olur rekabet etmek. Çünkü, biz deriz ki “50 gramın da altına düşmeyelim artık” Bir avuçtan azdır 50 gram fil dişi. Ama rakipleriniz bakarsınız 35 gram paketler. 35 gram, 3-5 adet fil dişi demektir.Ama günün sonunda onlara ayak uydurabilmek ve gelen ithal mallara ayak uydurabilmek için  mecbur kalıp biz de gramajlarımızı düşürmek zorunda kalıyoruz. En büyük sıkıntımız budur piyasadaki.

 

Bilinçli değiliz

SORU: Toplumu bilinçlendirecek doneler sundunuz mu siz yeterince firmalar olarak?

RUHİ: Biz aslında çok ileri görüşlü bir toplum olduğumuzu düşünüyoruz. Belki hoş olmayacak ama “açıkgöz” olduğumuzu düşünüyoruz Kıbrıslılar olarak. Ancak, esas yapmamız gerekenleri yapmıyoruz. Bakmamız gerekenlere bakmıyoruz. Örneğin,  bizim ambalajlarımız 3 kat folyodur. Kalın ambalajdır, içi görünmez ve içine bir çeşit gaz basılır. Müşteri alıp gelir ve der ki “bu paket şişti”  “Hayır, bu paket şişmedi ve içindeki ürün de eskimedi”. O paketin boş olmasının bir sebebi var. Çünkü ambalaj kapatılırken içindeki hava çekilir, içine özel bir gaz basılır ki o gaz koruyucu bir gazdır. Biz bunu bile anlatamıyoruz müşteriye.

 

Yerli mala güven yok, ithal olunca güven %100

SORU: Belki de tanıtımını yapamıyoruz?

RUHİ: Yapmaya çalışıtık ama çok etkili olmadı günün sonunda. Bilinçlendirmek toplumumuzu çok zordur. Adam der ki, “ Bu ambalajın içi görünmez. Ben içini görmediğim ürünü almam”. Bu firma 40 yıllık, 100 yıllık bir firmadır. Senin bu firmadan bir şikayetin varsa, ararsın, bildirirsin. Kapına kadar geliriz, elinizdeki bozuk olan veya beğenmediğin ürünü geri alıp, yerine yenisini veririz. Bu kadar yıllık firmayız ve bir bilinirliğimiz var. Söz konusu yerli mal olunca güven yok, ama ithal mal olunca ona güven %100 dür. İnsanlarımıza, ambalajların üç kat olmasının nedeninin güneş ışığının ambalajların içine girmemesi için olduğunu anlatamadık. Şu anda elimizdeki kapalı ambalajları tüketip, şeffaf ambalaja geçmeye başladık. O yüzden sürekli bir savaş vermek zorundayız.

 

“Girne Con” ile iki ayrı firmayız

SORU: CON, ülkemizde bilinen bir marka. İkiye ayrılmış olsa da, Girne ve Lefkoşa diye. Bize CON’un doğuşunu anlata bilir misiniz?

RUHİ: Aslında tam olarak bir bölünme gerçekleşmedi. Esas “CON” babamın amcası ile doğdu. 1920 yılında. Birinin adı değil, amcanın lakabı idi CON. Firma önce böyle başladı, sadece kahve üretiyordu. Amcanın bırakacak birisi yoktu firmayı ve kardeşi çocuklarına isim hakkını bıraktı. Çünkü kendisinin mirasını devralacak, işini devam ettirecek birisi yoktu. İlk olarak babam “con” ile başladı sadece kahve olarak. Sonradan çay eklendi, sonradan kuruyemiş. Girne Con, babamın yeğeni. Tamamen iki faklı firma olarak doğduk.

Aslında bir birliktelik vardı ve sonradan ayrıldık diye birşey söz konusu değildir. İki faklı firma doğdu. Onlar “Girne Con” olarak, biz Con olarak. Onlarda bildiğim kadarıyla sadece kahve var. Bizde kahve, kuru yemiş, çay, tahın ürünleri ve pekmez ürünleri var. Çoğu insanımız malesef  iki farklı firma olduğumuzu bilmez ve anlamaz. Girne Con’un ambalajlarının üzerine Girne Con, bizim ambalajlarımız üzerinde ise Con yazar.

 

Türk kahvesinin lezzetli olanı ve doğru olanı koyu kavrulmuş olanıdır

SORU: Kaç marka yerli kahvemiz var?

RUHİ: Az değil. En az 5-6  firma var. Maalesef ki ithal gelen Mehmet Efendi, piysanın liderlerindendir şu anda. Yüzde 40-50. Aslında Kıbrıslı üreticilerin geçmişte yaptığı bir hata vardır. Bizim kahve kültürümüzde içtiğimiz kahve, koyu kavrulmuş bir kahve idi.

Bu kültür malesef  biz firmalar tarafından birazcık değiştirildi. Biz hiçbir zaman tasvip etmedik bunu. Hala da bunun tersinde durmaya çalışıyoruz. Türk kahvesinin lezzetli olanı ve doğru olanı koyu kavrulmuş olanıdır. Ama yıllarca birçok yerli firma bu kültürü gittikçe açık kahveye doğru çektiler. Günün sonunda, çok açık bir kahve ortaya çıktı ve insanlar sorar hatta “nohut mu var içinde” diye. Aslında içinde nohut yoktur. O kadar az kavrulmuştur ki nohut tadı vardır. Kahve öyle birşeydir ki kavruldukça özdeşleşir ve içindeki rayiha açığa çıkar. Sıkıntı ne oldu? Yerli firmaların çoğu açık kavrulmuş kahveye döndüğünde ve üstüne gerçekten kültürümüzde olan Mehmet Efendi kahvesi adaya gelemye başladığında insanları cezbetmeye başladı.

Halbuki biz, senelerdir koyu kavrulmuş kahve üretiyoruz. Ama öyle bir zihniyet oluştu ki, “Con” deyince, açık kavrulmuş kahve akla geliyor. “Girne veya Lefkoşa açık kavrulmuş, Mehmet Efendi koyu kavrulmuştur” algısı oluştu. Aslında insanlar kendi firmalarına hiç destek çıkmamıştır. Con’un, Özerlat’ın, Oza’nın Sultan’ın çifte kavrulmuşu yok mu? “Biz yerli ürün kullanalım, destek verelim” diyen çok az bir kesimdir toplumda.

İthal ürünler

SORU: Hiç hükümetten bir talebiniz oldu mu? Bu kadar kahve üreten bir firma varken ithal ürünlere karşı sizi korumasını istediniz mi?

RUHİ: Belli başlı talepler oldu ama maliyet olarak bizden yüksek olduğu için ithal ürünler, devlet de, göstermelik fonlar koydu ki fiyat biraz daha yükselsin. Ama bunun dışında hiçbir desteği yoktur devletin.

 

Firmalar kaliteli çekirdek kullanıyor

SORU: Birçok farklı kahve markası var. Bunların içeriklerinde ne gibi farklılıklar var?

RUHİ: Çok çeşit kahve vardır ama, aşağı yukarı türk kahvesinde sürekli olarak kullanılan kahveler aynıdır. Kıbrıstaki tüm firmalar olabilecek en kaliteli çekirdekleri kullanır. Herşeyi belirleyen kavurmadır.  Bir kahvenin kaç derecede ne kaç dakika kavrulduğu önemlidir. Kahveyi kahve yapan budur. Evet onun dışında çekirdeklerin farkı vardır. Farklı rayihalar oluşturur. Ama maalesef Kıbrıs’taki her kahve türk kahvesi değildir. Kültür biraz bozulmuştur diyebilirim.

 

Herkes yerli üretim alsın

SORU: Ne gibi çeşitler üretiyorsunuz Con olarak?

RUHİ: Bizde çeşit çok. Tek kavrulmuş, orta kavrulmuş çifte kavrulmuş. Hiçbir yerli firmada ve yanılmıyorsam Türkiye’de bulunmayan kafeinsiz kahve. En güzel ve özel olan dibek kahvesi ve bunun yanında filtre kahve ve expresolarımız da mevcuttur. Neden herkes Lefkoşa Con alsın? Alsında kahve sigara gibidir. Senelerdir aynı markayı içiyorsanız onu kolay kolay değişmezsiniz. Ben, “herkes Lefkoşa Con alsın” diyemem ama şunu söyleyebilirim. Herkes yerli üretimi alsın. Bence en önemlisi budur. Çünkü şunu söyleyebilirim, yerli üreticilerin yüzde 80’i, çok düzgün ve çok kaliteli kahveler üretmektedir ve herkes işinde özenlidir. Biz biraz sağlıktan yanayız. Çok açık kavrulmuş ve çok koyu kavrulmuş kahveyi tavsiye etmeyiz. Biz ikisinin ortasını tutturmaya çalışıyoruz. Övünebileceğimiz şeylerimiz tamamen ISO standartlasrında çalışmamız ve hijyen standarlarına yüzde yüz uygunluğumuzdur.

osman-ruhi1

Pekmez konusunda iddialıyız

SORU: Kahvenin dışında neler üretiyorsunuz?

RUHİ: Kahvenin dışında son 3-4 yıldır pekmez ve tahın üretimi yapıyoruz. Özellikle pekmezden bahsetmek isterim ki, pekmez tamamen günümüzde kadar eski teknoloji ve evlerde yapılan yöntemle gelmiştir Kıbrıs’taki yerli üretimde.Biz şu anda adadaki tek firmayız ki eski usulle ve yanlış ve kanserojen ürün çıkarmayan. Neden derseniz, eskiden olduğu gibi kocaman kazanların içerisine harubu döküp, direk ateşe temas ederek bir anda yüksek ısılarla üretilir. Ancak bizim sistemimiz, direk ateşe temas etmeden buharla yapılan bir sistemdir. Bizim ürünlerimizde risk yoktur kısacası. İlk başlarda bunu da anlatmaya çalıştık insanlara, bilgilendirmeye çalıştık. Tüm ürünlerimizin üzerine küçük broşürler koyduk. Ancak Sağık Bakanlığı broşürleri haksız rekabet ortaya koydu diye toplattı. Keşke çalıştığımız firmalar gelip bizi denetlese.Çalıştığımız çok az firma bizi denetliyor. Keşke hepsi bunu yapsa.

 

Piyasadaki nakit sıkıntısı en büyük sorun

SORU: Ülke ekonomisini ve hükümetlerin size yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

RUHİ: Bize hiçbir yaklaşımı ve hiçbir uzaklaşması yoktur. Hiçbir engeli de yok, hiçbir katkısı da. Bence tamamen nötürdür. Bizim derdimiz hükümetle olan ilişkilerimiz değil, piyasa ile olan sıkıntılarımızdır. Millet bas bas bağırır “Tanınmamış olduğumuz için yurt dışına mal satamayız” diye. Böyle birşey yoktur. Devletin bahsedebileceğim bir güzel desteği vardır bu konuda. Herhangi bir ülkeye bir mal ihraç ediyorsanız devletin yüzde yüz katkısı vardır tüm taşımacılık giderlerinizde. Bizim en büyük sıkıntımız piyasadaki nakit sıkıntısıdır.

 

Hedefimiz ihracat

SORU: İhracatınız var mı?

RUHİ: Şu anda Türkiye’deki büyük bir firma adına kahve üretiyoruz. Onların kendi adı ile. Üretici firma olarak oradayız.Yakın bir gelecekte de pekmez ürünlerini Almanya’ya ihraç edeceğiz. İç piyasa bizi taşıyacak durumda değil. Tesisimiz ülkenin ve müşteri kapasitesinin çok daha üzerinde. Hedefimiz ihracattır. Geleceğimizi garanti altına almak istiyorsak, gözümüzü ihracata dikmeliyiz.

 

Haksız rekabet ortadan kaldırılmalı

SORU: Son olarak ne eklemek istersiniz?

RUHİ: Biz gençler olarak, en büyük sıkıntımız bizlerin dev bir kurtlar sofrasına oturmuş olmamızdır. Keşke devletimiz tarafından bu haksız rekabet denetlenip, kontrol altına alınabilse. Çünkü, bu haksız rekabet ortamında yaşamak çok zor. Geleceğimizin ve gençlerimizin burada olmasını istiyorsak, memur zihniyetinden biraz toplumu caydırmalı, toplum da para odaklı düşünmek dışında, gelecek odaklı düşünmesini sağlamalı. Son bir aydır münhal açık bekliyoruz, gelenlerin hiç biri Kıbrıslı değil. Gençler olarak hepimiz endişeliyiz geleceğimizden.28 yaşındayım 5 yıldır bu işin içindeyim. Burada bir aile olarak çalışırız. Hepimiz işçiyiz.Hiçbir işe patron olarak başlamamalı.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar