Esas tehlike adadan göç - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

Esas tehlike adadan göç

Cenk UzunoğluCenk Uzunoğlu

‘’Çözümsüzlük çözümdür’’ ya da ‘’ille de anlaşma’’ diyenlere, karşı karşıya kaldığımız durum tek bir rakam ile anlatılsa bu hangi rakam olabilir diye düşündüm.

 


Bu tek rakamın 74’ten sonra özellikle üniversite sonrası geriye dönmeyenlerin ve adadan göç edenlerin sayısı olduğu kanaatine vardım.

 

İşsizlik tüm dünyada önemli bir sorundur ama onun bir adım ilerisi sebep olduğu göçtür.

 

Bugüne kadar nüfus konusu gündeme geldiğinde yalnızca Kuzeydeki nüfusun sayısına ve Türkiye’den 74 sonrası göç ederek adaya yerleşenlere odaklanıldı.

 

74 sonrası adadan yapılan göçün boyutunu ölçmeye nedense pek rağbet edilmedi.

 

Gidenlerden ziyade gelenlerin sayısı üzerinde duruldu.

 

Hâlbuki nüfus sayımlarında Kıbrıs’tan göç edenlerin sayımı anne ve babanın veya kardeşin beyanına göre isim yazılarak pekâlâ yapılabilirdi.

 

Sonrasında da internet üzerinden kimlik numara ve bilgileri girilerek de sayıma gerek kalmadan güncellenebilirdi.

 

****

 

Ada tenhalaşmadığından göçü hissetsek de ölçmediğimiz için boyutunu tam bilmiyoruz.

 

Göçün boyutunu Kıbrıs’a belli aralıklarla her geldiğimde doğup büyüdüğüm sokaklarda, çocukluğumuzda gittiğimiz plajlarda fazlasıyla hissediyorum.

 

Göçün ada devletlerinin ortak kaderi olduğunu bilsem de etrafımda gördüğüm insanlara baktıkça yabancılaştığımı hissetmeyi de içime sindiremiyorum.

 

Üniversite eğitiminden sonra adaya geri dönmemiş birçok Kıbrıs Türkü de büyük ihtimal benzeri duygular içindedir.

 

Kim bilir belki adada olanlar da ayni hissi taşımaktadır.

 

****

 

Göç bireysel bir karar gibi gözükse de aslında toplumsal bir yaranın varlığının göstergesidir.

 

Varlığını devam ettirip ettirememe mücadelesi veren bir vücutta kan kaybedilmesine sebep olan açık bir yara gibidir göç.

 

Etkin bir şekilde müdahale edilmezse doğanın kanunu er ya da geç devreye girer.

 

Güneyimizde hala daha iflah olmaz enosis hayalleriyle ağzını açmış bizi yemek için bekleyen Rum kadar bizi bekleyen gizli ve sinsi tehlike göçtür. Tehlikedir çünkü Rum’un teşkil ettiği görünen tehlikeye nazaran göç hafife alınmaktadır. Gündemde bile değildir.

 

Bundan dolayı günlük siyasetin ötesinde partiler üstü ele alınması gereken son derece ciddi bir konudur ‘’göç’’.

 

Genç bir kaynağın, tabiri caizse bir ‘’insan sermayesinin’’, başka ülkelerin refahına hizmet etmek için doğup büyüdüğü ilk ve orta eğitimini aldığı topraklardan en verimli olacağı dönemde kopmasıdır göç.

 

****

 

Anne ve baba göç ile aileden kopan çocuklarını içlerine gömdükleri büyük bir buruklukla ‘’gitti kurtuldu’’ diye teselli bulup yorumlamaktadır.

 

Göçün gerekçesinin en kestirme ifade ediliş şekli de herhalde bu ‘’gitti kurtuldu’’ cümlesidir.

 

Bu ifade ediliş şekli ile aslında evlatlarının adadan kopmasının toplumsal bir kayıp olduğunun farkında olunsa da bir bireysel başarı hikâyesi olarak görülüp algılanması ile teselli bulunur.

 

Kapanmayan yaranın olduğu vücutta gelecekle ilgili planlar ancak göçü durduracak önlemler alınabilirse anlamlıdır.

 

Hükümet programları ve Türkiye ile yapılan ekonomik ve sosyal içerikli önlem paketleri esas itibariyle göçün durdurulması üzerine kurgulanması lazımdır.

 

İç siyasetteki başarı kriteri de ‘’göçe’’ olan etkisiyle ölçülmelidir.

 

Partiler bunun yarışı içerisinde seçimlere girmelidir.

 

İktidarların başarı kriteri içerisinde de göçün hızını azaltma en büyük hedef olmalıdır.

 

Detaylarına burada girmeye gerek yok ama araştırılsa eminim BM de ve diğer dünya örgütlerinde ülkeler bazında göç ile ilgili karşılaştırmalı istatistik vardır. Buradan hareketle KKTC için de ölçülmesi ve anlaşılması kolay kriterler ortaya çıkartılabilir. Yeter ki irade ve niyet olsun.

 

****

 

Göç ölçümlemesinin toplum nezdinde siyasi başarı kriteri olabildiği ortamda, ekonomi dışında çözüm üretmemiz gereken konular da kendiliğinden ön plana çıkacaktır.

 

Göç sorununa tersten bakıp istihdam dışında kişilerin göç etmesini zorlaştıracak sebepleri düşünerek yaklaşırsak önceliklerimiz de ortaya çıkar.

 

Ekonomik açıdan ümit vadedebilmesi ile birlikte kaliteli, ulaşılabilir eğitim ve sağlık hizmeti alınabilecek, çevresi temiz ve yeşil olan yere göç edilir.

 

Düşünürseniz bunlar da siyasetin en öncelikli hedefleri olması gerekmiyor mu?

 

Yatırımın ve istihdam artışının önündeki bürokratik engeller ile sendikaların talepleri göçe olacak etki ile birlikte değerlendirilirse toplumsal uzlaşmanın da ilk adımları atılmış olmaz mı?

 

Direk ve endirekt vergiler rekabet edilebilecek seviyelere geri çekilebilirse, bütçe üzerinde ilk anda yapacağı olumsuz etkiye rağmen ‘’göç endeksine’’ olası olumlu etkisi ile birlikte değerlendirilmesi Ankara ile olan ilişkimize farklı bir hava yaratmaz mı?

 

Göçü engellemenin bir yolu da ayrıcalıklı ve ulaşılabilir eğitim sunabilmektir.

 

Akademik içeriği zenginleştirmek adına öğretmen kalitesini artırmak için maaşlara ve yan haklara yapılacak olan iyileştirmelerle ve eğitimin sunuşuna yapılacak olan teçhizat yatırımlarının bütçe üzerindeki olumsuz etkisini de yine ‘’göç ölçümlemesine’’ yapacağı olumlu etkiden dolayı farklı bir gözle yorumlayamaz mıyız?

 

Temiz ve yeşil çevreye yönelik büyük bir temizlik ve ağaçlandırma seferberliğini başlatmanın maliyeti de yine ayni sebepten dolayı farklı bir bakış açısıyla değerlendirilemez mi?

 

Farkında mısınız, göçü durdurmak için yapmamız gerekenler aslında hükümetlerin kaynak aktarımı önceliklerini önem ve etkisine göre belirleme sıralama listesine dönüştü.

 

****

 

Siyasetteki yarış ve en tepedeki hedef ve gösterge adadan göçün hızını azaltmak üzerine olması gerekmiyor mu?

 

Ankara’ya ve toplumun tüm kesimlerine adadan göçün oluşturduğu tehlikeyi anlatabilecek siyasetçi-bürokrat ikilisi yok mu? Bu toplum bunu bu şekilde ele alıp siyaset ve politika üretecek olanları başının tacı yapmaya hazırdır.

 

Göçün hızını kesemezsek bugün kendi içimizde ve Rum tarafı ile tartışıp didiştiğimiz hiçbir şeyin önemi kalmayacaktır.

 

Rum’un ‘’enosis’’ hayali ile bizi yok etme ya da asimile etme hedefini Kuzeyde biz yaptığımız ve yapmadıklarımızla kendi kendimize onlar adına endirekt olarak gerçekleştirmiş olacağız.

 

Doğanın kanunudur, tesviyenin yeterli olmadığı yerde toptan tasfiye olur.

Ne olduğunu anlamazsınız.

 

Bu açıdan bakınca aslında yavaş yavaş suyu ısınan tencerenin içindeki kurbağa gibiyiz.

 

Rum ‘’enosis’’ deyince kendimize gelip birlik olup tencereden sıçrayabiliyoruz da göçün etkisini nedense dikkate almayıp suyun yavaş yavaş ısınmasına aldırış etmiyoruz.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar