Erdoğan’nın Atina ziyaretini çok önemsediydim çünkü iki ülkenin bazen düşmanlık bazen savaş bazen de husumetle dalaşmak üzerine süregelen ilişkilerinin gerçekten normale dönmesi gerekiyordu. Hatta “normalin” ötesinde “dostluğa” dönüşmesi bekleniyordu.
Tabi bu bir günlük ziyaretle olup bitecek bir iyileşme değildi. Fakat 65 yıl sonra Cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan bu ziyaretin, beklerdik ki Kıbrıs, Doğu Akdeniz münhasır bölgeleri, hidrokarbon yatakları gibi sorunların çözümünde bir uzlaşma umudunun kapılarını açabilsindi.
TABİ bizim için en büyük “merak konusu” Kıbrıs sorunuydu. Yazık ki hazırlığı iyi yapılmamış “ayaküstü” bir ziyaret oldu! Hem Erdoğan hem Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulos, “iki ülke arasında iyi ilişkilerin başlama startını vereceklerine “ben sana gününü gösterim” tutumunda birbirlerine el ense çekmeyi yeğlediler!
ERDOĞAN Lozan Anlaşması üzerinde ısrarla durdu! Ancak 94 yıl sonra gündeme gelen “Lozan anlaşmasının” neresinin ve neden ele alınmasıyla “bazı “incelikleri olduğu” vurgulamaları havada kalan anlatımlar oldu! Pavlopulos ise “ben hukuk profesörüyüm” deyip “bunları senden iyi bilirim” havalarında lafazanlık yaptı, Erdoğan da dobra dobra “unutmayın sizi yeniden NATO’ya aldırtan biziz” hatırlatmasıyla “Batı Trakya’da Türk ahaliye “Türk denmesinin bile hazmedilmediğini” söyledi…
KISACA Erdoğan Atina’ya pimi çekilmiş bomba gibi gitti! Yunanistan Cumhurbaşkanı bunu bekliyordu, anında gardını aldı, Erdoğan’nın lafına laf soktu! Falan…
ANLADIK ki Türk Yunan ilişkileri sanıldığından da “bozuk!” Üstelik kısa sürede giderilemeyecek kadar da “müzmin!” Tutun ki birinin evlat diğerinin kuyruk acısı var ve taraflar intikam duygularıyla yaşıyorlar!
Oysa ne diyordum “hayalhanemde” yoğurup “köşemden” yansıttığım yorumlarımda: “Kıbrıs’ta çözüm Türkiye ile Yunanistan dostluğundan geçer..”
Sorun, iki ülkenin aralarına adadaki Türk ve Rum toplumlarını da alarak oluşturacakları bir “dostluk anlaşmasıyla” çözülebilir..
Türkiye’nin AB üyeliği önündeki en büyük barikatı olan Yunanistan’ın bu engeli kaldırması için TC ile “iyileştirmeye” yönelik ilişkiler kurması gerekir!
Hatta safdil hayallerim o kadar komik hale geldiydi ki bakın neyi de yazdıydım: “Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Rum ve Türk toplumları neden bir federasyon oluşturmasınlar?”
KISACA: Erdoğan’ın Atina ziyareti aslında çok da talihsiz Kudüs vakası ile Zarrap olayının ve orada sığınmacı olarak bulunan bazı Fetöcü’lerin oluşturduğu sorunların gölgesinde kalırken, birbirlerine ince ayar vermeye çalışan iki cumhurbaşkanından zaten iyi ve hayırlı haberler çıkması beklenemezdi! Öyle oldu! Sonuçta “TC-Yunanistan, KKTC-Güney Rumu” dalaşmaya devam… **********
BU ERKEN SEÇİMİN SIRRINI AÇIKLIYORUM! !
Kıbrıs Türk halkı “Önce İngiliz sömürgeciğinden, sonra Rum’dan çok çekti! Yılmadı ama.. Liderleri etrafında kilitlendi, kenetlendi, mücadele etti, özgürlük ve egemenliğine kan tere batarak sahip oldu… Hem de “Kuzey Kıbrıs Türk devletini” yaratarak!
Sonra döndü “ama bu devlet bize çok gelmedi mi” dedi! Önce “devletini” Rum’un federasyonu ile değiştirmek için yeni bir mücadele başlattı! O mücadeleyi sürdürürken baktı ki Rum’da kafa “na do mermer!” Ne “yıkılmak” istenenin KKTC olduğunu anladı ne yerine kendi egemenliğine dayalı bir federasyon konacağını görebildi! Vermeyince mabut neylesindi Mahmut!”
Ne var ki “bizimkiler” bu devlet yıkımıyla ilgili yeni bir formül buldular!” Dediler ki “eğer her bir buçuk yılda bir seçim yaparsak yıkarız! Şöyle ki yaptığımız her seçimle işbaşına getirdiğimiz iktidarlar devleti peringa balıkları gibi kemirmeye devam ede ede kadavraya çevirirler ne devlet kalır ne devletlu, oh be kurtuluruz derdinden!…”
Ne var ki kaç zamandır seçim üstüne seçim yapılıyor ama “devlet hâlâ ayakta!” Ve tam “KKTC’nin yıkımını” başaramayacakları anladıkları sırada gökten bir ayet indi! Ayet diyordu ki “işte beklediğiniz yıkım formülü!” “Size vahiy ettiğim bu yeni seçim sistemini uygulayın! İki üç erken seçim sonunda göreceksiniz ki artık ortada ne hükümet kaldı dolayısıyle ne de devlet!
İşte Allah’ın inayeti ile bu erken seçime de bunun için katılıyoruz! **** KISACA TAKILDIĞIM: (DİNGİLİ KOPMUŞ MEMLEKETİM!)
Uğraşa uğraşa memleketin dingilini kopardık. KKTC’ye, devlete inanmayan insanlar ayni KKTC’nin kaderiyle oynamaya devam ediyorlar! Bu riyakârlıktır!
Haa! Bir de Devlete inançlarını koyup savunanların ne zaman iktidara gelseler kendi kişisel ve partisel çıkarları uğruna devleti tepe tepe kullandıklarının hatta yıktıklarının gerçeği vardır!
Tutun ki onlardan biridir son zamanlarda “araştırma şirketi” adına ahkâm kesip yayımladığı anketlerle herkesi güldüren fakat artık can sıkmaya başlayan zatımız! Adam çıkmış TAK Ajansına, müdürüne, “hepiniz FETÖ’cüsünüz, hepinizi temizleyeceğim” diye tehditler sallıyor! Neyse ki polis gereğini yaparak suç duyurusunda bulunuyor da eğer bu adam sere serpe dolanıyorsa etrafta, “tehlike var dikkat” diyorum!
Öte yandan bu devlet bu duruma düşmüş yada düşürülmüşse zaten “yoktur!” “Çoktan yıkıldı” diyecektim ama hâlâ pilav su kaldırmakta! Masada yıkamadıklarını kendi kalemizde de yıkacak değiliz ya! Bu da tesellimiz oluyor işte!