YEREL SEÇİMLER KAPININ ARDINDADIR. (KAMPANYASI BAŞLASA NE SÖYLER NELERİ VADEDERDİNİZ?) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

YEREL SEÇİMLER KAPININ ARDINDADIR. (KAMPANYASI BAŞLASA NE SÖYLER NELERİ VADEDERDİNİZ?)

“Tutun ki” diyoruz: Yerel seçimler propagandaları başladı, siz de falan partiden filan belediyenin “başkanlığına adaysınız. Seçmenlerinize hangi mesajlarınızı iletir, hangi vaatlerde bulunurdunuz? Mesela:
Beni seçerseniz “kısa sürede belediyenin borçlarını kapatacağım” mı derdiniz?
“Nasıl kapatacaksınız” sorusuna, “gelirleri artırarak” cevabını mı verirdiniz?
“Gelirlerinizin kaynakları neler olacaktır” sorularına devletin parasal katkısı ötesinde, belediye vergilerini artırmaktan başka olmayan çarelere nazire siz de “belediye vergilerini artıracağız” mı derdiniz?
Belediyeler borç batağında debelenirlerken seçmenlere, “yollar, hamamlar, hanlar yapacak, şu bu hizmetler bedava olacaktır” vaatlerinde mi bulunurdunuz?
Belediye sınırları içindeki yerleşim yerlerinde imar iskân alanlarını planlı ve modern uygulamalarda yeniden dizayn edeceğinizin projelerinden mi bahsederdiniz?
Kesinlikle nazım planınızın olacağı vaadinde mi bulunurdunuz? Vesaire…
KISACA: Yarın seçim olsa seçmenlerin karşısına çıkıp belediyelerin yarısından çoğunun batakta olduğu gerçeklerine karşılık “mesela” dediğimiz “böylesi vaatlerde bulunurken, “kurtarıcılık tafrası” mı keserdiniz? Ve içinizden, “yeter ki köprüyü hele bir geçelim” diyerek onca seçmene nanik mi çekerdiniz?
YEREL SEÇİMLER GELİYOR: Mağusa Belediyesi ve ötesi bir iki belediye dışında tüm belediyelerin battıkları için mayna ettikleri gerçeklerde, çok merak ediyorum, hangi babayiğitler belediye başkanlıklarına adaylıklarını koyacaklardır? Kimler Belediye Meclislerine üyelik için aday olacaklardır? Hangi Belediye Başkanı batırdığı belediyesine karşılık yeniden aday olacaktır?
Halkın Sesi Gazetesi’nde de yazarken Lefkoşa Belediye Başkanlığı’na aday olan Kadri Fellahoğlu’nun nasıl bir “felâketi yükleneceğini” hatırlatıyordum… Fecaatı bile bile fakat “kurtaracağım” iddiasında girdiydi seçimlere! Pekala seçildikten sonra “sandığından daha büyük bir felâket devraldığının yakınmasından başka ne yaptı, neyi başardı ki?
…Kısaca Yerel seçimler kapının ardındadır. Ve seçimlerden önce Belediyelerin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Ki seçmenin karşısına geçip kör gözlere parmağım dercesine, “yapacağız, edeceğiz” nutukları atılırken, “hangi belediyelere hangi koşullarda” sahiplik konacağının bilincinde oluna! Çünkü bugüne kadar “belediyeler” konusunda tek yapılan icraat, devletin parasal katkılarını biraz daha artırması oldu, hepsi o kadar…
Ne bir “reform içerikli çalışma” yapıldı ne “belediyeleri yeniden yapılandırmaya yönelik bir karar üretildi…” Kaldı hep bekliyoruz: “Belediyeler yerel yönetimler çerçevesinde hantal merkeziyetçi bürokrasiden kopartılarak, “Yerel Yönetimler” gerçeğinde asli işlevlerine dönüştürülsünler…” Belli ki daha çok bekleyeceğiz!

**********      
İNGİLİZ SÖMÜRGESİNDE TAYİN VE TERFİLER
1878’de İngiliz, Osmanlı’dan devraldığı “adaya” gelirken, sadece aylardır maaşlarını alamayan polis ve memurların maaşlarını ödemek için iki katıra yüklenmiş küfelerle para getirmediydi… İngiliz Sömürge İdaresine karşın “sistem” de getirdiydi. Buna karşın:
Evet doğruydu. Adanın egemeni ve hükümdarı baştaki “Valisi” ile İngiliz İmparatorluğu idi!
Evet doğrudur: İngiliz adaya yeni bir bürokratik düzen getirirken Rum’un kayırıcısı oluyor, Türk’e ikinci sınıf muamelede bulunuyordu!
Evet doğrudur: Rum’u isyanlarından dolayı cezalandırırken Türk’ü de cezalandırıyordu ama Rum’u ödüllendirirken Türk’ü dışlıyordu!
Evet doğrudur: Türk’ünü Rum’u ipe çekerek idam ediyor, asayişi bu korku ile sağlıyordu!
Evet doğrudur: Türk’ün Evkaf arazilerini hükmü karakuşi bir uygulamayla kim maliyesini ödemiş, kim elinde tutuyorsa ona resmen koçan çıkartmış, onlar da da hep Rumlar olmuştu! Falan…
FAKAT: Bir doğru daha vardı: İngiliz hakka ve hukuka dayalı bir “bürokrasi” yaratmıştı ki kıldan ince kılıçtan keskindi! Mesela terfi ve tayin sistemleri “liyakat, kıdem” üzerine kuruluydu ama ne torpil vardı içinde ne partizanlık! Ne popülizm vardı ne eyyamcılık! Zaten İngiliz’in buna ihtiyacı yoktu çünkü ada, Vali’nin mutlak hakimiyetindeydi!
Tutun ki bu şimdilerin “demokrasi ve devlet kavramlarına” çok aykırı ve yabancıdır… O da doğrudur. Baskıcı bir rejim vardı… Fakat “yönetim kademelerinde” adalet de vardı: Bir memurun, bir polisin, bir öğretmenin, bir müsteşarın nasıl ve hangi kademelerden geçerek tayin terfi edeceği “tarafsızlığı tartışılmaz müfettiş denetim ve raporları” ile değerlendirildikten sonra gerçekleşirdi…
Sömürge idaresi içindeki tüm görevliler, “Müfettişler” tarafından bircik bircik denetlenirler, başarı ve başarısızlıklarıyla dosyalanırlardı. Günü geldiğinde de “tayin ve terfiler” yani “atama ve nakiller” bu dosyalar kapsamında değerlendirildikten sonra yapılırdı… Hiç şaşmazdı bu uygulama! Şimdi dönüp KKTC’ye bakalım:                       
**********
BİTMEYEN SORUN: (POPÜLİZMLE PARTİZANLIKTAN KURTARILAMAYAN İSTİHDAMLAR, ATAMALAR VE NAKİLLER SORUNLARI!)


Yeni yıla, sanki memlekette “geçici istihdamlar” ilk defa yapılıyormuş gibi yeri yerinden oynatan “hükümet” kaynaklı protestolarla girdik! Malum olay zaten bir yıl süreyle görevlendirilen 366 geçinin durdurulmaları olayıydı… Buna UBP’nin tasarrufu nedeniyle “Kurultay istihdamları” da deniyordu…
Kısaca UBP’nin başkanı ve Başbakan olan Küçük’ün ne edip eyleyip hem partisinin hem devletin başında olmak için hırsla ve inatla yarattığı kurultay arbedesinin sonucu olarak, usulsüzce istihdam ettiği 366 kişinin durdurulmaları olayıydı tartışılan.
Başbakan Yorgancıoğlu, zaten uygulama aşamasındaki “yeniden yapılanma yahut reformlar paketinin” amir hükümlerinden olan “Kamuda atama ve Nakil Tüzüğüne” öncelik vererek “tasarıyı” Bakanlar kurulundan Meclis’e sevk ederken, “artık kesinlikle geçici istihdamlar yapılmayacaktır” kararını da araya sıkıştırıyordu. Çünkü sorun açıktı: her halde 366 kişilik “geçici istihdamları” UBP’nin “destekçileri” olarak devlet kademelerinde tutamazdı! Gitmeleri gerekirdi, bir formülle de götürdüler zaten!
ŞİMDİ DE POLİSTEKİ TERFİ OLAYI PATLADI: Olaylar herkesler tarafından biliniyor… “Geçicilerin” hemen ardından bu kez de “Polis Teşkilatında” koptu kıyamet! Ki son yıllarda gitgide kim “Polis Genel Müdürü” olacak tartışmaları, kavgalı gürültülü olmaya başladı! Dikkat çekmek istediğim de “ne menem sistemlerle boğuştuğumuza” bir mim koymaktır ki olanlar daha iyi anlaşılsınlar…
Sorun geçen yıldan kalmadır. Polis Genel Müdürü olan Ahmet Zaim’i de “tanımıyoruz” diyerek adeta kazan kaldırıp isyan edenler, bugün de “kendi terfileri için ayni huzursuz ortamı yaratarak yola devam ediyorlar! Üstelik ortada “Polis Genel Müdürü olmak sırası benimdir” iddiasından başka tek fiskelik hakkaniyete dayalı bir başka tartışma konusu da yoktur!
Bütün olay “Polis Genel Müdürü olmak için aranan niteliklerden birisi olan “Polis Genel Müdür yardımcılığı” ile “ikinci Yardımcılıkları” mevkilerindeki “görevlilerden” kimin “Polis Genel Müdürlüğüne” terfi edeceğidir!
Kısaca Pervin Gürler mi, Şenay Kebapçı mı yoksa Süleyman Manavoğlu mu? Tutun ki “sorun” haline gelmiş, tartışmaları yapılıyor! Neden? Bir yıl öncesinden bu yılın gelişi ile birlikte bu “terfi mekanizmasının” çalışacağı bilinmiyor muydu? Bilinmiyor muydu ki eğer geçen yıl mesela Ahmet Zaim PGM’ olmasaydı, Pervin Gürler olacaktı… Bu nedenle zaten Polis kademesinde asla olmaması gereken kavgalar da koptuydu! Pekala bu yıl neden geçen yılın tekrarı yaşanıyor?      
İşte yukarıda hatırlattığım İngiliz Sömürge dönemindeki tayin ve terfiler olayını bu “cevabı” verebilmek için örnekledimdi…      
İŞTE BİLİNMESİ GEREKENLER: Devletin “popülizm ve partizanca” tutumlardan kurtulmadan “hukukun üstünlüğünün” asla uygulanamayacağının artık bilinmesi gerekir… Kamu Hizmeti Komisyonunu “tam tarafsız” ve “tam yetkili” ve “müdahalesiz” konuma geçirip işlevinin sahibi yapmadan, bu ülkede kanunlara uygun atama ve tayinlerin yapılamayacağının bilinmesi gerekir… Devlet Danıştay ve Sayıştay’ının “tam tarafsız” ve “tam yetkili” çalışma koşullarına kavuşmadan bu memlekette asla ciddi iş yapılamayacağının bilinmesi gerekir… Kamu görevlerinde “falan yahut filan partili” olarak değil, devlet hizmetinde çalışılması gerektiği bilincin yerleşmeden, bu ülkede devletin asla hayır yüzü görmeyeceğinin kesinle bilinmesi gerekir…
KISACA, diyoruz ki “Kıbrıs Türk insanını İngiliz sömürge dönemlerini bile aratacak durumlara düşürmeden artık bu devlete “hukukun üstünlüğünü” bahşedin!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar