Yapılan çok da… Suda kanal değişti - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

Yapılan çok da… Suda kanal değişti

“Su konusunda hiçbir şey yapılmadı, 2010 yılında imzalanan anlaşmanın üzerinden beş yıl geçti…”

Son günlerde benzer cümleyi çok duyuyoruz.
Daha geçen Cuma, CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat da benzer cümleler kurdu, Özkan Yorgancıoğlu hükümeti döneminde adım atılmadığını ima etti.
Gerçekten bir şey yapılmadı mı?
Bu soruyu, peşi sıra Çevre Bakanlığı yakan ve su ile ilgilenen  iki isme sordum.
Hem Hamit Bakırcı…
Hem Hakan Dinçyürek…


Her ikisi de, uzun uzun yapılan çalışmaları anlattı.
Personel alım isteklerinin nasıl Bakanlar Kurulu’ndan döndüğünü…
Hazırlanan yasa ve tüzüklerin sonuçsuz kaldığını…
“Bu konuyu sonra değerlendirelim” diye diye sorunun nasıl ötelendiğini…
Bol bol anlattılar.
Şimdi kurulmaya çalışılan sistem “Özerk Su Kurumu” ve belediyeler tarafından kurulan “BESKİ” isimli şirketin bu suyu dağıtıp tahsilat yapması.
Belediyelere göre 280 milyon TL…
Eski bakanlara göre sistemin sağlıklı çalışması için 600 milyon TL’ye ihtiyaç var.
Suyu yöneteceksek…
“Sadece Türkiye’den gelen suyu barajdan alıp evlere akıtmak” değil marifet…
Kanalizasyon… Arıtma… Drenaj… Göletler… Basınca dayanıklı su borularının döşenmesi…
Ana hatlara bağlantı hatlarının eklenmesi…
Yeni su sayaçları ile tahsilatın yüzde yüze yakın oranlara çekilmesi.
Yer altında yüzde 40’a varan kaçakların önlenecek şekilde yeni yatırımların yapılması…
BESKİ’de beş para yok…
Suyu alacak, dağıtacak, tahsilat yapacak, karını koyacak, sonra yatırım yapacak.
Özerk Su Yönetimi ve BESKİ modelinde “entegre su yönetimi” nasıl olacak, muamma…
Dinçyürek de…
Bakırcı da…

Geçmişte yapılan hiçbir çalışmada “belediyelerin dışlanmadığının” altını çiziyor.
“Özel girişimcilerin beleidyelerle ortak çalışması” modeli üzerinde duran her iki milletvekili “duvara toslamaktan” endişe ediyor…
Neden?

Hakan Dinçyürek’in şu cümlesine dikkat:
“Hem Özerk Su Yönetimi, hem de BESKİ formülleri içerisinde yatırım yok, yatırımı kim, nasıl hangi kalemden yapacak?”
Bakırcı’nın da şu sözlerine dikkat:
“Suyu dağıtıp, tahsilatını yapacak olan kurumun, dört yıl ara vermeden yatırım yapması tasarlanmıştı.”
Bu devlet olur, belediye olur, belediye- özel olur…
Yap- İşlet- Devret modeli olur…
İşlet- devret modeli olur.
Ama içerisinde, “suyun doğru kullanımı ile ilgili” yatırımları içermeyen bir girişim, bugünden daha iyi bir hizmet almamıza neden olmayacak.
Su gene paslı akacak…
Yer altı su kayıpları devam edecek…
Kanserli borulardan su geçmeye devam edecek.
24 saat kesintisiz su verilemeyecek…
Basınçlı su evlere ulaşmayacak…
Gene depo parası vereceğiz…
Gene hidrofor masrafı ve elektrik parası ödemeye devam edeceğiz…
Oysa vaat edilen, “Evlere basınçlı su” idi…
Kayıpların önlenmesi idi…
Boruların değişerek “her eve” içilebilir kalitede su idi…
Elbette tamamı bir günde olmayacak.

***
Yapılmış işte…

Mevcut hükümetin CTP kanadının şimdiki yönetimi, “kendilerinden önce hiçbir şeyin yapılmadığını” söylese de…
Özerk Su Kurumu değil ama, “Su Kurulu” kurulması için yasal çalışmaların tamamlandığını bilmeyebilir…
13 gencin, arıtma yönetimi için yetiştirildiğini bilemeyebilir.
Yasal alt yapının tamamlandığını bilemeyebilir…
Belediyelerin de içinde bulunduğu, özer girişime de kapı açan “yap işlet devret” ya da “işlet devret” modellerinin yazıya döküldüğünü bilemeyebilir.
Ama ben en çok da sayın Talat ile bir araya geldiğimiz kahvaltılı basın toplantısında “suyun kullanımı” ile ilgili vaatleri, “hayal” olarak görmesine şaşırdım.
DSİ Kıbrıs Proje Müdürü Birol Çınar, defa defa bir araya gelerek projeyi dinlediğim birisi.
En az 5 kez Esra Aygın ile röportajları var. Neredeyse tamamında bulundum.
“Vaat edilenlerin” hepsi, bugün Türkiye’de de dünyada da uygulanıyor.
Depolar aradan çıkmış…
Basınçlı su için hidrofora gerek yok.
Kesintisiz su verilebiliyor.
BESKİ yapacaksa BESKİ…

Ama “kaliteli su kullanımı” için gereken yatırımlar bir an önce yapılmalı.
Yoksa, “Su baraja düşsün, ben ucuza satın alayım, karımı üzerine koyarak vatandaşa satayım, tahsilatı da yapayım, görevim de burada bitsin. Entegre su yönetiminden bana ne” denirse eğer…
Suyu buraya getiren de enayi yerine konmuş olur…
Koca bir projeye de yazık edilir.
“Kıbrıslı Türklerin kendi suyunu yönetmesi” gibi bir fırsat, kaçırılmış olur.
Özerk Su Kurumu yatırımları yapacaksa…

Devlet yatırımlar için kaynak bulacaksa, bu beni daha da mutlu eder…
Yok murat edilen, “suyu alalım, dağıtalım, parayı alalım, kalan yatırımlar için de AB ve Türkiye’nin kapısını çalalım” ise…
Kıbrıs Türkü’nün talebi bu değildir.
Suyun entegre yönetiminde herkes ısrarlı…

***
Bu arada…

Hem Dinçyürek hem de Bakırcı’ya sordum…
“Herhangi bir toplantıda, suyun Türkiye’den özel bir şirket tarafından yönetilmesi baskısı ya da telkini geldi mi?”
Ortak cevap, “Suyu elbette biz yöneteceğiz” oldu.
“Üst Su Kurulu” da bunun için tasarlandı.
Arıtma’yı 3 yıl Türkiye’den DSİ’li uzmanlar yönetecek, ardından da yetişen KKTC’li 13 genç devralacak şekilde bir başka dizayn da önceden konuşulup karara bağlanmıştı.
Su konusunda yaşananlar var…
Yapılanlar var…

Yapılması tasarlananlar var.
Suyu bütün olarak yöneteceksek…
Entegre bir şekilde, göletten yağmur suyuna, drenajdan arıtma tesisine, alt yapı yatırımlarından pompa istasyonlarına kadar yönetemeyeceksek…
Vallahi, barajdan alıp eve ben da satarım.

***
Bu nasıl izin? Güneye nasıl geçti?

Memlekette bahçeler domates dolu…
Kalitelisi de kalitesizi de var…
Üretici tam da böyle dönem bekliyor.
Malını satacak.
Kaliteli mal az daha pahalı…
Düşük kaliteli mal daha ucuz.

Ama malını satacak.
Tam da böyle bir dönemde…
Türkiye’den 450 ton domates ithali için izin verildi.
Üstelik 48 saatliğine…
Düşünün ithal edecek kişi…
Buradan izin alacak…
Oradan mal bulacak…
Yükleyecek…

Getirecek…
Ama gelin görün ki, 48 saat içinde değil…
İzinden neredeyse 24 saat geçmeden TIR’lar içerisinde 450 ton domates adaya getirildi.
Eğer, o TIR’lar izin alınmadan önce, limanda hazır değilse, ben de arap olayım.
Sadece bu değil…
Gelen 450 ton domatesin 40 tonunda pestisit kalıntısı bulunuyor.
Nasıl çıktı yurt dışına, kim nasıl zehirledi, onu da bilen yok.
Daha da acısı nedir biliyor musunuz?
Gelen domatesin 16 tonu Rum tarafında çıktı.
Evet…
16 ton domates, Güney’de bir pazarda satılmak üzereyken bulundu.
El konuldu.

Pestisit kalıntılı domateslerden oraya da geçmiş.
Çok bilinmeyenli bir denklem…
İzni veren cevaplasın…
Getiren cevaplasın…
Vicdanı yeten cevaplasın:
– İzin neden 48 saatliğine verildi?
– Türkiye’den çıkarken 450 ton domatesle ilgili neden sağlık denetimleri yapılmadı?
– Domates, güneye nasıl geçti?
Son sorum da, “insan hayatının hiç mi önemi yok” olacaktı, ama onun cevabının “evet yok” olduğunu biliyorum.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar